Kalite ve Derinliği Olan Her Şey Devam Edecek
Stratejist Yelda İpekli ile dekorasyonunu henüz tamamladığı Beylerbeyi’ndeki yeni evinde buluştuk. Onunla Boğaza karşı sohbet her zamanki gibi çok keyifliydi. Özellikle sosyal medyadaki profiller, hiç kullanmadığı halde o ürünün reklamını yapanlar, Türkçe gramer bilgilerine kadar kişilerin kendilerini, gerçek kimliklerini açık etmemeleri ve markaların geleceğine kadar pek çok şey konuştuk. Yelda İpekli, “herkes kendini ele veriyor sosyal medyada, mış gibi yapılsa da tutarlılık olmadığı artık çok rahat tespit edilebiliyor. Kullanmadıkları ürünün reklamını yapanlar ve benzerleri bir süre sonra düşecekler” diyor. Sadece kalite ve derinliği olanlar devam edecek, şu an çok kirli bir dönemdeyiz diye ekliyor. Pek çok büyük şirkete yön veren bu çok özel insan, ülkemizin ve dünyanın gelecekte nasıl evrileceği hakkında da önemli ip uçları paylaştı.
Çocukluğunuzdan ve okullarınızdan bahsedelim lütfen.
Ankara’da geçti çocukluğum, mahalle okullarından mezunum. Sonrasında Çukurova Üniversitesi İşletme , Marmara Üniversitesi Turizm Yüksek Okulu ve en nihayetinde İngiltere’de Marka ve pazarlama konusunda Londra Ekonomi Üniversitesi’nde eğitim aldım. Keyifli bir çocukluk ve gençlik geçirdim. Okuduğum sırada çalışmaya başladım. Turist rehberliği yaparak dil ve yurt dışı yaşam konularında tecrübe edindim. İyi ki de çalışmışım. Çok önemli kazanımlarım oldu.
Şu an yapmakta olduğunuz iş tam olarak nedir ve daha önce neler yaptınız?
Ben lise itibariyle pazarlama konusunda uzmanlaşmak istediğime karar verdim. Pazarlama sadece okumakla öğrenilecek bir konu değil insan tanımak gerekiyor, farklı yaşam kültürlerini deneyimlemekle çok yakından alakalı. Genç yaşta ne yapacağımı bilmenin avantajını yaşadım. Yurt dışında bu konuyu destekleyecek iş tecrübesi edinecek fırsatları değerlendirdim ve tecrübe kazandım. İşimin tanımı stratejik pazarlama ve marka yönetimi. İletişim, PR, reklam dışında kurumların, hizmet veya ürünlerin doğru pazarlama konumlandırılması itibar ve sürdürülebilir karlılıkları ile ilgili müşteri odaklı çalışmalar yapıyorum. Üretimden, tasarıma, kurum kimliği (logo slogan) konseptten satış noktalarına ve yurt dışı pazarlara kadar stratejilerini kurguluyorum.
İşiniz gereği dünyada olan her gelişmeyi ve değişimi sürekli bilmek durumundasınızdır. Gündemleri nasıl, nerelerden takip ediyorsunuz?
İnternetin hayatımıza yoğun olarak girmesiyle birlikte bilgiye ulaşmak çok kolay artık ama bilgiyi yorumlamak için insanları, hayatları takip etmek ve farklı coğrafyalarla ilgili gözlem yapabilmek gerekiyor. Eskiye dayanan ve çok farklı ülkelerde yaşayan dostlarım ile iletişimim hiç kopmadı. O yüzden farklı gündemleri, yansımalarını kolay takip ediyorum. Pandemi öncesinde zaten iş için ya da sosyal olarak çok seyahat ediyordum o yüzden yaşayarak gözlemleyebiliyordum. Farklı ülkelerin markalarıyla çalışmalar yaptım ve çoğu ile iletişim akışı, bilgi paylaşımı devam ediyor. Özetle çok okuyor, sohbet ediyor ve yıllardır elde ettiğim tecrübelerle bu bilgileri kendi bakış açımla bir sisteme oturtabiliyorum. Sabit takip ettiğim kaynaklar yok, mesleki gruplarda ki haber akışları dışında her şeyi okuyorum diyebilirim.
Sürekli up date durumda olmak yorucu mu?
Bilmiyorum bunu bir baskıyla değil de merakla yaptığım için yorucu gelmiyor, yaşam tarzı oldu. Yenilikleri bilmek, dünyanın ritminin içinde olmak hoşuma gidiyor. Ben çok meraklı bir insanım gelişmeleri, tepkileri, değişimleri yakından takip etmek önceliklerimden.
Dünya zor zamanlardan geçiyor. Kendinizi, bilgi akışındaki negatif olaylardan ( savaşlar, hastalıklar, işsizlik) ruhsal olarak nasıl koruyabiliyorsunuz? (Zira insanlar her an her şeyi bilmeseler de olabilir ama siz danışman olarak olayların akışına hakimsiniz.)
Evet ne yazık ki danışmanlık verdiğim şirketlerin yeni süreçlere, değişimlere adapte olması için fazlasıyla enerji harcıyorum. En azından doğru uygulanabilir yorum yapabilmek için konulara objektif ve vizyoner bakmam gerekiyor. Kolay olduğunu söyleyemem ama yürüyüş yapmak ve meditasyon kendimi bireysel olarak iyileştirme çabalarım. Doğadan kopmamaya ve hareketsiz kalmamaya özen gösteriyorum. Yakın çevremle samimi ve net ilişkiler kurmak onlarla vakit geçirmek bana iyi geliyor. Kalabalıkların içinde kendi kozamda negatif etkileşimden uzak işime ve dostlarıma konsantre olarak kendimi besliyorum. Ben kendiyle de vakit geçirmekten memnun olan bir insanım. Yani kendimle olup dışarı kapanıp içeri açılmaları seviyorum. Arada bir yok oluyorum, seyahat edebilmek mümkünse alakasız yerlere tek başıma gidip inzivaya çekiliyorum, seyahat edemiyorsam evimde kendimle olmak beni besliyor.
Herkes istediği her konuda illaki başarılı olmak zorunda mı?
Başarıyı ve başarısızlığı fazla abartıyoruz. Başarıyı fazla önemsiyoruz. Hayatın odağında bu iki kavram olmamalı mutlu ve huzurlu olmak üretmek hayatın merkezinde olmalı. Çünkü başarı ve başarısızlık bir sonuç ve hayatı tamamını bu iki kavram üzerinde tanımlamak doğru değil. Başarılı olduğumuz kadar başarısız olabiliriz. Kim olduğumuz, insanlara ne söylediğimiz, ne ürettiğimiz önemli bence. Sonuçta başarı ve başarısızlık kavramları da başkalarının algılarında olduğu kadar bir tanıma sahip. Ben çok başkalarının tanımlarından, sınırlamalarından yola çıkarak yaşayan bir insan değilim. O yüzden kendimi iyi hissedip insanlara bir şeyler aktarabiliyorsam onlara iyi geliyorsam bu benim için yeterli. Başarı kavramının ne olduğu bilmiyorum alkışlanmak mı? Fazla para kazanmak mı? Tanınır olmak mı? bilmiyorum.
Sizce COVID-19 insanlara neleri öğretti ve öğretemedi?
Tüketim konusunda biraz bilinçlendik, insanı değerlerin farkına vardık, kendimizle olmayı öğrendik, dünya üzerinde ki tüm canlılar ve çevre ile farkındalığımız arttı. Durmayı öğrendik hep bir telaş içinde yetişmek telaşıyla yaşarken durduk. Durduğumuz yerde kalabilmek için ister istemez keşiflerde bulunduk.
Artık altmış yaşındakiler de evde oturma zorunluluğundan teknolojiye hakimler. Koronavirüsün zorla öğrettiği bir şey. Sizce bu süreç teknolojiye yaradı mı?
Çok yaradı, teknolojinin hayatımızda nasıl kolaylaştırıcı olduğunu, eski davranış modellerimizin dışında farklı bir tavır belirlememiz konusunda bizleri zorladı. Teknolojiden korkmak değil de onunla birlikte hayatı şekillendirmek kaçınılmazdı bunu öğrendik. İyi bir şey bu. Ben teknolojiden korkmuyorum ve şundan eminim artık elli beş yaş ve üzeri yaş grubunun yaşamsal tecrübeleri teknolojiyle birleşince hayat çok daha güzel akacak. Bakış açımızı değiştirmek ve ön yargılarımız törpülememiz lazım.
Mesela Instagram sayesinde ben pek çok insanı buna arkadaşlarım da dahil daha iyi tanıdım. Türkçeyi kullanmalarından tutun, koydukları fotoğraflara kadar… Onlar da beni, bizi. Hepimiz için geçerli bu. Sosyal yaşamda fark edemediğimiz pek çok şey görünür oldu. Mesela benim profilimde yüz elli fotoğrafım var bir başkasının hatta erkeklerin bile beş bin var. Sizce profiline bakarak bir insanın, eğitim düzeyi, kişiliği vs. analiz edilebilir mi?
Evet çok net. Artık kurumlar personel seçiminde sosyal cv dediğimiz konuya özen gösteriyorlar. Dijital parmak izimiz sosyal medya. Enteresan olan bir durum var sosyal medyada “mış gibi” yapılsa da tutarlılık var mı, yok mu çok net analiz edilebiliyor. Samimiyet ile laubalilik arasında ki ince çizgi sosyal medyada pozitif yada negatif olarak daha net anlaşılıyor. Bence biraz da herkes bu analizi iç güdüsel yapıyor. Ben bunu bir avantaj olarak görüyorum sonuçta sosyal medya da kendimizi ifade ettiğimiz bir mecra. Doğru ya da yanlış kullanım konusunda çok net tanımlarım yok ama olduğunuzun bir yansıması ve uzun süre olmadığınız gibi olamıyorsunuz bu açıdan bakıldığında herkes kendini ele veriyor.
Evde oturmaktan hepimizin elinde telefonlar her an bakıyoruz ve ben çok bunaldım mesela hep aynı şeyler. Sürekli bir şey paylaşmak zorunda olmak, bir ufacık krem için dört story konmasını, hiç denemedikleri ürünleri dakikalarca övmelerini doğru buluyor musunuz? Bu insanları kandırmak olmuyor mu?
Sanırım alıcısı ve talebi var. Ama bu gerçek ve sürdürülebilir bir yöntem değil. Bir süre sonra oyundan düşecekler. Müşteri çok bilinçli bir sosyal medya hesabında bir krem gördü diye satın alan müşteri sahiden görmedim. Öyle bir hava yaratılıyor ama elimizde satış raporlarına bakınca bu çok net görülüyor. Sosyal medyada sanıldığı gibi satış ve itibar faydası olmuyor. Çok beğeni aldı diye o ürün çok satmıyor ya da herkes çok paylaştı diye itibarlı olmuyor. Ürün kurum ve müşteri başka dinamiklerde buluşuyor. Sosyal medya bilinirlik için bir araç ama tek başına satış için yeterli değil. Böyle zannedip ürün tanıtanlar da bir süre sonra heyecanlarını kaybedecekler bence.
Aynı şey YouTube kanalları için de geçerli. Acaba herkesin içinde alkış isteyen, ilgi isteyen bir yön mü var? Nedir, ne düşünüyorsunuz bu konuda?
Hızlı tüketmeye o kadar alıştık ki her şeyi görmek seyretmek istiyoruz ama bilincimize almıyoruz, hemen unutuyoruz. Bir de TikTok gerçeği var sanki başka bir dünya gibi ama gerçek. Kalite ve derinliği olan her şey devam edecek ama diğerleri oyundan düşecek bu kesin. Şu anda bu anlamda görgüsüz ve kirli bir dönemdeyiz.
Bu sürecin oturduğumuz evlere etkisi nasıl oldu?
Ev dekorasyonu, konforu çok önem kazandı. E-ticarette bu ürünler talep gördü. Evi ve ev hayatını keşfettik.
Sizce önümüzdeki otuz yıl için (yaşananların ışığında) dünyamız nereye doğru evrilecek?
Evren tanımı kullanacağız, dünya dışında da yaşam olacağı kesin. Nitelik önem kazanacak çevreye insana tüm canlılara daha duyarlı olacağız ve insanı değerler önem kazanacak. Teknolojinin hayata bir değer katacağı kesin ve sanırım asıl o zaman insanoğlu yaşamayı öğrenecek. Şu anda konuştuğumuz birçok tüketim alışkanlığı bitmiş olacak ve yeni bir değer kavramını deneyimliyor olacağız.
Zaman makinası olsa geleceğe mi gitmek istersiniz yoksa geçmişe mi? Neden?
Sanırım geleceğe, çok merak ediyorum. Şu anda yaşadıklarımız neye evrilmiş olacak bunları deneyimlemek isterdim.
Çocukluk hayallerinizi gerçekleştirdiniz mi?
Evet ama daha devam ediyorum hayal kurmaya. Hayallere sınır ve son yok. Belki mesleğim sebebiyle de ben profesyonel bir hayal kurucuyum. İnovasyon, hayal kurmakla başlıyor. Tabii hayalle kalmayıp ayakları yere basan bir gerçekliğe dönüştürmek gerekiyor. Ama ben hayal kurmayı severim, insan olmanın en saf hali belki de. Çocukluk hayallerimin çoğu gerçekleşti, yön değiştirenlerde oldu ama gerçekleşti. Şimdi yeni hayalleri yaşamak arzusunda ve heyecanındayım.
Bir stat dolusu insan içinde çok uzaktan bile anında fark ediliyorsunuz. Tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
Kendime özelim başkaları için ya da fark edilmek için bir çabam yok. Bu çabasızlık bu devirde fark edilmeye sebep olabiliyor. Çok inandığım bir şey var bir konuda çabaladıkça yapaylaşıyorsunuz ben neysem öyleyim giyim tarzım, saçım, aksesuar kullanımım hep kendime göre. Modayı takıp ettiğim, stil takibi yaptığım söylenmez çok meşgul değilim bu konularla. Ama pek tabii ki müşteri anlamak ve lüks markaların pazarlama anlamında ki taktiklerini çözmek için takip ediyorum ama uygulamak ile ilgili bir çabam olmuyor. Stilleri ve moda dediğimiz her şeyin nasıl uygulandığını analiz etmek hoşuma gider ama söz konusu ben olunca kendime göre yorumluyorum bu da fark edilmeye sebep oluyor.
Mutlu musunuz?
Evet, mutluyum. Şahane bir evladım ve ailem, uzun zaman görüşmesem bile kaldığım yerden devam edecek samimiyette dostlarım var, mesleğimle ilgili iyi deneyimlerim oldu. Birilerine muhtaç olmadan bir standardı koruyabiliyorum daha ne olsun. Sevenim kadar belki daha fazla sevmeyenim var bu bile mutlu olmak için iyi bir neden. Çok sevilmek ve bu konuda açlık çekmenin ciddi mutsuzluk kaynağı olduğunu psikoloji bilimi söylüyor. Bu açılardan bakınca ben mutluyum evet.
Geleceğe ait her alandaki planlarınız nedir, aile, iş, projeler…
Mesleki taraf şimdiye kadar olduğu gibi devam edecek eğitimler, danışmanlıklar online da taşındığı için artık lokasyon bağımsız ve zaman sınırlaması olmadan artarak devam eder gibi görünüyor. Kendi adıma yatırım yaptığım iki e-ticaret girişimimi büyütmeyi hedefliyorum. Her ikisi de hikâyesi olan markalar ve konseptler, çok inandığım ve heyecanlandığım işler. Biri 1001gece.official şu an Instagram’da açık büyüteceğim bu konsepti. Seyahat özgürlüğüme kavuşmak en büyük dileğim, kızım yurt dışında ve hayatımızda ilk defa bu kadar ayrı kaldık bu konuda özgür olmayı diliyorum.
Türkiye yabancı markaların gözünden sizce nasıl görünüyor?
Nüfus yoğunluğu sebebiyle cazip bir pazarız ama pandemi ile birlikte tüm dengeler değişti insan hakları, yaşam standartları, yabancı markaların daha çok gündeminde olan bir konu. Lojistik gücümüz de ortada ama ne kadar kullanabiliyoruz bunları yeniden değerlendirmek lazım. Pandemi ile yeniden yapılanan yaşamsal standartlar yeniden yapılanıyor sanırım buna göre yeniden değerlendirilecek bir ülkeyiz. Ben insan gücünden kalitesinden çok umutluyum. Gençlerimizden ve ülkemize duyduğumuz sevdadan. Bunlar bizi değerli kılacak değerler.
Siz yatırım yapacak olsanız Türkiye ye yatırım yapar mısınız? Evetse hangi sektörlerde yaparsınız, hayırsa neden?
Dünyanın hiçbir yerinde artık tek bir bölgeye yatırım yapılmasını tavsiye etmiyorum riski dağıtmak lazım. Türkiye’ye yatırım yaparım, yapıyorum da ama mutlaka farklı bir coğrafyada uzantısı olabilecek şekilde işleri kurgulamak lazım. Enerji sektörü (güneş, rüzgar) ve lojistik sektörleri daha da önem kazanacak gibi görünüyor.