Gerçek Bilgelik ve 2012
Hayatımız boyunca birçok olay yaşarız. İyi olaylar, kötü olaylar… Ağlarız, güleriz…Bir senaryonun oyuncuları olarak en iyi sahneyi kapmaya çalışır veya verilen rolü oynarız..Ekranda “SON” yazısı yazmadan önce en iyi anı yakalamaya çalışırız… Önümüze çıkan en iyi anları görmeden çabalar dururuz… Ağladığımız günlerde tam bir bilge haline dönüşürüz…Her şeyin içyüzünü görürüz… Ne zaman ki yeniden gülümsemeye başlarız, bilgeliğimiz sona erer!Ben herkesin özel yaratıldığına inananlardanım. Kötülük yapmak veya iyilik yapmak için. Öyle insanlar vardır ki, yetenekli, ışıklı birisini gördüklerinde rahatsız olur ve o ışığı söndürmek isterler. Aslında o ışığı görebiliyorlarsa, aynısının da kendilerinde olduğunu bilemezler. Karanlık, onların en rahat nefes aldıkları yerdir.
Bir olay veya bir insan sizi hayata küstürüyorsa veya sadece üzüyorsa buna sevinin ve içini görmeye çalışın. Öfkenize yenilirseniz eğer, size kötülük yapmaya çalışan insanın, öğrenmesi gereken şeyi engellersiniz. O zaman en az siz de onun kadar kötü olursunuz. Ve ne yaşarsak yaşayalım dışımızla yaşamalıyız. İçimiz bize kalsın diye…
2012 yılı yaklaşıyor. Aydınlanma çağı başlıyor. Niye 2012 yılı? Nereden biliyoruz? 2012 hem Notradamus’un kehanetlerinin sonu hem de Maya takviminin. 2012 yılına gelene kadar neler yaptık? Ekolojik dengeyi bozduk. Psikolojimiz de bozuldu. Çirkinleştik. Hırs, kıskançlık ve hep daha fazlasına sahip olma duyguları ile dünyamızı kirlettik. Bu halde yeni çağı yaşayamayacağımıza göre, bilincimize de çağ atlatmamız gerecek. Bu ne demek? Özümüze dönmek mi? Sihirli bir elin dokunmasını bekleyerek mi? Maddiyatın sonu mu geliyor?
Özümüze nasıl dönebiliriz? Mesela daha az harcayarak mı? Veya yaşama karşı değil onunla beraber akarak mı? İyiye doğruya odaklanıp enerjimizi pozitifte tutarak mı? Ruhsal yapımızı çeşitlendirmeli ve hayattan zevk almanın yollarını aramalıyız.
Her insan algısı üzerine yaşar. Algımız ne alabiliyorsa çevremizi öyle tanımlarız. Ve yaşantımız da o renkte olur. 2012 yılı yaklaşırken en çok yapmamız gereken şey, algımızı sorgulamaya başlamak. Öncelikle çocuk saflığımıza geri dönmemiz gerekecek. Küçükken her şeyin temiz ve renkli göründüğü günlere tekrar kavuşabilir miyiz? Yapabilir miyiz bunu? Nasıl?
“Niye kainat var?”, “Niye biz varız?” sorularının cevabını bulabilmek için öze dönmeliyiz. Bu kirlilikte ve bozuk algılarımızla nasıl başarabileceğiz bunu? Esasen sadece var olarak, Allah’ın Hay (var olma hali) sıfatını ve yediğimiz yemeklerle de Allah’ın Rezzak (ruhsal ve bedensel olarak besleyen) sıfatını tespih etmekteyiz. Ama kimiz? Körü körüne şu takımı tutmak, bu akımın takipçisi olmak veya şu siyasi partinin peşinde koşmak, hep kendimizi bulamamızın ve arayışımızın eseridir. İçe dönmeyi kimse istemez. Dünyevi temaların peşinden gitmek daha kolay gelir. Ama kafalar da gittikçe karışır. Bir öyle denir bir böyle. Özden gittikçe uzaklaşılır. Var olmak isterken, “sığlarda kaybolma durumu” tuzağa düşüldüğünün habercisi olur.
Son derece insani bir çağa giriyoruz. Çok daha uygar ve yaşanası bir dünyaya sahip olacağız. Her gelen günün ışığının bir öncekinden farklı olduğunu bilen ve gelişimi, değişimi isteyenler ön sıralarda yer alacaklardır. Kolaya kaçmadan çalışanlar ve şükredenler ışığı yansıtacaklardır. Kötülük de, iyilik de karşılığını her zamankinden daha çabuk bulacak ve hayatın içini okumak için vakit ayıranlar, yeni liderler olacaklardır. Gerçek bilgeler ise yol gösterici rollerini oynayacaklar. Keyifle ve büyük bir coşkuyla…
Hep hatırlayalım;
• Yüzüne bak, içini gör.
• “Ben” dedikçe, diğerlerini görüşün puslanır.
• İçindeki “ben”e bak ki onu göresin.
• Rahmet yağarken yüzünü ovalayacak ve şükredeceksin, yoksa rahmet sel olur boğar.
• Dünyanın ritmi, attığının sana gelmesidir.
• Güç öyle bir olgudur ki, an içinde el değiştirir; en güçlü olduğumuzu sandığımız an belki de en zayıf kaldığımız andır.
• Bugün yaptığımız hatalar, ileride yapacağımız doğruların birer parçası olacaktır.
• Külli iradeye teslimiyet, cüzi iradeye güç katar.
• Başkasında gördüğü yanlışı değiştirmeyen, hiçbir şey yapamıyorsa söylemeyen, kendisindeki doğrudan bahsedemez…
Sevgiyle yazdım.O güzel ve anlamlı gözlerinizle okudunuz.
Ruhunuza gıda olsun. . .