Eylül Başkadır
Her ülkenin Eylül ayı bir başka olur. Ben en çok New York’u seviyorum derken Londra aklımda şimşek gibi çakıyor…
Eylül başkadır… Londra’nın yere düşmüş kırmızı yapraklarını görmezden gelemem ki ben! Londra’da kırmızı, New York’ta sarı yapraklar nemli caddelere düşerken merakla beklenen moda sezonu da açılmış olur. Vitrinlerde bu heyecan eserken, kimi evde çocukları okula yollamanın sevinci de cabası…Yaşasın, sonbahar gelmiştir… Hepimiz özlemedik mi kışı, dik yakalı kaşmir bir kazak ve sıcak bir kahve ile camdan dışarı bakmayı. Hadi çıkarın trençkotları! İstanbul’da da Eylül pek bir ayrıdır. Kimisi aklında kalan son tatilini yapar, kimi kış hazırlığındadır. Yeni sezon, vitrinlerde yerini alır. Moda dergileri daha da kalın çıkarken ben zaten “wishlist”imi çoktan hazır etmişimdir. Şehir canlanır… Beyoğlu’nda daha fazla insan yürür, sinemaya daha fazla film gelir, festivaller başlar ve Bebek’te daha fazla rose şarap içilir. Birçokları içinse Eylül, “Arnavutköy Balıkçısı’nı doldurmaktır…” Sanki şehrin dolmasına karşılık olarak her şey bir bir sakinleşir. Her şey yerini bulur. Eylül’ü çok ama çok özledik. Yazın yorgunluğunu üstünde toplayan ay, romantik ay, şehirlere kavuşma ayı Eylül. Oğlum Osman’ın doğduğu ay! Ve Eylül’de ilk kez teyze oluyorum, adı da Rüzgar…