Atina’ya Zorlu Seyir
Sabah saat beş suları… Gece boyu süren fırtına moralleri bozmuş ama yine de seyre çıkmaya kararlı bir ekip! Can yelekleri giyilmiş, can askıları takılmış, demir vira bismillah denip toplanmış. Rüzgar hala 30-35 knot (deniz mili)… Mendirekten çıkar çıkmaz, tokatlamaya başlayan dalgalara karşı, yelkenleri açıyoruz. Tedbir amaçlı motor kapatılmıyor. Sanki olduğumuz yerde duruyoruz. Tekne kafasını dalgadan çıkarır çıkarmaz yeni bir dalgayla yeniden sulara gömülüyor. Bordaya çarpan sular yelkenlerin üzerinden aşıp gidiyor. Her yer ıslak, her yer tuzlu! Zaman zaman beş metreyi bulan dalgalar arasında yüzler bembeyaz, çıt çıkmıyor. Bir an Benhür’le göz göze geliyor ve aynı anda harekete geçiyoruz: “Boci tramola”, geri dönüyoruz!
Bu yaz için düşündüğümüz Hırvatistan seyrini bir yıl kadar erteleyip Atina’ya yelken açmaya karar vermiştik. Haziran’ın 29’unda ilk ekibimizle, iki tekne yola çıkıyoruz. Havaya bağlı olarak alternatifli rota çalışmalarına rağmen son gün yine fikir değiştirerek Yunanistan’a girişi Rodos’tan yapıyoruz.
Sabah erken bir saatte Göbün’den yola koyulup 37 deniz milini hafif dalgalı bir seyirle yaklaşık 6 saatte alıyoruz. Rodos’un Mandraki limanı her daim kalabalıktır. Bildiğimizden acentemizi birkaç gün evvelden arayıp rezervasyonumuzu yaptırıyoruz. Buna rağmen dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen Rodos Heykeli Kolossos’un hayali ayaklarının altından “Elefos” ve “Elafina”yı selamlayarak birkaç kere geçmek zorunda kalıyoruz.
Dünyanın Yedi Harikasından Biri Kolossos
Rivayete göre Kolossos, Yunan Tanrısı Helios’un heykeliymiş. M.Ö. 280 yılında Dorlar tarafından liman girişinde inşa edilmiş. Tunç heykelin 32 metre yüksekliğinde olduğu düşünülmektedir. Fakat savaşlar, depremler derken heykelden eser kalmamış. Dünyanın yedi harikasından biri kabul edilen bu heykelin ayaklarının yerine 1930’larda “Elefos” ve “Elafina” isimleri verilmiş geyik heykelleri dikilmiş.
Kimler Gelmiş Kimler Geçmiş
1522 yılına kadar çeşitli saldırılara direnebilen ada Kanuni Sultan Süleyman tarafından ele geçirilmiş, 400 yıl kadar Osmanlı mülkiyetinde kalmış bir yer burası. 1912’de Trablusgarp Savaşı sırasında İtalya tarafından işgal edilmiş. 1948’de Oniki Ada’nın (Dodecanese) diğer adalarıyla birlikte, Yunanistan’a katılmış. Adada bulunan Türk azınlık 1923’teki Türkiye-Yunanistan Nüfus Mübadelesi sırasında İtalya topraklarında sayıldıkları için mübadeleden kurtulmuşlar. Bu sebeple 3500 kişiye yakın Türk halen adada yaşamaktaymış.
Zamanımızın Büyük Bölümü Old City’de Geçiyor
Avrupa Birliği’nin restorasyonu için 1.000.000 Avro bağışladığı, 1080 yılında Kudüs’te kurulan Hospitalier Şövalyelerinin inşa ettiği “Palace of the Grand Master”ın (Büyük Üstatların Sarayı) bulunduğu eski şehir (old city) zamanımızın büyük bölümünü geçirdiğimiz bölge oluyor.
Osmanlı Dönemine Ait Birçok Eser Var
Rodos’da çok sayıda Osmanlı dönemine ait cami, hamam, medrese, tekke gibi İslam eserlerine rastlıyoruz. Bunlardan biri olan “Hafız Ahmet Ağa Kütüphanesi”ni açık görünce içeri giriyoruz. Bu kütüphane, 1793 tarihinde Rodos Muhafızı Hafız Ahmet Ağa tarafından yaptırılmış. İran, Arap ve Batı dünyasından getirilmiş astronomi, tıp, matematik ve hukuk kitaplarını oluşturan toplam 1250 el yazması eser ile yüzlerce çeşit Kur’an-ı Kerim tefsirleri bulunmaktaymış. Kütüphanenin avlusunda 1797 yılında Hasan Ağa tarafından yaptırılan bir de çeşme var. Bizim en çok hoşumuza giden duyum ise buranın hala adadaki Müslümanların bayramlaşma yeri olarak kullanılıyor olması!
Öğrendiğimize göre Ada’da vakıf eserlerinden sorumlu Evkaf İdaresi bulunmaktaymış.
Fırtına Yüzünden Bir Gün Daha Burada Geçiyor
Yorgun argın teknemize döndüğümüzde rüzgarın şiddetlendiğini görüyoruz. Tüm raporlar fırtına veriyor. Net bir karar veremiyoruz, ertesi gün yola çıksak mı, bir gün beklesek mi?
Sabah erken bir saatte heyecanla kalkıp mendireğe çıkıyoruz. Deniz kabarmış, kuzucuklar birbirine karışmış. Liman görevlisi Yorgos geliyor yanımıza “bu havada gelen olmaz, yarını bekleyin” deyince doğrusunun kalmak olduğuna karar veriyoruz.
Günümüzün kalanını kah teknede dinlenerek, kah Rodos’un dar sokaklarında gezerek geçiriyoruz. Rüzgar sebebiyle kimsenin canı plaja gitmek istemiyor.
Rota: Nisyros Adası
Akşama doğru hava nispeten sakinliyor, oturup son kararı veriyoruz. Rota: Nisyros Adası, yaklaşık 55 mil. Hareket saati sabah 05:00. Rüzgar yine kuvvetli ama henüz deniz dalga kaldırmamış. Diğer tekne demirini tonoza takınca bir süre bekliyoruz. Limanı arkamızda bırakır bırakmaz motor yelken seyrine başlıyoruz. Can yeleklerimiz üzerimizde, dalgaları aşa aşa ilerlemeye çalışıyoruz. Serpintiliğimiz açık olmasına rağmen ıslanıyoruz, hep üşüyoruz. Ama bir süre sonra alışıyoruz. Sırayla içeri girip kendimizi salona zor atıyoruz. Hareket etmek neredeyse imkansız. Biraz ısınınca tekrar dışarı çıkıyor, yeniden ıslanıyoruz.
Pali Limanı’nı gördüğümüzde dışarıda esen rüzgar ve dalganın içeride nasıl olduğunu epeyce merak ediyoruz. Mendireğin arkasına geçtiğimizde deniz sütliman! Fransız ve İtalyan bandıralı teknelerin arasına demirimizi atıp yanaşıyoruz. Liman görevlisi zannettiğimiz kişi bizimle Türkçe konuşunca önce bir şaşırıyoruz, sonra öğreniyoruz ki yandaki katamaranın kaptanıymış! Etrafta görevli olmamasına rağmen su ve elektrik açık. Teknemizin ve üst başımızın tuzunu bir güzel atıyoruz. Salçalı makarnamızı salata ve yoğurt eşliğinde yedikten sonra ada turuna çıkmaya karar veriyoruz. Tabi henüz ciddi bir yorgunluk söz konusu değil, bilmiyoruz ki ilerleyen günlerde yorgunluktan yemek bile yemek istemeyeceğimizi!
Oniki Adalar
Nisyros da Oniki Adalar’dan (Dodecanese) biri. Bölge her ne kadar “Oniki Adalar” diye adlandırılsa da aslında irili ufaklı yirmiye yakın adayı kapsamaktadır. Bu isim, Osmanlı Devleti’nin gayrimüslim bölgelerde uyguladığı yönetim şeklinden gelmiş. 12’li denen bu sisteme göre her on hane birer temsilci çıkarır, bu temsilciler de aralarından bölgeyi yönetecek “12 kişilik bir ihtiyar heyeti” seçermiş. Dolayısıyla Oniki Adalar aslında “12 üyeli meclisle yönetilen adalar” anlamına gelmektedir. Astypalaia (İstanbulya), Halki (Herke/Hereke/Herkit), Kalymnos (Kilimli), Karpathos (Kerpe), Kasos (Çoban), Kos (İstanköy), Leros (İleriye), Nisyros (İncirli), Patmos (Batnaz), Rhodes (Rodos), Symi (Sömbeki), Tilos (İlyaki/Papazlık), Megisti (Meis/Kızılhisar) ve irili ufaklı birkaç ada daha Oniki Adaları oluşturmaktadır.
Limanı çevreleyen yol üzerinde birkaç tane araba kiralama şirketi görüyoruz. Kısa bir yürüyüş ile Eagle Nest’te karar kılıyoruz. Şirket görevlisi hanımla biraz sohbet edince Amerikalı olduğunu öğreniyoruz. Yunanlı kocasıyla New York’ta tanışıp evlenmiş ve Nisyros’a yerleşmişler. Kızları olunca eğitimi sebebiyle kışları Atina’da, yazları adada yaşamaya başlamışlar. Adada gezebileceğimiz yerler hakkında biraz bilgi aldıktan sonra ekibi de alıp düşüyoruz yola.
İlk Durak Emborios Köyü
Köyün girişindeki doğal saunayı görmek için ilk olarak Emborios köyüne gidiyoruz. Küçük mağara gibi bir yer. İçeri girmemizle çıkmamız neredeyse bir oluyor, öyle sıcak ve rutubetli ki içerisi. Köy, 1931 yılındaki depremde yerle bir olmuş ve yeniden inşa edilmiş.
Adayı Meşhur Eden Kraterler
Ardından adayı meşhur eden kraterlere gidiyoruz. Daracık virajlı yolun sonunda adam başı 2 Euro vererek, yoğun kükürt kokusu eşliğinde büyük kratere varıyoruz. Nisyros, Ege’nin en yeni aktif adalarından biriymiş. Yali Adası ile Batı Kos arasındaki büyük volkanik patlamayı takiben 160,000 yıl önce belirmeye başlamış. 20,000 yıl evvel son volkanik patlamayla, ada şimdiki şeklini almış.
Stefanos Krateri
200-300 metre çapında, 30-40 metre derinliğindeki kratere yürüyerek iniyoruz. Aktif volkandan gelen dumanlar ve sıcak toprak oldukça ilginç geliyor. Yalnız kükürt kokusu dayanılacak gibi değil! Kraterin ismi “Stefanos”. Özellikle Kos’tan gelen turistlerin akınına uğruyor. Yüksek tepelere çıkmaya üşenmeyenler için üç krater daha mevcut. Pili bitenler kafeteryada beklerken, meraklı kaptanlar yürüyüşe çıkıyorlar.
Bu kraterlerin dışında gezilmesi gereken bir de müze varmış: Volcanological Museum of Nisyros. Fakat biz biraz geçe kaldığımız için kapanmıştı, gezemiyoruz. Artık bir başka sefere…
Prophet Elias Kilisesi
Krater gezimizi takiben denizden de görülen en tepedeki kiliseye gidiyoruz; Prophet Elias. Bir tarafta kraterler, bir tarafta Tilos ve Rodos Adaları ile Ege Denizi… Zaten neredeyse bütün adaların en yüksek ve sarp noktalarında bir kilise kondurulmuş!
Nikia Köyü
Müzenin de bulunduğu Nikia Köyü, daracık sokakları ve minicik mozaik döşeli meydanıyla çok hoşumuza gidiyor. Her yer tertemiz! Bol bol fotoğraf çekip akşam yemeğimizi yemek üzere Mandraki Köyü’ne iniyoruz. Ada oldukça sakin. Türkiye’ye bu kadar yakın olmasına rağmen direkt bir ulaşım olmadığından pek tercih edilen bir ada olmadığı fikrine kapılıyoruz. Sahil boyunca yürüyüp deniz kenarındaki “taverna”lardan birine oturuyoruz. Denize nazır biraz meze, biraz balık, enfes bir gün batımı ile Nisyros’a veda ediyoruz.
Buradan sonraki rota: Astypalaia (İstanbulya). Gelecek ay tekrar görüşmek üzere….