Yeşilçam’ın Yakışıklı Jönü Ediz Hun
1963 yılında Yeşilçam’a “Genç Kızlar” adlı filmle adım atan ve kısa süre içinde Türk sinemasında aranılan jönler arasına giren sanatçı Ediz Hun, hem sanatçı hem çevreci kimliği ile Türk halkının kalbinde taht kuran bir isim… Aynı zamanda Ekoloji Uzmanı olan usta isim, röportajımızda, doğanın sevgiyle korunması gerektiğinden ve çok özel sinema anılarından bahsetti.
Ediz Hun’u biraz da sizden dinleyelim, hayat felsefeniz nedir? Kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Sevginin gücüne inanan bir insanım. Etrafıma ışık verip herkese sevgiyle yaklaşmaya çalışıyorum. Tabii ki hayatta olumsuz durumlarla karşılaşıyoruz ama hayatı ve insanları olduğu gibi kabul etmemiz gerektiğini düşünüyorum. Her zaman, olumsuz durumları bir kenara bırakıp insanları ve doğayı oldukları gibi sevip saymanın en iyisi olduğu kanaatindeyim. Yaşam ancak sevgiyle devam edebilir. Aşık Veysel’in :
“Karnın yardım kazma ile bel ile,
Yüzün yırttım tırnak ile el ile,
Yine beni karşıladı gül ile” satırlarını gönlümüzde hissetmemiz gerekiyor.
Biraz geçmişe gidersek Yeşilçam serüveniniz nasıl başladı?
Dikkat ederseniz hayatın çok özel tesadüfi bir tılsımı var. 1963’te Almanya’da Diş Hekimliği bölümünde okurken tatilimi geçirmek üzere İstanbul’a gelmiştim. Babam, Büyükada’da iken o sırada Acar Film’in Genel Müdürlüğü’nü yapan Sabahattin Sürmeli, babamın arkadaşıydı. Beni görünce, Türk sinemasını anlattı. “Ayhan Işık diye biri var, Göksel Arsoy diye biri var, Türkan Şoray diye bir hanım var. Git şansını dene. Bella diye fotoğraf stüdyosu var. Orada lütfen bir fotoğraf çektir,” dedi. Ailemde hiç sanatçı olmadığı için sinema sektörüne çok uzaktım. Tabii o zamanlar sinema iyice filizlenmiş durumda. Sebahattin Bey sinemanın yeni insanlara ihtiyaç duyduğundan bahsetti. 22 yaşındayım, delikanlı çağlarım… Güzel kızlarla da tanışma düşüncesiyle müsabakalara girip şansımı denemek istedim, gittim çektirdim. Dediler ki: “İlk elemeyi kazandınız.” İkincisinde altı filmlik anlaşma imzalattılar. Altı filmin her biri 12 bin 500 liradandı. O para, o günkü koşullarda çok iyi paraydı. 37 bin 500 liraya, o zaman en iyi arabalardan birini alma imkanınız vardı. “Birinci film tutmazsa, tahsiline devam edersin.” dediler. İlk film çok iyi iş yapınca, kendimi bu piyasanın içinde buluverdim. Berna ile tanıştığımız dönemde, iki odalı çatı katımın tamamı hayran mektuplarıyla doluydu.
İlk filmim “Genç Kızlar” filminin çekimi benim için çok zor oldu. Utangaç bir çocukken 60 tane kızla aynı filmde oynamam gerekiyordu. Sinemada hiç tecrübe sahibi değildim ve çok heyecanlandım. Sinema göründüğünden de zordur ve gerçekten büyük emek ister. 1963’teki ilk filmimden sonra 1975’e kadar 130 film çektim. 1975’ten sonra sinema kötü yönde ilerlemeye başlayınca 1 yaşındaki kızımla Norveç’e gidip tekrar üniversiteye başladım ve Norveç Oslo’da Biyokimya bölümünü 2. olarak bitirdim.
Eşinizle nasıl tanıştınız? En çok hangi yönüne aşık oldunuz?
1969 yılının Aralık ayıydı… Bir gün evde otururken kapı çaldı, açtığımda üç genç kızla karşılaştım… Türk Hava Yolları’nda hosteslermiş, genel müdürleri beni baloya davet ediyormuş. Tabii üç güzel kızı görünce, hemen telefonlarını aldım ve daha sonra Berna’yı aradım: “Katılamıyorum, özür dilerim. Uludağ’a gidiyorum.” dedim. “Tamam, rica ederim.” dedi. Çok hoşuma gitmişti, bakışları çok derindi, çıtı pıtıydı, gözlerinin içi gülüyordu… Sonra tekrar aradım, tekrar aradım… Ve 3 Ocak 1973’te evlendik. Beyoğlu Evlendirme Dairesi’ne gittik. Mahşeri bir kalabalık vardı, izdihamdan camlar kırıldı, tebrikleri bile kabul edemedik. Balayından sonra kırılan camların parasını ödedik.
Yani, Berna’yla 29 yaşındayken tanıştım ve üç sene sonrasında da evlendik. O günden beri de beraberiz. Ben uyumlu bir eşim ama o da çok evcil, en ufak rahatsızlığımızda büyük şefkat verir. Her erkek annesinden gördüğü şefkati görmek ister. Kadın yumuşak olmalı, ben bunu Berna’da gördüm.
Çevreci yönünüze değinmeden geçmek olmaz. Ekoloji Uzmanı olarak çevre ile ilgili tüm projelere ekstra hassasiyet gösteriyorsunuz. 5 Haziran Dünya Çevre Günü’nü de geride bıraktığımız şu günlerde doğamız nereye gidiyor? Daha temiz bir doğa için bizlere düşen görevler neler?
“Derin ekoloji” kavramı yaşamdaki her canlının eşit yaşam hakkı olduğundan bahseder. İnsan olarak ayrıcalığımız olsa da haddimizi de bilmemiz gerekiyor. Doğadaki en küçük canlının bile görevi var ve doğanın dengesini yine canlılar sağlıyor. Her canlının bir hikmeti olduğunu kabul etmek zorundayız. Hiçbir şey gereksiz yere yaratılmamış. O nedenle insan olarak bize düşen görev birbirimizi yok etmek yerine birbirimizi ve doğayı büyük bir sevgiyle kucaklamaktır.
Çevre ile ilgili yazdığınız kitaplarınızdan bahseder misiniz?
Üç kitabım var, biri; yeni okuma yazma öğrenen çocuklar için; “Ediz Hun Amca İle Çocuklar – Çevremizin Gerçek Koruyucuları” temalı, bir tanesi lise öğrencileri için “Çevremiz Geleceğimizdir” Sonuncusu da “Yaşat ki Yaşayasın” Hepsi de doğanın güzelliklerini ve doğayı nasıl korumamız gerektiğini anlatıyor.
Nasıl bu kadar fit ve genç görünmeyi başarıyorsunuz?
İnsanları, yaşamı ve doğayı sevdiğim için böyle görünüyorum. Sevgiyle yolumuza devam etmemiz lazım; sevgi bizi birliğe, bencillik ise yalnızlığa sevk eder. Ben bir dal bulsam onu bile ekerim, belki bir yer bulur da gelişir diye. Yaratan bize asil bir varlık olduğumuzu, canlıları sevip korumayı görev edinmemiz gerektiğini söylüyor. Ben de hayatımı bu felsefe üzerine kurup sevgiyle dinç kalıyorum.
Sosyal medyanın gelişmesiyle birlikte bireylerin kendini yalnızlaştırması sonucunda doğan izolasyon sorunuyla ilgili neler söylemek istersiniz?
Mümkün olduğu kadar dostlarımızı hayatımızın içinde tutup onlara hep sevgiyle yaklaşmamız gerektiği kanısındayım. Bazı dostlarımız bize kardeşimizden bile yakın olabilir. Dostlarımıza sahip çıkmamız izolasyon sorununun da önüne geçecektir.
Hobilerinizden bahseder misiniz?
Hobi eksikliği Türk milletinin büyük bir sorunu. Hobilerimiz, serotonin gibi vücudumuzdaki birtakım mutluluk hormonlarının çalışmasına sebep olur ve bu hormonlar sizi hastalıklardan bile koruyabilir. Mutsuz olduğunuz zaman ise vücut sisteminiz bundan kötü etkilenir. Benim Büyükada’da kaktüs koleksiyonum var, ekip biçmeyi çok severim, toprakla uğraşmak en büyük ilgi alanlarımdandır.
İleriye yönelik projeleriniz var mı? Proje seçimini nasıl gerçekleştiriyorsunuz?
Dizi, film projeleri var fakat kendimi seyircime karşı sorumlu hissediyor olmam sebebiyle içinde olacağım her projede seyircinin beni yine beğenmesini isterim. Bu yüzden iyi bir projede, iyi bir rolü canlandırıyor olmam gerekir. İzleyicilerimin; “bu yaşında bu rolün de üstesinden geldi” demesi için proje seçiminde çok titiz davranıyorum. Bu kadar çok filmde rol almış olmasaydım tabii ki gelen projeleri daha büyük rahatlıkla kabul eder, bu kadar seçici davranmayabilirdim.