© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Spor ve Sanatta Aynı Disiplin: Berfe Sancak

Spor ve Sanatta Aynı Disiplin: Berfe Sancak

Türkiye’yi uluslararası müsabakalarda temsil eden ve madalyalar kazanan bir sporcu olarak Berfe Sancak, aslında küçük yaşta tiyatro sahnesine yöneliyor. Pandemiden sonra profesyonel spor hayatına yavaşça son veren ve oyunculuğa odaklanan Sancak, MAG Okurlarına müjdeler veriyor.

 

Sporcu ve de alanlarında rekorları olan bir ailede dünyaya geldiniz; aynı şekilde sizin de rekorlarınız bulunuyor. Geçmişinizden biraz bahseder misiniz?

Sporcu bir ailenin içinde doğmama rağmen ailede yaş olarak spora en geç başlayan benim sanırım! Annem ve babam, daha çok küçük yaşta aynı sahada antrenman yaparken tanışıyorlar. Pistteki arkadaşlık aşka dönüşüyor. Ben kardeşime göre spora çok daha geç başladım aslında. Kardeşim, doğar doğmaz, emeklerken başladı diyebilirim. Benim spora ısınmam biraz daha uzun sürdü, çünkü daha çok küçükken tiyatroya yazılmıştım ve sahne tozu beni daha çok cezbediyordu. Liseye giderken bir yarışta tesadüfen birinci olunca, işlerin rengi tabii hızlıca değişti. Avrupa şampiyonlukları, Balkan şampiyonasında dereceler, dünya şampiyonası gibi birçok uluslararası yarışta ülkemi temsil ettim ve birçok madalya kazandım. Türkiye rekorlarına imza attım. Çok yorucu ancak, çok güzel bir dönem yaşadım sporda ve asla unutamayacağım anılar edindim. Pandemiden sonra da yavaş yavaş profesyonel anlamda sporu bıraktım.

 

Hukuk ve spor geçmişinden sonra oyunculuğa adım attınız. Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz? Sette bulunmak nasıl bir duygu?

Dediğim gibi, hayatıma oyunculuk, yani tiyatro, hepsinden önce girdi. Ben altı yaşındayken çocuk tiyatrosuna beni alsınlar diye erken okuma yazma öğrendim! Genel sanat yönetmenini ikna edene kadar canım çıkmıştı ve o şekilde tiyatro serüvenim başladı. On yedi yaşıma kadar da şehir tiyatrosunda oynadım. Spor benim hayatıma on altı yaşımda girdi. Sette olmak, tiyatrodan sonra bana çok iyi geldi. Aynı şey değildi tabii ki ama duygular aynıydı ve o duyguları çok özlemişim. İnsan ait olduğu yeri özler ya, tekrar kendimi bir yere ait hissediyorum. Sette yorulsam da orda yorulmak çok hoşuma gidiyor. Uykum gelse de orda uyanık kalmak istiyorum, yani normal hayatta şikâyet edeceğim şeyleri set ortamında acayip tolere ediyorum ve bu hoşuma gidiyor.

 

İlk projenizdeki ilk rolünüzde nasıl hissetmiştiniz?

Biraz kaybolmuştum. Çok heyecanlıydım öncelikle ve sonrasında da biraz korku vardı, çünkü kamera önü teknik bilgileri ne kadar öğrenmiş olsam da sahada karşılaşmak insanı bir anda tedirgin ediyor. Bunlar tabii sadece ilk gün oldu, sonrasında ben hemen adapte oldum. Hem karakterime hem set ortamına. Karakteri oynadıkça üstüne yeni şeyler koymak, üretmek ve yaratmak aşırı hoşuma gitmişti. Bir de ilk olarak, dönem dizisiyle başlamak hayalimdi. Öyle de oldu. İlk işim “Barbaros Hayreddin: Sultanın Fermanı”ydı.

 

Uğur getirdiğine inandığınız bir söz, nesne, rutin, ritüel vs. var mı?

Var bazı ritüellerim ama obsesyon derecesinde değil tabii. Yapmadığım zaman da oluyor, enerjisel anlamda düşük hissettiğimde genelde yapıyorum. Bir kolyem var, onu takıyorum. Sevdiğim bir dua var, onu okurum her zaman. Tek bir küpem var, çifti yok; onu takarım. Duruma göre hangisi iyi hissettirirse ona göre bakıyorum.

 

Atletik kariyerinizde edindiğiniz disiplin, odaklanma ve azim, oyunculukta size nasıl yardımcı oluyor?

Aslında sporcu da, bir sanatçıyla aynı değerlere sahip. İkisinde de olması gereken özellikler aynı; ben bunlara antrenmanlı olduğum için kendimi bir yerden şanslı hissediyorum.

Spor bana çok fazla şey öğretti. Sabah erken kalkıp senaryomu okuyup, sahnelerime çalışıp, sete disiplinli ve hazırlıklı bir şekilde gidebiliyorsam tabii ki burada sporun büyük katkısı var. Öğrenilmiş alışkanlıkları devam ettiriyorum ve bu, yaptığım işte daha emin ve daha sağlam ilerlememe yardımcı oluyor.

 

Hangi tür yapımlarda yer almayı daha çok arzuluyorsunuz?

Türk tarihinde önemli işlere imza atmış, başarılı ve öncü kadınları canlandırabileceğim dönem işlerinde bulunmayı çok isterim. Mesela Sabiha Gökçen’in hayatını beyaz perdeye taşımak veya Nene Hatun gibi güçlü, cesur ve tarihe imza atmış kadın değerlerimizi canlandırabileceğim yapımlarda bulunmak benim için hem çok anlamlı hem de gurur ve mutluluk verici olur.

 

Müjdeleyeceğiniz yeni projeleriniz var mı?

Şu anda bir setteyim ve aşırı heyecanlandığım bir iş oluyor. Daha önce hiç denemediğim şeyleri deniyorum, inanılmaz bir tecrübe oldu benim için de. Ne zaman izleyebiliriz henüz bilmiyorum ama çekimler çok keyifli oldu, bir an önce izlemek istiyorum. Bir iş daha var yakın zamanda açıklayacağımız ama onu söylemeyeyim, sürpriz olsun!

Yazar Hakkında /

2003 yılından bu yana, hedef kitlesi AB ve A+ olarak belirlenmiş bir çok baskı, web, pr, organizasyon işinde başarılı projelere imza atmış olan MAG hayatın her alanında en iyi olmayı hedefleyen, sosyo-ekonomik seviyesi yüksek, özel zevkleri olan ve hobileriyle yaşamını renklendiren, sosyal sorumluluklarının bilincinde olan, belirli kesimden kabul ettiği müşterilerine yıllardır sağlamış olduğu yüksek başarı grafiği ile doğru planlanmış bir büyüme ile sektöründeki hayatına devam etmektedir.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.