Rebekka Bakken ile Çok Özel
Oslo yakınlarında büyüyen Norveçli şarkıcı ve şarkı yazarı Rebekka Bakken, uzun süre New York ve Viyana’da yaşadıktan sonra Amerika’da kaydettiği albümü“Morning Hours” ile İskandinav tadında bir folk şarkıcı olarak karşımıza çıkıyor. Müziklerinde caz ve folk buluşurken, şarkı sözlerindeki hikayeleri, orijinal şarkı sözleri ve yumuşak sesiyle büyülüyor…
15. Uluslararası Mağusa Kültür ve Sanat Festivali’nin caz gecesinde konseri olan Rebekka Bakken’i özel bir röportajla daha yakından tanıma fırsatı buldum…
Oslo yakınlarında büyüyen biri olarak müziğinizde İskandinav lezzetleri de var. Ancak son albümünüz “Morning Hours” ile sanki Amerikalı bir folk şarkıcısı gibisiniz. Bu durumda bize kendi müziğinizi nasıl tanımlarsınız?
İster kendi müziğim olsun, ister başkasının müziği, pek fazla tanım yapmamaya çalışıyorum. Müzik yaşamak içindir, gözlemlemek için değil. Hele iş bana dokunan müziklere gelince, benim için tanım yapmak zor. Şarkı yazdığım zaman, “Ne tarz oldu?” veya “Nerenin müziklerine benzedi?” gibi duygularla yola çıkmıyorum. Ben müziğime şarkıcıyı daha çok özgür bırakan “şarkıcı-şarkı yazarı” tarzı diyebilirim.
Şarkılarımın Amerikan folk tarzına yakınlığının ben de farkındayım ve bu bana da ilginç geliyor. Ama şarkılarımı tıpkı hissettiğim gibi, Amerika’da kaydedebildiğim için çok mutluyum ancak bu konunun milliyetle pek ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Müzik dili evrensel ve ben sürekli yeni müzikler keşfetmeye devam ediyorum…
New York’ta ve Viyana’da çok uzun süre yaşamış, Norveçli bir sanatçısınız, peki kendi şarkılarınızı yazdığınıza göre size en çok hangi şehir ilham veriyor?
Dünyanın neresinde olursam olayım bir dolu şarkı yazıyorum. New York’ta da, Viyana’da da birçok şarkı yazdım. Ama bu aralar şehir yaşantısından uzak kalmayı tercih ediyorum. Arada da New York’a gidiyorum ve bana çok ilham veriyor. Harika bir şehir…
Şarkı sözleriniz çok kişisel gibi geliyor ama siz röportajlarda öyle olmadığını söylüyorsunuz, kendi hayatınızdan da bahsettiğiniz istisna şarkılar yok mu?
Kesinlikle her iki şekilde de diyebilirim. Yazarken, gerçek hayattaki bir olaydan yola çıkabiliyorum ama şarkıyı yazmaya başladığım zaman, şarkının kendi hikayesi de gelişiyor ve gerçek hikaye ile çok fazla alakası kalmıyor. Şarkı yazmak çok heyecanlı bir süreç. Ortaya çıkan şarkı da beni çoğunlukla şaşırtıyor ve keyif veriyor…
“Morning Hours”, Amerika’da kaydettiğiniz ilk albüm. Size de albümün prodüktörü olarak Craig Street genel bir folk havası vermiş gibi gelmiyor mu?
Craig Street sanatçının özündeki müzikal dili çok iyi duyabilen ve bunu ileriye taşıyan harika bir prodüktör. Şarkılarımı onun gibi duyan biriyle çalışmak harika. İlk kez bir prodüktör ile çalışıyorum ve sanırım bunun sebebi bugüne kadar böyle biriyle tanışmamış olmam…
Gençlik yıllarınızda Norveç’te, bir şarkıcı olarak çeşitli R&B, rock ve hatta funk gruplarıyla ilk profesyonel deneyimlerinizi yaşamışsınız, ancak şimdiki tarzınız funk’tan kilometrelerce uzak. Hala funk şarkılar da seviyor musunuz?
Evet, o günlerden müzikleri hala çok seviyorum ve bazılarını konserlerimde de söylemekten zevk alıyorum. Canlı performans konusunda kazandığım tecrübelerin büyük kısmı o dönemlerden ve duygusal açıdan da benim için çok fazla anlam ifade ediyor…
“Parfüm gibi” şarkınızın sözlerinde: “Yalnız olduğumda, seni parfüm gibi sürüp tamamını üstümde taşımak istiyorum” gibi ilginç sözleriniz var, sizce yalnız olduğunuzda sevdiğiniz uzaktayken bahsettiğiniz şekilde canınız daha çok yanmaz mı?
Bu ilişkinizin sizi yükselten bir ilişki mi, yoksa sizi aşağı çeken bir ilişki mi olduğuna bağlı diyebilirim ve size gerçek aşk ilhamı veren bir ilişki olup olmadığına da bağlı. Gerçek aşk iyi hissettirir, asla ağır gelmez ve iyi halinize de zarar getirmez.
Mağusa’da bir festival izleyicisinin karşısına çıkıyor olacaksınız. Sizinle geçirecekleri bir konser gecesi için izleyiciye neler vaat ediyorsunuz?
Mağusa’ya gelmeyi sabırsızlıkla bekliyorum. Daha önce birkaç kez gitmiştim ancak konser vermek için ilk kez geliyorum. Konser vermeye ve duygularımı müzikle ifade etmeye bayılıyorum. Kuzey Kıbrıs’ta harika bir atmosfer var ve ben de kendi duygu dünyamı izleyiciyle paylaşacağım için büyük heyecan duyuyorum…