Rafael Amargo ile Çok Özel
En çok geleneksel Flamenko ile modern sunumları bir araya getirdiğiniz tarzınızla biliniyorsunuz, bu füzyonu geleneği kaybetmeyen bir dengede nasıl tutuyorsunuz?
Bu işin sanat tarafına çok özeniyorum, yeni sunumlarda öncülük etmekten çekinmediğim doğru. Sahnede işitsel-görsel projeksiyonlar kullanmayı sevdiğim kadar, sahne tasarımları için profesyonel moda tasarımcıları ve plastik sanatlarda çok iyi isimlerle çalışmayı da çok seviyorum. Benim bir sanatçı olarak gerçek ilgim kendimi geliştirebilmek için diğer disiplinlerden ve başka sanatçılardan öğrenmeye çalışmak, aksi takdirde yaşadığımı hissedemem…
Sizin bu eklektik yaklaşımınızdan, New York’ta Martha Graham Okulu’nda aldığınız eğitim sorumlu diyebilir miyiz?
Büyük ihtimalle, evet. Benim tekniğim Graham’ın yaklaşımını tam anlamıyla gösteriyor sayılmaz ama yine de belirli noktalarda, genel konsept olarak ve dansı algılayışım açısından, evet. Açıkçası benim dansa bakışımı bana aşılayan ustalar var. Benim eklektik yaklaşımım sanırım kişisel hayatımla sahneyi birleştirmek isteyen soyut bir çılgınlıktan ileri geliyor…
Estetik açıdan gösterileriniz kadar fotoğraf prodüksiyonlarınız da çok ilgi çekici, profesyonel bir dansçı için en az iyi bir dans kadar, görsel diğer malzemeler de çok önemli diyebilir miyiz?
Kişisel estetiğime çok önem veriyorum. Nasıl göründüğüme gerçekten çok dikkat ediyorum. İzleyici performansımdan önce beni görüyor ve ilk izlenimin çok önemli olduğuna inanıyorum…
İspanya’da Gösteri Sanatları alanındaki en prestijli ödüllerden Max Ödüllerini üç kez “En İyi Dansçı Ödülü” dahil olmak üzere, şimdiye kadar 4 kez almayı başarmışsınız, size bu kadar ilham veren dansçı kim?
Bu üst üste çok iyi süslenmiş ve çok iyi işler çıkardığımız Mi Poeta en New York, My Amargo ve My Amor Brujo gibi gösterilerin sonucunda oldu… Bu gösteriler bana sahnede çok fazla ilham verdi ve bu üç gösteriyle ödül almak benim için çok da zor değildi, çünkü hepsi ana karakter üzerine yoğunlaşıyordu…
2002 yılında daha önce Rudolf Nureyev gibi efsane isimlere verilen, İtalya’nın en prestijli dans ödülü “Positano Leonide Massine” ile onurlandırılmışsınız, bu durumda artık rüyalarınız gerçek oldu diyebilir miyiz?
Benim ilk uluslararası ödülümdü… Düşünsenize! Dünya üzerindeki en önemli ödüllerden biri… Mi Poeta en New York da ayrıca harika bir gösteriydi…
Birçok eleştirmen koreografilerinizde gelenekselliği ve moderni müthiş bir uyumla birleştirdiğinizi söylüyor, yeni koreografiler hazırlarken nelerden ilham alıyorsunuz?
Etrafımdaki her şey, birçok farklı durum bana ilham veriyor… Dışarıda olduğumda, çevremdekilerle sohbet ederken, kitap okuduğumda hemen her şey bana ilham veriyor…
Peki, dans alanında idolleriniz kimler ve İspanya’da, bu işin esas topraklarında en beğendiğiniz Flamenko dansçılarını öğrensek?
Beğendiğim ve takdir ettiğim çok iyi dans eden büyük isimler var… İdollerimden biri Fred Astaire… Ayrıca Michael Jackson… Rasta Thomas, Savon Glover ve Desmond Richardson beni hep büyüler. Flamenko’da özellikle Israel Galvan, Manuela Carrasco, Esther Jurado, Carmen la Talegona, Karyme Amaya, Farruquito ve Jose Maya, diyebilirim…
Gösterinizle 20 Mayıs’ta ilk kez İstanbul’da sahne alacaksınız, İstanbul hakkında neler biliyorsunuz?
Son oynadığım “Tirante el Blanco” filminde bir Türk sultanını canlandırmıştım. Rolüme bayıldım, Türkiye’nin ve İstanbul’un tarihini bol bol okuyup öğrenmeye çalıştım. Ben bir Akdeniz erkeğiyim ve Türkiye’ye aşık olacağımdan eminim. Büyük olasılıkla ülkenizden ayrılmak istemeyeceğim. Benim bir başka tutkum deniz ve Türkiye’nin suları beni bekliyor. Bu gösteriye teşekkür borçluyum, bir rüyam daha gerçekleşiyor…
Cenk Erdem