İsrail Büyükelçisi Eitan Naeh ve Eşi Cheryl Naeh
Bu ayki röportajımızı yapmak üzere, geçmişten günümüze inişli çıkışlı ilişkilerimizi iyileştirmek ve bunun sürekliliğini sağlamak için iyi niyetli bir tavırla ülkemizde göreve başlayan, bu konuda umudunu yitirmeyen İsrail Büyükelçisi Eitan Naeh ve zarif eşi Cheryl Naeh’in konuğuyuz.
Elçilik rezidansına vardığımda başta Büyükelçi Eitan Naeh’in kendisi ve eşi Cheryl Naeh olmak üzere, Büyükelçilik Sözcüsü Rasha Athamni ve Basın Müşaviri Barkın Öztürk’ten oluşan sıcakkanlı, küçük bir grup tarafından karşılandım. Sonradan fotoğrafların çekilmesi için ayağa kalktığımızda bu gruba Büyükelçi’nin köpeği J.D. de katıldı. Özenle hazırlanmış ikram sehpasının etrafındaki sohbetimiz çok samimi ve keyifliydi. Daha önce de farklı bir pozisyonda Türkiye’de görevli bulunan Büyükelçi Eitan Naeh ve eşi, aslında ülkemize oldukça alışkın. Gezmeyi, tarihi ve yeni yerler görmeyi çok seven aile, İsrail’de yaşadıkları zamanlarda bile Türkiye’ye tatile gelmişler. Buradaki tatilleri birbirinden güzel aile anılarıyla dolu. Tarihe karşı olan ilgileri, onları özellikle Türkiye’de eski uygarlıkların izlerini taşıyan yerlere yöneltmiş. Sadece Türkiye’de bulunmaktan değil Ankara’da yaşamaktan da son derece mutlu olduklarını belirtiyorlar. Özellikle Bayan Naeh İstanbul’a göre Ankara’nın yaşaması daha kolay bir şehir olmasından memnun. Burada istediği her yere kolayca ulaşabildiğini söylüyor.
Türkiye’de göreve başladığınızdaki ilk izleniminizle Türk halkı ve kendi halkınız arasında bulduğunuz benzerlikler nelerdir?
Eitan Naeh: Sıcakkanlılık, sabır, doğallık, her şeyden önce aynı kıta tarihini paylaşan Akdeniz insanları oluşumuz… Bir diplomat yabancı bir şehirde göreve başladığı zaman önce oradaki farklılıkları görür ama zaman geçtikçe benzerlikleri görmeye başlar. Elbette farklılıklar var ama zaman geçtikçe daha önce Türkiye’de ilk görevli olduğum dönemdeki şeyleri hatırlayarak daha çok benzerlik görüyorum. Türkler de çabuk sinirlenen ama çabuk unutan bir toplum… Onlar da İsrailliler gibi sevilmeyi, takdir edilmeyi, saygı duyulmayı seviyor. Ayrıca İsrailliler gibi hassas insanlar. Bölgeyi içgüdüsel olarak anlayan ve bilen, seyahat etmeyi seven, tarihleri ve geçmişleri ile gurur duyan bir toplum. Yemeklerimiz, iklimimiz, coğrafyamız gibi pek çok benzerliklerimizin yanında farklılıklarımız da var tabii ki…
1950 yılında İsrail’deki ilk Türk elçiliğiyle başlayan inişli çıkışlı ilişkilerimizde son yıllarda giderek artan olumlu gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz?
Eitan Naeh: Açıkçası tekrar Türkiye’de olduğum için çok mutluyum. Buraya büyükelçi olarak atandığım için ve ilişkilerin normalleştiğini gördüğüm için, ilişkilerin daha iyiye gitmesine katkıda bulunduğum için çok mutluyum. Her ülkenin diğer ülkelerle ilişkilerinde inişli çıkışlı dönemleri olduğunda sanırım herkes hemfikirdir. Ama her iki ülke de zaman içinde bir şekilde olgunlaştı ve ilişkilerin tekrar zarar görmemesi için çaba sarf ediyor. Zaman içinde tekrar uyuşmazlıklar olabilir, farklı görüş açılarına sahip olabiliriz ama her iki ülke de birbirleri için ne kadar önemli olduğunu anlıyor. Ticaretin daha da çok gelişmesi için bir potansiyel var. Şu an potansiyelimizi tam kullanmaktan oldukça uzaktayız. Problemlerimiz, uyuşmazlıklarımız olmuş olabilir ama tüm bunlar geçmişte kaldı ve neticede ben iyimser bir gözle bakıyorum. İleriye bakma yetimiz var; ben 25 yıldır Türkiye ile ilişkilerimizi takip ediyorum. Benim burada ilk dönemim değil. Burada ilk kez büyükelçi olarak görev yapıyorum ama daha önce de görevli olarak bulundum. Türkiye konusunda Kudüs’te de birçok sıfatla çalıştım. İsrail dışında çalıştığım zamanlarda da bölgenin çok uzağında değildim, örneğin Azerbaycan’da büyükelçilik yaptım. Amerika Birleşik Devletleri’nde bile Yahudi ve Türk Amerikan organizasyonlarıyla çalıştım. Ben gelecek için umutluyum ama tabii ki bunun için kollarımızı sıvamalı ve işe koyulmalıyız. Kimsenin kolay bir yol umduğunu zannetmiyorum. Kültürel alanda birbirimizi tanımamız, anlamamız için yapılacak çok şey var. Türkiye’nin de İsrail’in de birbirlerini çok iyi tanıdığını ve anladığını zannetmiyorum. Bazı politikalarımız daha iyi açıklanmalı ve müşterek hassasiyetlerimiz daha çok dikkate alınmalı. Birbirimizi daha iyi tanımamız, ilişkilerimizin de daha iyi olmasını sağlayacaktır. Ayrıca ilişkileri gözlemlemek için halklarımızla yapacağımız çok şey var. Eğer geçmişe, her iki halkın da ilişkileri çok olumlu gördüğü zamanlara bakarsak ve şimdi niye böyle düşünmediklerini anlayabilirsek ilişkileri geliştirmekte çok yol alırız.
Ülkenizin hangi yönlerinin iyi bilinmesini veya tanınmasını isterdiniz?
Eitan Naeh: Tarihimizin çok da iyi anlaşılmadığını düşünüyorum. Aslında anlaşılmaktan ziyade bilinmediğini söylemek lazım. Tarihimiz, tarihimizin bir dersi olarak ortaya koyduğumuz hassasiyetlerimiz ve İsrail olarak bağımsızlığımızın çeşitli yönlerine verdiğimiz önem hakkında yanlış algıların olduğunu düşünüyorum ya da bu konuda eksikler olduğunu söyleyebilirim. Elbette herkes kendi tarihini öğrenir ama başkalarının tarihlerini de daha çok öğrenmek lazım. Bence bu bir eksik. Örneğin, Türkiye için tarihin Osmanlı İmparatorluğu ile ilgisi olmayan kısmı veya Avrupa’da yaşayan Yahudilerin tarihi… Onların korkuları, Holokost, birçok genç Yahudinin ölümü gibi… Bu tür şeyler asla tekrar yaşanmamalı. Güncel olarak karşılaşılan meydan okumalar ve tehditler insanların bunu daha iyi anlamasını sağlıyor aslında. Ama her şeye rağmen benim hissettiğim, uygun şartlarda bile çok da iyi anlaşılmadığı yönünde. İsrail’de yaşanan terör hareketleri, daha derin tecrübelerle ihtiyaç duyulan temel güvenlik, yaşama yönelik tehditlerin algılanması için İsrail küçük bir ülke. İsrail’de 8 milyon insan yaşıyor. Bunların yüzde sekseni Yahudiler, geri kalanı Araplar ve diğer azınlıklar. Türkiye gibi mozaiği olan bir ülke. Ailem 1853’te Hebron’a geldi. Diğerleri 1905’te Yafa’ya ulaştılar. O zamanlar hepsi Osmanlı vatandaşıydı. Büyükannemin tarafında, Osmanlı İmparatorluğu döneminde vergi dairesinde çalışanlar vardı. Bugün modern İsrail’de görmüş olduğunuz birçok şey son yüz yılın sonucudur. Bir araya getirilmiş gayretlerin yarattığı bir mucizedir. Bence bugün İsrail’de yaşayan insanlar İsrail’e ve çevresindeki ülkelere baktığı zaman iyi bir gelişme kaydettiklerini söyleyebilir. Benim annem Holokost’tan sağ kurtulmuş bir kişiydi ve ömrünün geriye kalanını bunun için ağlayarak geçirmedi. Bütün bu insanlar bir araya geldiler ve bağımsız bir ülke meydana getirdiler. Bizim için İsrailli olmanın ne demek olduğunu anlatmak için yapılacak çok şey olduğunu düşünüyorum. Türkler nasıl ki “Ne mutlu Türküm diyene!” diyerek Türk olmanın gururunu ifade ediyorlarsa biz de İsrailli olarak aynı gururu yaşıyoruz.
Türkiye ve İsrail arasında artan dış ticaret hacminin ilişkilerde yarattığı olumlu sonuçlar nelerdir?
Eitan Naeh: İş olanakları… Ticaret insanları bir araya getirir ve insanların en önem verdiği şeylerden biridir. Ekonomik açıdan ülkenin iyiliğini ve iki ülkenin birbirinin ürünlerini kullanabilmesini sağlar. Bugün İsrail’e giderseniz, Türkiye’den ne kadar çok beyaz eşya bulunduğuna şaşırırsınız. Mesela Beko ürünleri… Büyük mağazalara giderseniz, Türk buzdolapları ve çamaşır makineleri görürsünüz, Türk yapımı ya da Türkiye’den gelen, Türkiye’de üretilen Bosch eşyaları gibi… Arabalarda da aynı durum geçerli. İsrailliler araba satış noktalarına gidip Toyota ve Fiat gibi Türkiye’de üretilmiş arabaları alırlar, aynısını burada da görmeyi isterim. Başkalarıyla iletişim kurduğunuzda hep aynı fikirde olmazsınız ama ekonomilerimiz dengeli ve birbirini tamamlayan özellikte. İsrail’in inovasyon ve yenilikçi düşüncelerin ülkesi olduğunu düşünürsek, Türkiye’nin özellikle teknoloji endüstrisi İsrail’deki inovasyonlardan büyük bir fayda sağlayabilir. İsrail’de yüksek teknoloji açısından pek çok yatırım olanakları var. Doğalgaz boru hattı bittiğinde enerji sektöründe iki ülke bir araya gelecek ve yakınlaşacak. Enerji sektörü dışında başka ekonomik alanlarda da aynı etkiyi göreceğiz. Bazen ticarette fark yaratan verdiğimiz dikkattir. Türkler İsrail’e gider ya da iş dünyamız Türkiye’ye gelirse, her iki ülke de ilişkilerinin katma değer ve avantajlarını keşfedebilir. Ticaret insanları bu yüzden bir araya getirebiliyor.
İsrail halkı Türk halkını nasıl tanıyor ya da hakkımızda ne düşünüyorlar?
Eitan Naeh: Halkımız sekiz milyon bireyden oluşuyor. Dolayısıyla hepsi için konuşmak zor. Ancak yakın geçmiş gösteriyor ki İsrailliler Türkleri destekliyor ve aynısı Türk halkı için de söylenebilir. Bugün 1999’da gerçekleşmiş ve Türkiye’yi sarsarken İsrail’i de etkilemiş olan korkunç depremin 18. yılına girmiş bulunuyoruz. Bu zamanda İsraillilerin tepkisini görmüştük, kendilerine söylenmeden Türkiye’ye kıyafet, battaniye ya da erzak halinde yardım göndermişlerdi. Ben yurt dışında pozisyonumdan yeni dönmüştüm ve ofisteki ilk günümdü. Daha elektrik bağlanmamış ve eşyalarım yerleşmemiş olduğu için depremden hemen haberim olmadı. Ofise gittiğimde patronum bana Türkiye’ye giden ilk uçağa binmemi söyledi. İsrail’den Türkiye’ye arama ve kurtarma ekipleriyle beraber doktorlar ve hemşireler gönderiliyordu. Organize olduktan sonra gece yola çıktık. 300 kişiydik, dolayısıyla birkaç uçak halinde yolculuk ettik. İsrail’deki tepkiyi ve Türkiye’deki tepkiyi hatırlıyorum. İsrail’de Türkler ve Türkiye için hissedilen sempatiyi hatırlıyorum. Sabah 04:30 – 05:00 gibi Türkiye’ye vardık, depremin üstünden daha 24 saat geçmemişti. Ayrıca Türkler yardımlarımızı ve Türk milleti için yaptıklarımızı gördüğünde onların askerlerimize gösterdikleri sıcaklığı da hatırlıyorum. Orada hiç politika yoktu, sadece beraber omuz omuza çalışan askerler ve insanlar vardı. İnsanları hastaneye ulaştırmak ve hayatlarını kurtarmak için gösterilen uğraş vardı. Bazı hayatta kalanlar bizim yoğunlaştığımız tıbbi alanlarda tedavi görmek için İsrail’e gönderildi. Ülke çapında Türkler’e yardım etmek için bir dostluk oluşmuştu. Türkler de aynı şekilde ülkemizde iki kere yangın çıktığında bize uçaklar gönderdi, 2010’da ve yakın geçmişte… Böyle bir ilişkiye sahip olduk ve görevimiz bu yardımlaşmayı hatırlatarak ilişkimizi tekrar canlandırmak.
İsrail’e giden tanıdığım herkes İsrail’in Türkler’in en sevildiği ve sayıldığı ülkelerden biri olduğunu söyler. Bu yakınlığın sebebi sizce iki halkın tarihteki paylaşımları olabilir mi?
Eitan Naeh: Bir bakıma öyle… Bunun nedeni Türkler ile geçmişte Yahudilerle, bazı Avrupa ve Arap ülkelerinde yaşandığı gibi, kötü bir dava olmaması. Başka bir neden de İsrail’in birtakım kurucuları… İlk iki başbakanımız ve ikinci cumhurbaşkanımız, İstanbul’da Genç Türkler döneminde öğrenim gördü. Bu sırada birtakım fikir alışverişleri olduğuna da eminim. Atatürk’ün Türkiye’de başarmaya çalıştığı eğitime ve gelişime yönelik devrimler ve bizim ilk başbakanımızın fikirleri arasında bazı benzerlikler görebiliyorum. Bunun hakkında yazılan bir kaynak yok ama bir etkileşim olmuş olabilir. İsrail’deki çoğu Yahudi Türkiye’den gelmedi ama Türkiye’den gelen büyük bir topluluk da mevcut. İsrailliler bir zamanlar Osmanlı İmparatorluğu tarafından yönetilen ülkelerden geldiler ama o sırada Osmanlılar Filistin’de sadece 20 bin kişiyi kontrol ediyorlardı. Türklerin yaptıkları başka şeyleri de hatırlıyoruz. 500 yıl önce İspanya’dan kaçan Yahudileri Osmanlılar kabul etmişti. Nazi Almanyası’ndan kaçan Yahudiler de Türkiye’de büyük üniversiteler kurdular. Ankara Üniversitesi örneğin… 90’lı yıllarda buraya geldiğimde, Sovyetler Birliği’nden kaçan birçok Yahudi Bilkent Üniversitesi orkestrasında müzik yapıyordu. Bugün de yardımlaşma hala var. Günümüzde, üstünde hem Türkler’in hem de İsrailliler’in çalıştığı 150 farklı araştırma projesi olduğunu öğrendiğimde şaşırdım. Bu ilişkiler zor zamanlarda test ediliyor. İyi zamanlarda gülmek ve memnun olmak kolaydır. Bizim ilişkilerimiz de zor zamanlarda testten geçti, üstelik bir değil iki kere… Özellikle depremlerde bunu gördük. İlki Marmara’da ikincisi de Düzce’de olmuştu. O zamanlarda bölgesel hastaneler kurduk ve kazazedeler için küçük köyler oluşturduk, kısaca AFAD’ın ve diğerlerinin yaptığı şeyleri yaptık. Bunun dışında başka yardımlaşmalar da oldu. Maalesef radikal ve sert ifadelerden, eleştirilerden etkileniyoruz, bunlar politikamızı ya da insanlarımızı etkileyen eleştirileri kapsıyor.
Türkiye’de göreve başlamadan önce Türkiye’nin sizin için en ilgi çeken tarafı neydi?
Eitan Naeh: Tarihi çok severim ve Osmanlı İmparatorluğu’nun olduğu kadar Türkiye’nin de tarihi muhteşem. Politik tarihi, kültürü, müziği, sosyo kültürel yapısı çok etkileyici. Benim için Türkiye’nin çekiciliği buraya görevli olarak gelişlerimden çok daha önce başlar. İsrail’de ilkokulda Türkiye’nin coğrafyasını öğrenirdik. Hazırlayıp öğretmenime teslim ettiğim ilk ödevim İzmir hakkındaydı. İzmir hakkındaki yazım Time posta kartlarıyla birlikteydi. Sonrasında bu ilgim üniversitede devam etti. Ayrıca biz de Atatürk hakkında İsrail’de çok şey öğreniyoruz.
Türkiye’de gezip görmeyi düşündüğünüz yerlerle ilgili planlarınız nelerdir?
Bayan Naeh: Henüz Karadeniz bölgesine gitme fırsatımız olmadı. Ege bölgesinde de İzmir’den Çanakkale’ye kadar olan kısmı görmedik. Buraları görmekle ilgili planlarımız var. Marmaris ve Fethiye’yi daha önce görmüştük. Türkiye çok büyük ve çok güzel bir ülke. Dolayısıyla bizim için Türkiye’de görülecek daha çok yer var.
Eitan Naeh: Burada seyahat etmek çok hoşumuza gidiyor. Zaman buldukça, özellikle tarihi içeriği olan yerlere gidiyoruz. Birkaç hafta önce Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Kütahya’ya davet edildik. Aizanoi Harabeleri’ni ve yeni kazı alanını gördük, çok ilginçti. Ayrıca Şef Carlo Gisler ile tanıştık. Bu, sabırla üzerinde çalışılmış bir kombinasyondu. Tarihi ve arkeolojiyi çok severim. Bu coğrafi bölgede tarih Hititler’e dayanır. 1993’te Türkiye’ye geldiğimde ve 2016’nın sonunda buraya döndüğümde ilk gittiğim yer Hattuşaş oldu. Hititler Tevrat’ın bazı bölümlerinde bahsedilen insanlar. Tarihi ve arkeolojik açıdan kültürler arası etkileşimi görmek benim için çok ilginç. Bugün de bizim tarihçilerimizi ve arkeologlarımızı sizinkilerle her zaman içten bir iletişim içinde görmek şaşırtıcı değil. Bunların içinde sizde ve bizde çok ünlü isimler var.
Türkiye’deki ilk yazınızı nasıl geçirdiğiniz?
Eitan Naeh: Bodrum’da bir otele gittik, çocuklarımız da bizimleydi ve çok güzel bir misafirperverlikle karşılaştık. Türkiye’nin bu bölgesini çok seviyorum. Dağları ve turkuaz renkli denizi görmek harika. İki gün bir guletle denize açıldık. Bu sefer ilk defa olarak Bodrum’da kesintisiz bir tatil yapma fırsatım oldu. Daha önce de Bodrum’a gitmiştik ama elçilikten Ankara’ya çağırılınca bir süreliğine dönmek zorunda kalmıştım. Bu on günlük tatil bizim kesintisiz ilk tatilimiz oldu. Bizim aile tatillerimiz genellikle Türkiye’de olur. Buraya gelmeden önce de tatil için Türkiye’yi tercih ederdik. Azerbaycan’da görevli olduğum zaman iki haftalığına Fethiye’ye geldik. Ailece yaptığımız en güzel tatillerden biri 2003 yılında Fethiye’de yaptığımız tatildi. Ölüdeniz’i görmenin en güzel yolu yamaç paraşütü ile havadan görmekti. İsrail’de olduğum zaman da birkaç günlüğüne Belek’e geldik. Birçok İsrailli de tatil için Türkiye’yi tercih eder.