Güzelliğiyle Büyüleyen Açalya Samyeli Danoğlu
Anadoluhisarı’nın İstanbul’u kanatları altına alan atmosferinde 2012 Türkiye Güzeli Açalya Samyeli Danoğlu ile beraberdik… Büyüleyici iki güzellik bir araya gelince ortaya sımsıcak görüntüler çıktı… Samimi sohbetimizi merakla okurken rengarenk fotoğraf karelerine de bayılacaksınız…
Kısaca kendini anlatır mısın bize… Almanya’da doğdun, Türkiye’ye geldin… Türkiye Güzeli seçildin… Senden dinleyelim bunları…
1991 Münchberg, Almanya doğumluyum. 15 yaşında Türkiye’ye dönüş yaptık ve Tekirdağ’a yerleştik. İstanbul Üniversitesi’nde Almanca Mütercim – Tercümanlık bölümünü kazandıktan sonra İstanbul’a yerleştim, ardından ailemin ve arkadaşlarımın cesaretlendirmesiyle 2012 yılında Miss Turkey’e başvurdum. Türkiye Güzeli seçilmemle birlikte serüven başladı…
Almaya’da doğup büyüyüp Türkiye’de yaşamak nasıl bir his? Uyum sağlamak kolay oluyor mu?
Almanya çok sakin, sistemli ve düzenli bir ülke. Doğup büyüdüğüm Münchberg, Bavarya’nın dağ eteklerinde bir kasaba, dolayısıyla İstanbul’a okumaya geldiğimde ne kadar bocaladığımı tahmin edebiliyorsunuzdur. Türkçem çok iyi değildi, özel derslerle, diksiyon eğitimleriyle dil sorununu hallettik fakat Almanlar dakiktir, disiplinlidir. Buradaki sistemsizlik ve Türk insanının rahatlığından kaynaklanan bekletme alışkanlığı, hala bocaladığım şeyler. Ama şöyle bir şey var; o kadar çok alıştım ve sevdim ki İstanbul’u, Türkiye’yi, Almanya’ya her gidişimde artık Türkiye’den başka hiçbir yerde yaşayamayacağımı, tekrar Almanya’ya dönsem orada yapamayacağımı anlıyorum.
Disiplin ve düzen içinde doğan bir insan olarak İstanbul’un kaosu sana kendini nasıl hissettiriyor?
Benim İstanbul ile biraz çıkar ilişkim var… Eşimin işleri ağırlıklı olarak Bursa’da, dolayısıyla hafta içi Bursa’dayız ve bu bana çok iyi geliyor; düzenli ve sakin bir hayat yaşıyorum. Hafta sonları da İstanbul’da arkadaşlarımızla geziyoruz, sosyalleşiyoruz. Böylece İstanbul’un kaosundan etkilenmeden güzelliklerinden faydalanıyoruz.
2012 yılında Türkiye Güzeli seçildikten sonra hayatının değiştiğini ifade ediyorsun… Yarışmadan önce ve yarışmadan sonraki hayatını nasıl özetlersin?
Yarışmadan önce evden okula, okuldan da işe gidiyordum. Tercümanlıkla ve bir mağazada yarı zamanlı çalışarak kendime ek gelir sağlamaya çalışıyordum. Yarışmadan sonra sadece çalışma alanım değişmedi, ben de değiştim. Bunu her zaman dile getiririm. Miss Turkey yarışması benim için bir dönüm noktası oldu; her şeyden önce kabuğumu kırmama, kendime güvenimin artmasına ve o zamana kadar farkında olmadığım güçlü yönlerimi keşfetmeme yardımcı oldu. Kampa, utangaç, insanlarla iletişim kurmaktan kaçınan ve çekinen, kendine güveni olmayan bir kız olarak girdim, bambaşka biri olarak çıktım. Bu yüzden her zaman “iyi ki” diyorum, iyi ki katılmışım bu yarışmaya. Taçtan çok daha değerli güzellikler kattı hayatıma…
Peki bu yarışmaya katılmak her zaman hayalin miydi?
Ben çamurdan ekmek yapıp pastane işlettiğini hayal eden, arabalarla oynayan, arabalarımı alan erkekleri tekme tokat döven bir çocuktum. Güzellik yarışmasına katılmak kesinlikle küçüklük hayalim değildi… Miss Turkey’e katılarak aslında kendimle çok çeliştim. Çünkü, yarışmalardan ve o tarz platformlardan oldum olası nefret emişimdir. Okulda yılda bir kere beden eğitimi derslerinde yarışmalar düzenlenirdi; hızlı koşma, uzun atlama, yüzme gibi… O günlerde hep hasta rolü yapar, kaytarmaya çalışırdım. Sebebi ise, yarışmaların üzerimde yarattığı baskıydı… Sevmiyordum, bana kendimi iyi hissettirmiyordu. Güzellik kavramı hayatımın merkezinde değildi, “en güzeli benim” gibi iddialarım, hırslarım hiç yoktu. Televizyonda “Miss Turkey başvuruları başladı” reklamı dönmeye başlamıştı, ailem ve arkadaşlarım beni cesaretlendirdiler ve “Ne kaybedebilirim ki? Hiç olmazsa çocuklarıma anlatabileceğim güzel bir anım olur” diyerek başvurdum.
Yarışma süreci nasıldı? Kampta yaşadığın ve hiç unutamadığın ilginç anıların var mı?
Bizim kampımız 45 gün sürmüştü. Şile’de bir hotelde konakladık. Hafta içi televizyonda yayınlanan “Kamp Günlüğü” programı için sabah akşam çekim yapıyorduk. Yoğun bir tempoda hem final gecesi hem de neredeyse her gün yayınlanan bu program için çalışıyorduk. Telefon yasaktı, az yiyorduk, çok yoruluyorduk, ailelerimizi, arkadaşlarımızı özlüyorduk. Kampta tuttuğum günlüğümü açıp okuyorum bazen, hep isyan etmişim ve ağlamışım. Şimdi geriye dönüp baktığımda “keşke daha az ağlayıp daha çok tadını çıkarsaydım” diyorum. Ufak bir anı aklıma geliyor ve gülümsüyorum. O zamanlar eziyet gibi gelen şeyleri şu an o kadar çok özlüyorum ki… Şimdiki yaşam tarzımın temellerini o kampta attım diyebilirim. Fast food’a bayılırdım ve çok düzensiz beslenirdim. Kampta doğru beslenmeyi öğrendim ve sonrasında hep o şekilde beslenmeye devam ettim.
En ilginç değil de, en komik anımı anlatayım: Bizim konakladığımız kat iki görevli tarafından korunuyordu. Bir gece birkaç kızla bir odada toplandık. Bizimle iş birliği yapmaya yanaşan hotel çalışanı koridorun başına iki tabak yemek bırakmıştı, biz de güvenlik görevlilerine yakalanmadan almaya çalıştık ve başardık. İnanılmaz eğlenmiştik. Düştüğümüz duruma gülüyorum aklıma geldikçe… İki tabak yemek için nasıl mücadele verdiğimize inanamazsınız.
Modellik yapmayı uzun vadede neden düşünmedin?
Miss Turkey’den sonra Istanbul Fashion Week’te podyuma çıktım, ve o zaman anladım ki modellik bana göre değil. Fotomodelliği çok seviyorum ama podyumda yürümek beni mutlu etmediği için devam etmedim.
Türkiye’nin en güzel kızı seçilip modellik yerine oyunculukta ilerleme serüvenin nasıl gelişti?
Aslında modellik de, oyunculuk da aklımda yoktu. Türkiye Güzeli seçildikten sonra uzun bir süre o sene Çin’de düzenlenen Miss World için hazırlandım, fakat derece almadan döndüm. Türkiye’ye dönmeden bir gün önce Miss Turkey organizatörü, -aynı zamanda menajerim- aradı ve “hiç üzülme, severek izlediğin diziden teklif geldi, döner dönmez çekimlere başlıyorsun” dedi. Böylece, hala herkesin severek izlediği İşler Güçler dizisinin kadrosuna dahil oldum ve oyunculuk serüvenim başladı. Birinci bölümden itibaren hiç kaçırmadan severek izlediğim diziye 13. bölümde dahil oldum ve finale kadar da birlikte çalıştık o müthiş ekiple… Sonrasında “Düğün Dernek”te ve “Düğün Dernek 2”de de beraberdik.
Bugüne kadar en çok severek canlandırdığın rol neydi? Neden?
Sanırım ilk dizimdeki karakterim… İşler Güçler’de canlandırdığım Zeynep. Hem karakterini kendime çok yakın bulduğumdan hem de biraz duygusal sebeplerden. Onlar bana ilk inananlardı, kendimi geliştirmemde çok fazla katkıları var. Bu yüzden İşler Güçler işi ve ekibi her zaman çok özel olacak benim için…
Hayalinde nasıl bir projede, ne tarz bir karakteri canlandırmak ve başrolü kiminle paylaşmak var?
Başrolü paylaşmak istediğim özellikle biri yok ama hayranlık duyduğum ve keşke bir gün tanışsam dediğim iki yabancı oyuncu var: Biri Denzel Washington, diğeri de Al Pacino. İkisinin de bütün filmlerini izledim, birçoğu beni o kadar etkilemiştir ki… Bazı replikleri, davranışları, fikirleri benimsemişimdir. O derece! Benim en büyük hayalim bir aksiyon filminde oynamak. Denzel’in “Man On Fire” filmindeki gibi bir güçlü ve etkileyici bir karakteri canlandırmak isterdim. Ya da Al Pacino’nun “God Father”da canlandırdığı karakter gibi ‘harbi’ ve her sözü, davranışı eğitici birini… Fakat Türkiye’de komedi rağbet gördüğü için aksiyon filmlerinin, hele ki benim hayalimdeki aksiyon filmlerinin çekilmesi oldukça zor… Ama hayal kurmak serbest öyle değil mi?
Önümüzdeki zamanlarda oyunculuğa devam etmek ister misin?
Güzel bir proje gelirse tabii ki isterim!
Aşka gelelim… Eşinle nasıl tanıştınız, ne hissettin onu ilk gördüğünde? İlk görüşte aşık olup “ben bu adamla evlenirim” dedin mi?
Anlatmayı en çok sevdiğim konuya geldik! Erman beni görüyor, sonrasında ismimi öğrenmeye ve bağlantı kurmaya çalışıyor. Fakat ortak arkadaş bulamadığı için çevresindeki herkesi baya seferber ediyor, tanıdık birini bulalım diye. Birkaç hafta araştırdıktan sonra benim bir iş dolayısıyla tanıdığım bir kız aracılığıyla ulaşmaya çalışıyor. Ben ilk zamanlarda görüşmek istemedim. Sonra baş başa değil de, tanışmamıza vesile olan kız arkadaşımı da yemeğe dahil ederek buluşmaya karar verdim. İlk gördüğümde görüntüsünden etkilenmiştim tabii, mesafeli ve çok saygılıydı, sohbeti çok keyifliydi, komikti… İlk görüşte aşk değildi ama ben zaten tanıdıkça aşık olmayı daha gerçekçi buluyorum. İlk yemeğimizden sonraki her buluşmamızda ona karşı ilgim ve sevgim arttı. Erman’ı tanıdıkça, kalbinin güzelliğini gördükçe onu daha çok sevdim.
Ona olan aşkını hangi kelimelerle özetlersin?
Erman’a olan aşkımı, “ayakları yere sağlam basan bir aşk” olarak özetleyebilirim. Bu onun lafıdır, “zaman geçtikçe ne demek istediğimi anlarsın” demişti. Yıllar geçtikçe anlıyorum ne demek istediğini… Zamane aşkları gibi birden alevlenen, sonra aynı hızla sönen, zorluklarda pes etmeyi tercih eden aşklardan değil bizimki.
Aşkın uğruna İstanbul’u bırakıp Bursa’da yaşamak… Birbirine çok yakın iki şehir ama yine de özlüyor musun İstanbul’u?
Erman’ın en büyük korkusu benim Bursa’ya alışamamamdı. Çünkü işi gereği haftanın 4-5 günü Bursa’da olması gerekiyor. Ama hiç alışamamak gibi bir sorun yaşamadım biliyor musun? Yeşilliğine, sakinliğine, dağına, denizine vuruldum. Zaten İstanbul’da da evimiz var, Bursa’dan bunaldığımızda buraya kaçıyoruz 2-3 günlüğüne… Arkadaşlarımızla ya da baş başa vakit geçiriyoruz, bu da bana fazlasıyla yetiyor. Sonra yine Bursa’daki evime, oradaki sakin, huzurlu yuvama dönmek istiyorum. 🙂
İş hayatına dair gerçekleştirmek istediğin projeler, bulunacağın girişimler olacak mı?
Güzel bir proje olursa dizilere ve filmlere açığım. Ayrıca şu an bir arkadaşımla bir proje üzerinde çalışıyoruz. Şimdiye kadar yaptığım işlerden çok farklı ama hiç olmadığım kadar heyecanlıyım! Kısmetse önümüzdeki sene yürürlüğe girecek. Şimdilik bu kadar söyleyeyim, gerisi sürpriz olsun.
Hayattaki vazgeçilmezlerin…
Ailem, buna eşim de dahil tabii… Ailem dışında herkesten ve her şeyden vazgeçebilirim ama onlardan asla!
Sana kendini en keyifli hissettiren aktiviteler…
Spor yapmak benim bütün negatif enerjimi alıyor; bana kendimi zinde ve canlı hissettiriyor. Düğünden, özellikle balayından sonra çok kilo aldım. Bu yüzden üç aydır çift idman spor yapıyorum. Normalde de haftanın beş günü eğitmen eşliğinde fitness, koşu ya da spinning yapıyorum. Onun dışında sinemaya gitmek, seyahat etmek ve yeni yerler görmek bana çok keyif veriyor.
Modaya bakış açın nedir? Tarzını nasıl tanımlarsın? Çekimde giydiğin kıyafetlerden en çok hangisi seni yansıtıyordu?
Modanın ne çok içindeyim ne de çok dışında. Trendler nedir merak ederim, beğenirsem ve kendime yakıştırırsam trend parçalar edinirim. Farklı tarzları denemeye çalışırım. Örneğin, bu aralar mom fit jeanler çok moda ama bana yakışmıyor. Onları zayıf kızlara çok yakıştırıyorum. Benim gibi basenli ve üst bacakları biraz iri olan bayanlar giymemeli, güzel durmuyor. Boyfriend gömlek ya da tişört – jean ikilisine bayılırım… Bu sezon moda olduğu için dolabımda bol bol çiçek desenli ve puantiyeli mini elbiseler var, siyah tutkunu olduğum için siyah jeanler ve elbiseler benim her zaman hem keyifle giydiğim hem de kurtarıcı parçalarımdır. Çekimde giydiğim çiçek desenli mini elbise favorim! Kol detaylarına, eteğin volanlı oluşuna ve özellikle başıma bağladığım aynı desendeki bandanaya bayıldım! Züleyha’nın bütün elbiseleri harika ama bu parça gerçekten efsane!
Açalya karakterini üç kelime ile özetle bize…
Disiplinli, azimli ve duygusal. Şimdiye kadar kafama koyduğum her şeyi azimle disiplinli çalışarak başardım. Buna, Almanya’dan Türkiye’ye sıfır Türkçe bilgisiyle gelip liseden dereceyle mezun olmak, İstanbul Üniversitesi’ne bölüm birinciliği ile girmek, düğünden sonra 10 kilo alıp da yaza eski formumda girmek gibi örnekler verebilirim.
Tatil planlarınızı yaptınız mı? Nerede geçireceksiniz bu yazı?
Temmuz’da Mykonos tatilimiz var. Tanıştığımızdan beri her yaz mutlaka gidiyoruz, ikimiz de orayı çok seviyoruz. Gecen yaz ilk defa Bodrum’a gittim ve çok keyif aldım, bu yaz da birkaç günlüğüne kaçabiliriz oraya. Bu kış çok ağır geçti, havalar geç ısındı. Bu yüzden fırsat buldukça kaçamaklar yapabiliriz… Aklımızda birkaç yer var.
Türkiye’de ve dünyada en çok sevdiğin şehirler nereler?
En başta Paris… Bu yüzden orada evlenmek istedik ikimiz de. New York’a gitmeyi çok istiyordum, çok merak ediyordum. Bu yüzden balayımızı orada geçirdik ve şehre aşık oldum! Enerjisi muhteşem, yemekler enfes, insanlar rahat ve egosuz…