Giorgio Tuscani ve Melekleri
Melekler şehrinde, meleklerin en ünlü ressamı, melek kalpli Giorgio Tuscani ile tabloları kadar sanatsal ve muhteşem malikanesindeyiz… Laurel Kanyon tepelerine doğru ne zaman yola çıksam hep buralara hayran kalıyorum. Hem Los Angeles’ın o kendine özgü kentsel yoğunluğundan uzak hem de şehre bir o kadar yakın olma özelliği taşıyan muhteşem, huzur verici, Hollywood ünlülerinin ilk tercihlerinden olan bu yerde, Giorgio’nun bizzat kendisinin çizdiği, tasarladığı, kimi zaman tavan işlemelerini, kimi zaman duvar kaplamalarını, bizzat elleriyle boyadığı, televizyon programlarının peşinden koştuğu muhteşem malikanesine, Giorgio’nun müthiş tablolarına ve hayat öyküsüne doğru yola çıkıyoruz… MAG ekibi olarak hep beraber…
Giorgio senin muhteşem tablolarından bahsederek başlamak istiyorum söyleşimize… Melekleri resmediyorsun… Bu nasıl bir duygu?
Melekler… Bu uzun yıllar öncesine dayanan ve de beni adeta tanımlayan bir bağ… Ben çok küçük yaşlarımdan itibaren melekleri rüyamda görmeye başladım… Benim hayat hikayem çok ilginç gerçekten de… Hem biraz üzücü hem de oldukça derin ve etkileyici…
Evet, biraz anlatır mısın bizlere?
Ben 1971 yılında İtalya’da doğdum. Doktorlar annemi kalp yetmezliğinden ötürü doğum yapmaması konusunda defalarca uyarmasına rağmen, annem bebeğinin melekler tarafından korunacağına inandığı için bana hamile kalma kararı vermiş… Bu olayın beni nasıl bugünlere getirdiğine baktığımda gerçekten çok etkileniyorum. Şu anki hayatımla ne denli bağı olduğunu görmek her seferinde kalbimin anneme olan sevgimle çarpmasına neden oluyor… Maalesef annem hamileliğinin beşinci ayında, kalbindeki sorunlar nedeniyle hayatını kaybetti ve ben prematüre olarak hayata geldim… Babam tek başına minik bir bebekle başa çıkamayacağını düşündüğü için beni evlatlık olarak verme kararı almış ve doğumumdan kısa bir süre sonra Teksas’ın Verona bölgesinde yaşayan bir aileye evlatlık olarak vermiş. Ben de bu şekilde Amerika’ya gelmişim.
Tabi küçük yaşlarımdan itibaren hep farklı bir çocuktum. Diğer çocuklarla ortak yanım hiç yok gibi bir şeydi… Benim iç dünyam, düşüncelerim, hareketlerim hep farklıydı… Bunun sonucu olarak da kendimi sadece bir şekilde ifade etmeye başladım… Resim yaparak!
Gerçekten çok etkileyici bir hikaye…
Kendi hayalimde taşıdığım bir arkadaşım vardı, küçükken. Tam anlamıyla bir hayali arkadaş. Onu hep, beyaz kanatlı olarak canlandırıyordum… Sanki bir kuğu gibi… Ama sonra yani ileriki yaşlarımda bu resim daha çok şekillenmeye başladı zihnimde ve öğrenimim arttıkça bunun aslında bir melek olduğunu anlamaya başladım… Benim koruyucu meleğim…
Ve şaheser tabloların ortaya çıkmaya başladı böylece… Ben senin hiç resim eğitimi almadığını biliyorum. Bu nasıl olabiliyor?
Bu gerçekten doğru, bu işin eğitimini hiç almadım… Tek bir ders bile… Sadece rüyalarımı çiziyorum. Rüyalarımda melekleri görüyorum… Türlü türlü hikayeler görüyorum. Sonra sabah uyanıyorum ve saatlerce hatta bazen 16, 28 saat hiç durmadan, yemek bile yemeden, tamamen dünyadan kendimi kopararak stüdyomda çalışıyorum, tablolarımı oluşturuyorum.
Tablolarını en iyi nasıl tanımlarsın?
Ben Neo Renaissance bir ressamım. Ama abstract tablolar da yapıyorum bazen.
Evet, ben de evdeki birkaç odada rastladım daha contemporary olan çalışmalarına… Ama Rönesans’lar benim favorim kesinlikle… Bu arada odalar demişken evin için aynı zamanda senin sanat “showroom”un diyebiliriz, değil mi?
Evet! Benimle tanışıp resimlerimi görmek isteyenleri mutlaka evimde ağırlıyorum, burada bütün tablolarımı sergilediğim için hepsini bizzat bir ev ortamında görme şansları oluyor. Aynı zamanda her tablomun yine kendi yazdığım bir şiiri var, onları da anlatıyorum, benimle beraber yaşamalarını istiyorum… Tabloların arkasındaki hikayeyi…
Türkiye’deki sanatseverlerin de eserlerini görmesini çok isterim, çalışmalarını www.giorgiotuscaniart.com adresinde inceleme şansları olabilir… Bir de evinden konu açılmışken bu muhteşem yapı; ki bence evin de tabloların gibi bir sanat eseri. Burayı anlatır mısın? Neler yaptın, nasıl bir hikayesi var buranın?
Ben Laurel Kanyon’u hep çok severdim zaten. Daha önce Beverly Hills’de yaşıyordum ama taşınma kararı alınca ilk bakmak istediğim yer burası oldu…
Gerçekten çok güzel bir muhit… Yan ev komşun George Clooney mesela, ne kadar hoş bir durum… Sık sık görüşüyor musunuz?
Çok süper bir insan gerçekten de George Clooney… Birbirimize akşam yemeğine gidip geliyoruz zaman buldukça, o da evimi çok beğeniyor… İlk gördüğünden beri anlatıyor herkese…
(gülüyoruz) Tabi ilk aldığında böyle değildi sanırım…
Off, nasıl farklıydı asla anlatamam. Bu evi tamamlamam tam bir buçuk senemi aldı, bütün eşyalar, avizeler, perdeler, koltuklar gördüğünüz her şeyi İtalya’dan getirttim, bütün demir ve bronz işlemeler de İtalya’dan özel olarak geldi… Giriş tavanlarını ve de “master” banyonun tavanlarını bizzat kendim eskizlerini çizerek, boyadım.
İnanmıyorum, sadece çizmekle kalmayıp, boyamalarını da bizzat sen mi yaptın? Gerçekten süper!
Evet, sadece boyamalar değil; evin geri kalan kısımlarında barok dönemleri andıran süsleme ve kabartmalar var, onları bizzat kendim bıçak ve çakılarla şekil vererek yaptım. O kadar uzun zaman aldı ki anlatamam. Mühendis ve mimar ekibim bile bu denli oluşuma çok şaşırdılar. Ama sonuçta tamamen istediğim gibi oldu. Duvarlar Venedik kaplaması dediğimiz özel bir boya ile tam 12 kat boyandı, bu boyayı uygularken çok özel bir teknik gerekiyor, bu teknik de çok zaman alıyor, benimle beraber çalışan ekibe bu konuda da çok katkı ve yardımda bulundum bizzat kendim.
Giorgio söyleyecek hiç bir söz bulamıyorum, bu şahaneliğin ve emeğin karşısında… Birçok TV kanalı bu evin peşinde onu biliyorum…
ABC kanalının “Beautiful Homes and Great Estates” adlı programında özel bir bölüm ayırdılar eve… Ayrıca “Keeping up with the Kardashians Show”unda da ev sık sık yer alıyor… Onun dışında da birçok dizi ve film de yer aldı evim…
Giorgio senin gibi yaratıcı, ilham verici ve de süper bir ışık ve enerji saçan birisiyle bu söyleşiyi yapmak gerçekten çok güzel bir duyguydu, çok teşekkür ediyorum zaman ayırdığın için, son olarak herkese verebileceğin bir mesaj almak istiyorum senden…
“Şartsız, koşulsuz, kuralsız sevgi” sadece sevmek, sevmek, sevmek!