Evrende Yalnız Değiliz
Uzaya ve bilinmeyene olan merakının çocuk yaşlarda “Uzay Yolu” dizisiyle başladığını belirten, uzun yıllar çalışmalarını Amerika’da sürdüren ve Türkiye’ye dönüp Sirius Ufo Uzay Bilimleri Merkezi’ni kuran Haktan Akdoğan ile muhteşem bir röportaj gerçekleştirdik. Şimdilerde yeni yeni hayata geçirdikleri Gezici Ufo Müzesi’nde yaptığımız röportajdan biz çok etkilendik. Uzaylılarla ilgili merak edebileceğiniz birçok konu üzerinde konuştuk.
Tüm Türkiye sizi yakından tanıyor ve söylediklerinizi dikkatle dinliyor. Bir de sizi kendi ağzınızdan dinleyerek tanıyabilir miyiz? Kimdir Haktan Akdoğan, neler yapar?
Sirius Ufo Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi Başkanı’yım. Aşağı yukarı 26 yıldır dünya dışı zeki yaşam ve ufoloji konusuyla ilgili araştırmalar yapıyorum. Önce uluslararası platformda, Amerika’da 11 sene yaşadım. Bu çalışmalarıma orada başladım. Daha sonra 1996 yılında Türkiye’ye dönüp Sirius Ufo Uzay Bilimleri Araştırma Merkezi’ni kurduk. Sizlerin de bildiği gibi ulusal kanallarda “Ufo Gerçeği” adlı 52 bölümlük haftalık belgesellerimizi yaptık. Ufo müzeleri kurduk. 4 tane büyük uluslararası kongre yaptık. Türkiye’de ve dünyada binlerce konferans verdik. Amerika’da iki tane de uluslararası enstitünün yönetim kurulundayım. Biri İtalya biri de Brezilya’da olmak üzere iki Ufo dergisinin de danışmanlığını yapıyorum. Dolayısıyla hem yurt içinde hem de yurtdışında faaliyetlerimizi sürdürüyoruz. Bu dönemde de dünyanın ilk gezici Ufo müzesini İstanbul’da hayata geçirdik. Temmuz başına kadar İstanbul’daki değişik semtleri, ilçeleri gezecek, alışveriş merkezleri, ilçe merkezleri ve üniversiteleri dolaşacak. Daha sonra da birkaç yıl boyunca Türkiye’nin her köşesine ulaşmayı hedefliyoruz. Birçok değişik il ve ilçede bu sergimizi halkla buluşturacağız. Amacımız evrende yalnız olmadığımız gerçekliğiyle ilgili bütün bilimsel bilgi ve bulguları, eski çağdan günümüze kadar olan bu arşivi Türk kamuoyuyla paylaşarak insanları bu önemli konuda bilgilendirmek.
Peki, uzaya ve uzaylılara olan merakınız nasıl ve ne zaman doğdu? Sizin için ilk olarak uzaylılar ne zaman ortaya çıktı?
Benim bu konuya ilgi ve alakam çocuk yaşlarda “Uzay Yolu” dizisinin Türkiye’de siyah beyaz olarak TRT ekranlarında (o zaman tek televizyon vardı) gösterimiyle başladı. Dizi hemen dikkatimi çekti ve çok doğal karşılıyordum. Diziyi izlerken bir bilim kurgu gibi değil sanki doğal bir fenomenmiş gibi izlediğimi hatırlıyorum o dönemlerde. Dizi beni çok etkilemişti. Diğer yaşam formlarını uzayda gidip araştıran bir uzay gemisi olması ve farklı yaşam formları olması çok ilgimi çekmişti. Daha sonra bilim kurgu romanlarını okumakla geçti günlerim. 20 yaşında da üniversite eğitimi için New York’a gittim. Biliyorsunuz Amerika bu konuda çok derin çalışmalar yapıyor, konferanslar, belgeseller yapıyorlar. Birçok araştırma merkezleri var. Bunları takip edip olayın içine derin bir şekilde girdikten sonra zaten o kadar çok kanıt görüyorsunuz ki bu olay dipsiz bir kuyu gibi. O sonsuzluğun içinde her gün yeni bir şey öğreniyorsunuz. Ve ben de öğrendikçe bu bilgileri de Türk halkıyla paylaşma ihtiyacı duydum. Çünkü herkes benim gibi bu konunun derinlemesine girmiş durumda değil tabii ki. Dolayısıyla böyle önemli bilgilerin saklanması bence doğru değil. Çünkü tüm insanlığı yakından ilgilendiren bir konu bu. Ben de 1985 yılında gittiğim Amerika’dan 1996 yılında Türkiye’ye geri dönüp Sirius Ufo Araştırma Merkezini kurdum ve çalışmalarımızı başlattık, faaliyetlerimizi hızla sürüyoruz.
Bu güne kadar birçok kişi tarafından “uzaylı gördüm”, “Ufo gördüm” gibi cümlelere sıkça şahit olduk. Sizin başınızdan böyle bir olay geçti mi? Nasıl bir şeydir uzaylılar, ufolar? Bize bahsedebilir misiniz?
Benim kişisel deneyimlerimden bahsetmeden önce genel anlamda tabii ki bu araçları gözlemleyen dünyada 300 küsur milyon insan var yani her yüz kişiden aşağı yukarı 6-7 kişisi Ufo gözlemi yapmış. Bunların arasında sosyal kültürel farklılıkları olan birçok insan var. Yani eğitim durumu farklı sosyal kültürel farklılıkları olan askeri sivil pilotlar da, astronotlar da uzay uçuşlarında gözlemliyor. Normal bir vatandaş, bir çiftçi de gözlemliyor, bir senatör, bir devlet başkanı Ronald Reagan, Jimmy Carter gibi ki bu kişiler gözlemlerini emekli olduktan sonra açıkça itiraf ettiler. Dolayısıyla tüm dünya geneline baktığımızda birçok ülkenin hava sahasında tanımlanamayan uçan cisimler dediğimiz Ufo’ları gözlemlendiğini rapor eden bilgiler var. Ve son dönemlerde de askeri ve sivil birçok kurum özellikle İngiltere Savunma Bakanlığı, Brezilya Hava Kuvvetleri, Meksika Hava Kuvvetleri, Hollanda, Danimarka ve en sonunda Yeni Zelanda geçtiğimiz ay Ufo dosyalarını açıklamaya başladı. Bunlar hep dünya basınında haber oluyor. Son zamanlarda bu konuda resmi yetkililerden olumlu haberler gelmesi ve Ufo ifşaatı konusunda ciddi adımlar atmaları bizim için sevindirici oldu. Ama bunun hızlanması gerekiyor. Benim kişisel olarak da Ufo gözlemim var. İkisi Amerika’da yaşarken son üç tanesi de Türkiye’de en son 2008 yılı Ekim ayında gözlemlendi. Benim yaptığım net beş gözlem var. Tabi benim bu konulara ilgim ve alakam gözlem yapmadan önceydi. Çünkü evrenin sonsuzluğunu düşündüğünüzde bu kadar sayıdaki galaksinin ve sınırsız güneş sistemini ve yine dünyadaki kum tanelerinden bile daha çok gezegen sayısını göz önüne getirdiğinizde yalnız olmamız olanak dışı. Dolayısıyla illa Ufo konusunda bir fikre sahip olmanız için de mutlaka görmeniz de gerekmiyor.
Uzaylılar neden sürekli olarak kendilerini dünyalılara gösteriyorlar peki? Hangi amaçla geliyorlar?
Tabi dünya dışı varlıkların nerelerde görüldüğüne bakıldığı zaman bütün dünyadaki diğer araştırma merkezleriyle ortak yürüttüğümüz bir takım çalışmalar var. Burada hepimizin dikkatini çeken sıklıkla görüldüğü bölgeler bir askeri üslerin olduğu bölgeler, ikincisi nükleer denemelerin yapıldığı bölgeler, üçüncüsü büyük doğal felaketlerin öncesi ve sonrasında volkan aktiviteleri olmadan, deprem gibi felaketlerin öncesi ve sonrasında, dördüncüsü yer altı kaynaklarının uranyum, bor gibi maddelerin olduğu bölgelerde, bir de eski tarihi bölgelerde sıklıkla gözlemleniyor. Dolayısıyla bunların gelmelerinin belli bir ajandası var.Bu kadar evrensel bu kadar büyük bir zekanın buraya turistik amaçla gelmediğini düşünüyoruz. Hava sahamızda da görülmekle kalmıyorlar, dünyanın değişik bölgelerinde incelemeler yaptıklarını düşünüyoruz. Hatta insanlar üzerinde de gemiye alınan ve bir takım genetik deneylere maruz kalan milyonlarca insan var dünya genelinde. Dolayısıyla hem bu gezeni hem yer altı kaynaklarını hem gezegenin ekolojik ve jeofiziksel yapısını ve manyetik alanını hem burada tohumlandırılmış olan insanoğlu ırkının genetik yapısını inceliyorlar gibi bilimsel bir sonuç doğuyor. Nasıl bizler Ay’a gittik, Mars’a gitmeye çalışıyoruz, diğer sistemlere uydular göndermeye çalışıyoruz. Bunu niye yapıyoruz? Bilim adına yapıyoruz. Evrenin yapı taşlarını, varoluşunu, galaksileri ve güneş sistemi üzerinde bilgiler edinmek için mikro organik düzeydeki yaşam formlarını inceliyoruz. Bu bilimin ve teknolojinin sonucudur. Bizler bunu yapıyorsak, tabii ki bizden önce evrimleşmiş olan ırklar bizden daha ileri teknolojiye sahip olacaklardır. Dolayısıyla onlar da evrenin diğer bütün ulaşabildikleri bölgelerine gidip bilimsel çalışmalar yapıyorlar. Dünya gezegenine de geliyorlar, başka sistemlere, başka gezegenlere de gidiyorlar. Bunu çok doğal karşılamak lazım.
Uzaylılarla ilgili birçok film yapıldı ve bu filmlerde bazen iyi bazen de kötü roller verildi uzaylılara. Bu filmler neye dayanılarak yapılıyor? Sizce iyiler mi, kötüler mi?
Hollywood’un bu konuyu ele alması ve işlemesi daha çok ticari kaygıdan dolayı yaptıkları filmlerde hep saldırgan uzaylılar istila edip, dünyayı ele geçiriyorlar… Böyle işlenmesi tabii ki çok hoş değil ama arada ET gibi, Üçüncü Türden Yakın Karşılaşmalar gibi Spielberg ya da Contact filmi gibi JodieFoster’ın oynadığı Temas filmi gibi daha bilgilendirici, rasyonel bilgiye dayalı filmler de var. Biz tabii ki dünya dışı varlıkların saldırgan gibi yansıtılmasından hoşnut değiliz çünkü insanlar zaten bilinmeyene karşı bir korku besliyor dolayısıyla bu tür korku unsurları anlatan bir takım filmlerin yansıtılması insanoğlunun dünya dışındaki yaşam konusuna biraz önyargı ile bakmasına neden oluyor. Daha çok korku yaratıyor. Aslında bu bilgilendirme çalışmalarımızın ana amacı da insanlara evrende başka zeki yaşam formlarının olmasının çok doğal olduğunu aşılamak ve bu konuda bilgilendirmek. Tabii ki evrende negatif güçler de var pozitif güçler de var. Bu bir dengedir. Dünyamızda nasıl hem kötü hem de iyi insanlar da varsa dünya dış varlıklar için de bu durum böyledir. Fakat bunun dengeli bir şekilde olması gerekiyor. Biz evrendeki gerek negatif gerek pozitif varlıkların direk dünyaya müdahale etme haklarının olduğunu düşünmüyoruz. Bu özgür irade yasasından kaynaklanıyor olabilir. Çünkü eğer müdahale edebiliyor olsalardı negatif varlıklar bu gezegeni birkaç dakikada ele geçirirlerdi. Şimdiye kadar bunu yapmadıklarına göre bunu engelleyen bir ilahi sistem var yani bir spritüel hiyerarşi ya da galaktik bir federasyon diyebiliriz. Bizim şu anda net olarak algılayamadığımız mekanizmalar var. Ama en azından bazı yakın temas bilgilerinden ya da uzay gemilerinde insanlara aktarılan telepatik bilgilerden bu durumun böyle olduğu konusunda bazı fikirlerimiz var. İnsanoğlunun evrimine ve tekamül sürecine direk müdahale etmiyorlar. Fakat en direk yollarla bazı yardımlar diyelim mesela nükleer deneme yaptığımız yerlerde açığa çıkan radyasyonu dengeleyici nötralize edici birtakım çalışmalar yapıyorlar. Dolayısıyla evrende tabii ki hem karanlık güçler de vardır hem pozitif güçler de vardır ama her iki grup da direk müdahale edemediği için korkmamıza gerek yok. Sadece kendimizi bu gerçeğe hazırlamalıyız hem psikolojik hem de bilinçsel ve ruhsal yönden. Evrende yalnız olmadığımızı tüm kamuoyu artık öğrenmeli ki, bu durumun insanlığı bir araya getirecek bir etki yaratacağını düşünüyoruz yani başka gezegenlerde zeki yaşam olduğu bilgisi artık resmi makamlarca açıklandığında insanlar da “Niye biz birbirimizle savaşıyoruz ki? Başka yaşamlar var. Başka gezegenlerde hayatlar var. O zaman biz dünya insanıyız, dünya ırkıyız.” deyip artık dünya toplumu olma yönünde adım atmamızı sağlayacak bir etki yaratacak diye düşünüyoruz, Ufo gerçeğinin açıklanması. Zaten gezici Ufo müzesinin ana amaçlarından biri de bu. Hükümetlerce evrende yalnız olmadığımız gerçeğinin ifşa edilmesi. Ufo Gerçeği ve Dünya Ufo ifşaat kampanyası diye de bir kampanya başlattık 10 dilde. Bütün dünyada imza toplanıyor internet üzerinden. Resmi yetkililer bu gizliliğe son versin diye. Çünkü Ufo gerçeğinin açıklanması artık tüm dünyayı dünya toplumu olma yönünde bir adım atmaya sebep olacak ve önemli bir gelişme olacaktır.
Bir de merak ettiğim bir konu var. Her uzaylı her filmde hemen hemen benzer şekillerde oluyor. Hepsi büyük gözlü, uzun, zayıf oluyor. Hepsi aynı mı farklı türleri yok mu?
Yakın gözlem raporlarına göre dünyada 120’nin üzerinde değişik tür tespit edildi. Sizin tasvir ettiğiniz Gri’ler dediğimiz iri gözlü, iri kafalı kısa boylu 1.30, 1.40 boylarında uzun kolları olan ince yapıda olan Zeta’lar. Bunlar en popülerleri çünkü bu insanlar üzerinde genetik deneyler yapmak için alıkonma olaylarını daha çok bunlar yapıyor. Dolayısıyla da filmlerde de bu tipte varlıklar yer alıyor. Aslında çok değişik türler var. Böceğe benzeyen de var, sürüngene benzeyen de var, insanımsı varlıklar da var. Dolayısıyla her gezegenin ekolojik yapısı ve atmosferik yapısı farklı olduğu için orada geliştirilen tohumlandırılan tür oranın yapı taşlarına göre bir takım formasyon alıyor. Ve nasıl bizim gezegenimizdede milyonlarca tür hayvan ve bitki varsa evrende de çok değişik türde zeki varlıklar olma olgusu çok doğaldır. Her zeki varlığın illa bize benzemesini bekleyemeyiz. Yani organik yapıya sahip çok değişik türler var, aynı zamanda enerji varlıklar da var yani hiçbir bedensel formu olmayan sadece enerji olarak tekamül eden türler. Dolayısıyla evrenin içinde sonsuz varoluş katmanları var. Bunun en önemli kanıtı dünya gezegenindeki evrimleşen insanlar. Biz bu zerre gibi bir, hatta zerrenin zerresi dahi olmayan bir nokta olduğumuz şu dünyada varsak, diğer gezegenlerde bazılarında bizden daha gelişmiş, evrimleri önce başlamış, bazılarında bizden daha az gelişmiş daha ilkel düzeyde olan toplumlarda var tabii ki.
Bu güne kadar izlediğiniz uzaylı filmleri arasında gerçeğe en yakın olanı hangisiydi?
Burada Üçüncü Türden Yakın Karşılaşmalar Steven Spielberg’in Close Encounters of The Third Kind adlı bir filmi vardı güzel keyifli bir filmdi. Tavsiye edebileceğim Contact güzel bir filmdir. Yine Christopher Walken’ın oynadığı Communion gerçek bir yaşam hikayesini anlatan çok keyifli bir filmdir. Diğerleri zaten hep istila filmleri o yüzden onları tavsiye etmeyeceğim.
Japonya’daki depremden sonra oluşan tsunamide ortaya çıkan Ufo görüntüleri hakkında neler söylemek istersiniz?
Japonya’daki depremden önce, hem Japonya Tokyo Havalimanı’nda hem de depremin olduğu bölgelere yakın bölgelerde filolar halinde filme alınmış Ufo’ların görüntülerini var. Az önceki sorularda da söylediğim gibi bunların, bu varlıkların, bu cisimlerin görüldüğü bölgelerden bazılarında depremlerin öncesi ve sonrasında veya büyük volkanik aktivitelerin öncesi ve sonrasında gözlemleniyor. O açığa çıkan enerjiyi dengeleme çalışması ya da kullanma çalışması yaptıklarını düşünüyoruz. O anlamda bu Japonya’daki depremden önce, 2-3 hafta öncesinde başlayan ve hala şuanda da devam eden yoğun Ufo gözlemleri yapılmakta, halk tarafından videoya alınmakta. Japonya’daki meslektaşlarımız da bunları bize rapor ediyorlar. Ben önümüzdeki süreçte de tüm dünyada bu konuların giderek artacağını daha hızlanacağını açıkça söyleyebilirim. Çünkü gerek son dönemlerdeki resmi yetkililerin açıklamaları gerekse Ufo gözlemlerindeki her sene ciddi kayda değer artış bunu gösteriyor. Dünya da ciddi bir değişim ve dönüşüm içinde. Bütün bunu herkes gözlemliyor. Ekonomik, ekolojik ve fiziksel anlamda büyük bir değişim içindeyiz. Bu süreçte Ufo’ların da artması enteresan bir tesadüf demeyelim. Onlar için de sanki bir deney ve gözlem alanı bu gezegen. Ve insanoğlunun bu geçiş dönemindeki süreci yakından takip ettiklerini düşünüyoruz.
Aslında biz onları nasıl merak ediyorsak onlar da bizi aynı şekilde merak ediyorlar diyebilir miyiz bu durumda?
Onlar bizi bizden daha iyi biliyorlar. Bundan biz eminiz çünkü tarihin her döneminde ziyaretler yapılmış, insanlığın varoluşundan beri o süreci sürekli gözlemlemişler. Zaten ileri uygarlıkların en önemli görevlerinden biri arkadan gelen diğer gelişmekte olan uygarlıkları hem bilimsel açıdan incelemek hem de onarla yol göstermek. Bizim bilimsel ilerlemelerimizde de onarlın direkt etkisi olduğunu düşünüyoruz.
Peki, sizce uzaylıların dünyaya gelişi, insanlarla açık olarak iletişime gireceklerinin göstergesi mi?
Benim kişisel görüşüm, yaptığım uluslararası çalışmalar ve konuştuğum, görüştüğüm direkt temasta olan insanlar, dünyanın her yerinde yaptığımız incelemeler, araştırmalar bu jenerasyonun bu açık temasa şahit olacağını gösteriyor. Ama bu ne kadar sürer bilmiyorum. Ben 2020 yılına kadar direkt temasın gerçekleşeceğini düşünüyorum. Bakalım bekleyip göreceğiz tabi. Birçok insan da buna artık hazır. Önümüzdeki 8-9 senelik süreç daha da hızlanarak geçecek ve kolektif bilinç bunu algılayabilecek düzeye geldiği zaman o temasın gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Bu bir nebze de bize bağlı, biz kendimizi ne kadar bu realiteye hazırlarsak hem sosyal yönden hem psikolojik yönden bu varlıkların bize görünmeleri daha çabuk olacaktır. Çünkü onların amacı insanlarda bir travma yaratmak değil. Öyle olsa şuan ana gemilerle gökyüzünü istila ederlerdi. Ama bu insanlarda korku yaratır, dolayısıyla bu süreci yavaş yavaş yaşıyoruz. İşte bu bilgilendirme platformlarıda gerek internet siteleri gerek gezici müzelerimiz, yaptığımız kongreler, televizyon programları ve dünyada bizim gibi çalışan arkadaşlarımızın yaptığı çalışmaların temeli amacı insanları bu gerçeğe hazırlamak.
Uzaylıların dünyadaki canlıları kaçırıp üzerinde deney yaptıkları doğru mu? Bildiğiniz ya da şahit olduğunuz bu tip bir olay var mı, bizimle paylaşır mısınız?
Tabii ki bunlar sadece atmosferimizde görünmekle kalmıyorlar, dünya insanları üzerinde de bazı deneyler yapıyorlar. Biz buna kaçırılma değil de alıkonma diyoruz. Çünkü insanları geri bırakıyorlar ve daha çok uykularında bir ışık huzmesi ile alıyorlar. Çünkü insanların korkmasını istemiyorlar. Bizim rüya diye tabir ettiğimiz o platformda insanlar üzerinde bir takım doku, kan ve tırnak örnekleri alıyorlar ve implantlar yerleştiriyorlar. Bir takım genetik deneyler yapıyorlar. Bunlar dünya insanının genetik yapısını bilmeleri açısından önemli. Belki kendileri içinde birtakım genetik malzeme topluyorlardır. Melez bir ırk yarattıkları konusunda ciddi bilgiler var. Bu alıkonma fenomeni artık bilimsel olarak da kanıtlanmış bir konudur. Çünkü alıkonulduğunu iddia eden insanlar üzerinde yapılan hipnoz çalışmalarında vücutlarının nerelerine farklı cisimler yerleştirdiklerini trans halindeyken söylemeleri bunu kanıtlıyor. Sonra yapılan röntgen görüntülerinde hakikaten bu denekler üzerinde tanımlayamadıkları cisimleri doktorlar tespit ediyor ve daha sonra bunlar ameliyatla çıkartılıp analizleri yapılıyor. Yapılan biyopsi sonuçları da bize dünya dışı kaynaklı olduğunu gösteriyor. Çünkü dünyada olmayan birçok element içeriyor bu maddeler. Bu olaylardan sonra zaten gerek Harvard Üniversitesi’nden Prof. John Mack gibi gerek David Jacobs gibi birçok bilim adamı bu konuya eğilmiş durumda. Yüzlerce kitap yazıldı. Türkiye’de de bizim incelediğimiz 46’nın üzerinde vaka var son 16 senedir yaptığımız çalışmalarda bu 460’ın 140 küsurundan biz eminizki bu insanlar alıkonma olayına maruz kalmışlar. Bunların 5-6 tanesinde de implantlar var. Dr. Roger Leir da önümüzdeki günlerde Türkiye’ye gelecek ve bu chip ameliyatlarını yapacağız ve bu konuda da basınımızı bilgilendireceğiz.
Tarlalar üzerine belirli şekiller bırakıyorlar, bu ne anlama geliyor?
Bu bir gecede ortaya çıkan birkaç saniyede yapılan devasa komplike şekiller var. Bunlarla bir şeyler anlatmaya çalışıyorlar bize ama henüz çözülmüş değil. Fakat bizim genetik yapımızla DNA sarmalları ile alakalı olduğunu düşünüyoruz. Figürler ona çok benziyor. Ama 500-600 metre çapında devasa figürler ve sadece havadan görülebiliyor. Ve o bölgelerde radyasyon normalin çok üzerinde çıkıyor. Toprağın yapısı ve molekül yapısı çok farklı hiçbir elektronik cihaz o figürlerin içerisinde çalışmıyor. Bu olayları ört bas etmek isteyen kurumlar hemen 2-3 çiftçiyi bulup para verip biz yaptık dedirtiyorlar ama normal bir daireyi bile o kadar mükemmel yapamazken o kadar değişik formasyonun olduğu yüzlerce metre çapındaki figürleri yapmaları imkansız.
Son olarak MAG okurları için söylemek istedikleriniz var mı?
Öncelikle dergi çok kaliteli ve güzel bir dergi. Güzel bir ekip var. Teşekkür ediyorum bu konuya da duyarlılık gösterdiğiniz ve derginizde yer vereceğiniz için. Okurlarımızın da bu konuda bilgi sahibi olmayanların önyargı ile bakmamalarını, hemen reddetmemelerini, gerekli araştırmayı yapmalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü bu kendilerini de evrendeki yerimizde bizim kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi ve yaşamla ilgili birçok soruya da cevap olma konusunda önemli bir etki yaratacaktır. Ve bizler aslında gerçekten düşünce gücüyle olağanüstü şeylere ulaşma konusunda büyük bir fırsata sahip varlıklarız ama maalesef başımızı kaldırıp evrenin büyüklüğünü görecek cesaretimiz yok. O yüzden bu konuya önyargısız baksınlar, gerekli inceleme ve araştırmayı yapsınlar, bu konuyla ilgili çok fazla bilgiye ulaşacaklar ve hayata, evrene bakışları da değişecek. Bu anlamda kendileri isterlerse müzelerimizi de ziyaret edebilirler. www.siriusufo.org web sitemizden bu konudaki son haberleri alabilirler. Bunu tavsiye ediyorum. Çok teşekkür ediyorum.
www.siriusufo.org
serdar gülçek
Gerçekten çok şaşırdım bu zamana kaadar uzaylıların bır hikaye efsane yalan olduğunu düşünüyordum ve gerçek olup olmadıkları hakkında hiç bir bilgim yoktu. Ama bu röpörtajı okuduktan sonra gerçekten varolduklarına inandım ve çok ilgimi çekti gerçekten çok teşekkürler bilgilerinizi bizimle paylaştığınız için .
analitik düşünce
Sirius Ufo Uzay Bilimleri Araştırma Merkezinin Dernek isminde “Bilim” kelimesini kullanmaya hakları olmadığını düşünüyorum.
Bu güne kadar tek bir bilimsel araştırma yapmış olduklarını sanmıyorum.
Forumlarında sordum cevap veremediler.
Değil tek bir bilimsel araştırma yapmak, dernekçe toplaşıp bir göktaşı yağmuru ne bileyim bir güneş veya ay tutulması gözlemi dahi organize etmiş olma, sonra kendine ilâve bir itibâr, söylediklerine de güven temin etmek için, hiç hakkın olmadığı hâlde derneğinin ismine “Bilim” sözcüğünü kat, söylediklerin bilimselmiş kisvesi takın.
Ne âlâ memeleket değilmi?
Savunmaları da hazır. Neymiş efendim?
“Ufoloji” diye bir bilim varmış.
Bak bak bak.
Başka hiçbir bilimsel disiplinin ciddiye almadığı amiyane tâbirle takmadığı bilim dalımı olurmuş.
Ufoloji diye bir bilim olduğu iddiasında bulunulması da tıpkı derneğin isminde bilim kelimesinin kullanılması gibi bir yanıltmacadan başka bir şey değil.
Bu mânâda Ufoloji sahte bir bilimdir.
Ayrıca ben Sirius’un Araştırma Merkezi unvanını hak edip etmediğini de bilemiyorum.
Çünkü bu güne kadar Araştırma Merkezi olarak ne tür araştırmalar yaptıklarını ve bu araştırmalar için sâhip oldukları ekipmanların, donanımların neler olduğunu okumuş/duymuş değilim. Gördüğüm kadarıyla yaptıkları şey toplayıcılık ve konferansçılıktır. Dernek Başkanı Haktan Akdoğan’ın televizyon televizyon dolaşıp hep aynı görüntüleri yayınlatıyor olması nedeniyle neredeyse videoların görüntü kaliteleri bile düşmüş durumdadır.
Üstelik çoktan çürütülmüş pek çok doküman hem derneklerinin web sayfasında varlığını devam ettirmekte, hem de yine Haktan Akdoğan iddialarının bazılarını hâlâ bu bayat resimlere/çizimlere dayandırmaktadır.
Derneklerinin künyesine bakarsanız, karşılarında uzmanlık dalları yazan bâzı isimler görürsünüz ama bu uzmanların araştırmalarını Sirius derneği özelinde yürütüp yürütemeyecekleri belirsiz.
Müzesini bile kapatmak zorunda kaldığına ve Turistik tur düzenlemeye kalktığına göre, araştırma için ekipman ve bütçeye sâhip olup olmadığı hususunda soru işaretleri oluşuyor.
Gönüllülük esasına göre bir takım görüntü analizleri yaptıklarını ve bunu yaparken de künyede yazılı kişilerin imkânlarından faydalandıklarını söyleyebilirler.
Ben ise bu analizlerin tek taraflı ve profesyonelliği künyede yazılı unvandan anlaşılamayacak olduğu düşüncesiyle bu güne kadar yaptırdıkları bir araştırma örneğin görüntü analizi için bu analizi yapan profesyonel ekibe ödenen ücreti faturarıp faturalandırmadıklarını da merak ediyorum.
Örneğin analiz sonucunda “bu bir ufodur” dedikleri bir görüntüyü hangi ekipman ve donanım desteği ile yapmışlar ve vardıkları “bu bir ufodur “sonucunu teyit ettirdikleri uluslararası geçerliliği olan bir referans laboratuarı raporu mevcut mu?
TÜBİTAK raporu diyecek olurlarsa geçiniz bir kalem derim çünkü o bir ön çalışma raporudur üstelik gözlemevi kökenli çalışanlarca (astronom) imzalandığı için yapanların görüntü analizi yetkinliği ve istasyonun görüntü analizi ekipmanına sâhip olup olmadığı tartışmalıdır.