Dilek Hanif; kariyeri ile sosyal hayatının dengesini nasıl kurduğunu anlatıyor.
Dünya yıldızları ve stil ikonları tarafından tercih edilen Dilek Hanif, ailesinin de içinde olduğu bir sektöre çok küçük yaşlarda adım atarak moda tasarımına başlıyor. Paris’e couture koleksiyonu götüren ilk Türk tasarımcı olan Dilek Hanif, kariyeri ile sosyal hayatının dengesini nasıl kurduğunu anlatıyor.
Kendinizden bahseder misiniz?
1991 yılından beri moda sektörünün profesyonel olarak içerisinde olan bir moda tasarımcısıyım. Ailemin içinde olduğu bir meslek olduğu için, çok küçük yaşlarda tanıştığım bir sektörün içindeyim. Kendi markamı 1991 yılında kurdum. Daha sonra hazır giyim ve couture olmak üzere farklı alanlarda çalıştım. 2004 yılında Paris’e couture koleksiyonu götüren ilk Türk tasarımcıyım. Şu anda senede dört ayrı koleksiyon -hem hazır giyim hem couture olmak üzere- hazırlıyorum. Yurt dışında birçok noktada hazır giyim ürünlerimiz satılmakta. Onun dışında ihracatımız var ve couture müşterilerini kendi ülkemizde ağırlıyoruz. Kişiye özel tasarımlarda couture siparişlerimizi burada hazırlıyoruz.
Vazgeçemediğiniz prensipleriniz nelerdir?
Doğru insan ve çözüm odaklı olmak benim için çok önemlidir. Onun dışında; yaptığı işin arkasında olmak benim vazgeçilmezimdir. Yaptığım işin en iyisini yapmak için her zaman uğraştım. Aslında birçok şey var ama başlıca bunları sayabilirim.
Kadınların iş hayatındaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? İş hayatına yeni atılan kadınlar için tavsiyeleriniz nelerdir?
Aslında bizim sektörümüzde, zannediyorum kadınların işi daha kolay. Kadınların bugün gelmiş olduğu noktada maalesef daha çok yol kat etmesi gerekiyor; ama kendi sektörüme gelince moda ve tekstil, kadınların daha iyi olduğu alanlar olduğu için, bugüne kadar bu konuda bir sıkıntı yaşamış olduğumu söyleyemeyeceğim. Benim için avantaj bile oldu. Çok severek yaptığım bir iş oldu. Yaratıcılık yeteneğimi çok güzel öne çıkarabildiğim bir mesleğim var ve çalışırken de kadın olmamın verdiği avantajları hep kullandım. Yani detaycılıkta erkeklere göre bizim algılarımız çok daha farklı olduğu için bunun işimde daha iyi olmama sebep olduğunu düşünüyorum. Kadınların genel olarak iş hayatında tabii ki farklı sektörlerde, özellikle erkek egemen sektörlerde bir noktaya gelmek için çok fazla çaba sarf etmeleri gerektiğini biliyorum ve bu benim için son derece üzücü. Umarım bunun için verilen çabalar, belli jenerasyonların ardından sonuca ulaşmış olur.
Çağdaş kadını tanımlar mısınız? Çağdaş kadın hangi özelliklere sahip olmalı?
Bana göre çağdaş kadın; kendi kararlarını verebilen, hayatının kontrolünü eline almış kadındır. Aydın, üretken, güçlü ve bunun bilincinde olan kadın, bana göre çağdaş kadındır. Kimsenin onun yerine düşünüp karar vermesine izin vermez. Çağdaş kadın; kendini geliştirmiş, bilinçli kadın profilidir diyebiliriz.
Kadınlar iş hayatında ne gibi zorluklar ile karşılaşıyor? Kendi sektörünüzde yaşadığınız deneyimlerden ve gözlemlerden bahsedebilir misiniz?
Bence en önemli olan şey; kadının hem ailenin başını çekiyor olması, hem de iş hayatını yönetiyor olması. Yani kadın, iki tarafta da aktif olarak yoğun bir şekilde çalışmak zorunda. Hem anne olmak zorunda hem eş olmak zorunda. Dolayısıyla, kadının kendi özel hayatındaki yükümlülükler de çok fazla olduğu için, bunun başlı başına zorluk olduğunu düşünüyorum. Hiç kolay değil. Bir kadının kendi kendine iş hayatında başarıyı yakalaması için iyi bir performans gösterip evdeki düzenini ve aile hayatını devam ettirebilmesi için de erkeklerden daha fazla özveride bulunması gerekiyor. Bence en büyük zorluklardan biri bu. Hadi bunu aştınız diyelim, bu da girdiğiniz yerlerde kadın olduğunuz için baştan zaten bir ön yargılı yaklaşılıyor, kadının bunu yapamayacağına dair. Birçok meslekte bu ön yargı, aşılması gereken bir konu. Bu ikisinin çok önemli konular olduğunu düşünüyorum.
İş ve sosyal hayat arasındaki dengeyi nasıl koruyorsunuz?
Hem iş hayatı hem sosyal hayat hem aile hayatını bir arada tutmak ve özellikle çocuklarınız belli bir yaşa gelene kadarki süreç gerçekten çok zor bir süreç bana göre. Bunları bir arada organize etmek için; muntazam, belli saatlerde çalışan ekibinizin olması gerektiği kadar onlarla zaman geçirdiğiniz iş hayatınıza iyi bir vakit ayırmanız da gerekir. Bir taraftan da ailenizin sizden beklentileri var. Ben çok net hatırlıyorum; çalışma hayatımın, çocuklarımın özellikle küçük olduğu döneminde kendime ait olan süre, kendime ayırabileceğim hiçbir zamanım yoktu. Kendim için ayırmam gereken tüm zamanı işime ve çocuklarıma ayırıyordum, bir de tabii bunun yanında aile ve eşime de ayırmam gerekiyordu. Dolayısıyla tekrar burada aynı yere geliyoruz. Eğer eşiniz de size bu süreçte destek değilse o zaman bir kadın olarak gerçekten yükünüz oldukça ağır olabiliyor ve bunun altından kalkmak da tamamen sizin sorununuz oluyor. Eğer çalışmak zorunda değilseniz, özellikle aileniz sizden çalışmanızı beklemiyorsa ama siz bir kadın olarak üretmek ve kendi gücünüzü görmek istiyorsanız, burada durum daha da vahim olabiliyor. Eğer kadın çalışmak zorundaysa ve aileye katkıda bulunuyorsa, bu çalışma işi daha da toleranslı olabiliyor; hani eşler ve çocuklar da katkıda bulunduğu için. Kadın sadece “Bir kadın olarak ben de bir şeyler yapmak istiyorum, benim de hedeflerim var, hayatta yapmak istediğim şeyler var.” dediği zaman o, onun tercihi oluyor. Dolayısıyla bu gibi durumlarda daha da özverili olmanız gerekiyor, belli bir noktaya gelene kadar. Sonra zaten herkes durumu daha anlayışlı karşılayabiliyor; ama ilk başlarda hiç de kolay olmuyor diyebilirim; o dengeyi kurmak ciddi bir performans gerektiriyor.
Çalışmanın ve üretmenin size neler kazandırdığını düşünüyorsunuz?
Çalışma ve üretmenin bana çok fazla şey kattığını düşünüyorum. Bugünkü Dilek Hanif çok mutlu ve kendini seven bir insansa bence bunun çok büyük önemi var. Çalışma hayatı ve üretme hayatı için kararlı bir şekilde ilerlemem ve bunun arkasında bugüne kadar durmuş olmam, Dilek Hanif olarak kendi kendimi beni mutlu eden bir şey. Dolayısıyla kendimden memnun olmamın en büyük nedeni, keşkelerimin olmaması. Neden yapmadım demiyorum. Bazı şeyleri yapmak istedim ve bunlar için belli mücadeleler verdim, yaptım. Bence bundan daha iyi bir sonuç olamaz, kendi adıma bana kazandırdıklarını düşününce.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü, dünya genelinde ne gibi bir farkındalık yaratıyor? Sizin bugün için özel bir mesajınız var mı?
Dünya Emekçi Kadınlar Günü diye bir gün olması, farkındalık tabii ki yaratıyor; ama keşke kadınların böyle bir güne ihtiyacı olmasaydı. Yani dünya erkekler günü diye bir şey yok maalesef, Dünya Kadınlar Günü diye bir şey var. Ben zaten ilk baştan beri hep bunun için ayrıca üzülüyorum. Tabii bu bizim ülkemizin bir sorunu değil, bu aslında dünyada kadın ve erkek oluşumundan bu yana gelmiş bir sorun. Ne yazık ki kadınlar hep bir şeyleri ispatlamak ve bir şeyler için çabalamak zorunda kalmış. Bugün gelinen noktada şükür demeliyiz ki en azından daha geriye baktığımızda bugün biraz daha bazı şeyleri kontrolümüz altına alabilmişiz ve görüyorum ki bundan sonraki nesiller bundan daha da iyi ilerliyorlar. Yani kadınlar çok iyi yolda gidiyorlar. Zaman içerisinde çok daha iyi yerlere gelecekler. Büyük bir mücadele geçirdiler ve geçirmeye devam ediyorlar. Bugün ülkemizde bu konuda, mesela siyasette çok az kadın olduğunu düşünüyorum. Çok daha fazla kadın olmalı ve olsaydı her şey çok daha iyi olurdu bana göre. Olacak da zaten inanıyorum; ama birçok yerde kadınlar hâlâ olması gerektiği noktaya gelmedi. Bence hak ettikleri çok daha iyi noktalar var. Orada çok daha fazla kadını görmeliyiz. Kadınlar her noktada, iş hayatında, siyasi hayatta belli yerlere daha fazla geldikçe bence her şey çok daha güzel olacak.