Cemiyet Hayatının Güzel ve Zarif İsmi
Zarafetiyle, şık ve sade stiliyle cemiyet hayatının en gözde isimlerinden Yasemin Özilhan ile, hayatında en sevdiği rol olan anneliği, önemli girişimlerde bulunduğu iş hayatını, katıldığı sosyal sorumluluk projelerini konuştuk…
Estetik duruşu ve stiliyle beğeni toplayan Özilhan ile şık bir atmosferde gerçekleştirdiğimiz röportajımızda, güzelliği ve zarafetiyle bizleri kendisine bir kez daha hayran bıraktı…
Hayatınızda en sevdiğiniz rolün “annelik” olduğundan bahsediyorsunuz her zaman… Bu ay sizin ayınız 🙂 Anneler Günü’nü nasıl geçirmeyi planlıyorsunuz?
Anneler günü, planlamak zorunda olmadığınız nadir günlerden biri… Tüm ebeveyn görevlerini bir günlüğüne İzzet üstleniyor. Tekrar iş hayatına atıldığım günden beri, mesai düzeni ve yoğun çalışma temposu var. Çocuklarımla dilediğim kadar vakit geçiremiyorum. Bu yüzden Anneler Günü için öncelikli isteğim tüm günü onlarla geçirmek.
Tekrar profesyonel iş hayatına atılma süreciniz nasıl gelişti?
Evliliğe adım attığım ilk günden itibaren Emine Anne her zaman yanımda oldu. Onun bilge kişiliği ve engin tecrübeleri her zaman bana rehberdir. Özellikle ilk çocuğum doğduktan sonra, Emine Anne’nin ve İpek Abla’nın benimle paylaştığı tecrübelerden biri de çocuk giyimi. Yakın dönemde mümessilliğini devraldığımız Carter’s markasını bana ilk öneren Emine Anne’dir. Yani Carter’s, -tüm ailede- çocukların gelişiminde önem taşıyan bir marka. Bu kadar önemli bir markanın Türkiye temsilciliğini üstlenme kararı, bu ve benzer açılardan baktığımızda oldukça rasyonel bir karardı. Markayı devraldıktan sonra, gerekli şirket içi operasyonel düzenlemeleri yaparak, Carter’s Türkiye’yi geliştirmek üzere hızlıca kolları sıvadık. Benim görevim, Carter’s felsefesini kitlelere daha iyi anlatabilmek.
Ticaret hayatına alışabildiniz mi, yoksa hala sizi zorlayan yönleri oluyor mu?
Oyunculuk da günün sonunda ticari bir hayat, sonuçta karşılığında para kazanıyorsunuz. Onda ürün kendi yeteneklerin, şimdi yaptığım işte ise daha somut ürünler var. Bana sorarsanız şimdi yaptığım iş daha kolay çünkü bir kere ürünün özelliklerini tanıtıp yayılımını sağladığınız zaman, bu özellikler ağızdan ağıza yayılmaya başlıyor. Önemli olan ilk adımı doğru atmak…
Beni zorlayan değil ama çok özen isteyen iki konu var: Birincisi bu bir ekip çalışması. Göreviniz ne olursa olsun, çalışmanız tüm ekibin alacağı sonuçları -iyi/kötü- etkiliyor ve bence bu büyük bir sorumluluk. İkincisi ise Carter’s markasının mentalitesini Türk insanı ile buluşturmak.
İki özgün karakteri yan yana getirip, birbirlerini anlamalarını sağlamak için ciddi çaba sarf etmek gerekiyor. Bunu başardığımız zaman annelerimizin Carter’s ile çok mutlu olacağını düşünüyorum.
Eşinizden tüyolar alıyor musunuz?
Eşimle hedef kitlelerimiz çok farklı olduğu için onun tüyolarını alıp kendi hedeflerime göre yorumluyorum. İzzet, çok mütevazi ve yardımsever bir insan. Kendi tecrübelerini, bilgisini, her zaman sevdikleriyle paylaşır. Tabi ki ben tam olarak yeni mesleğimde deneyim kazanana kadar, bana stratejik anlarda destek vermeye devam edecektir. İzzet’in bir konuyu binlerce farklı açıdan değerlendirme yeteneği var. Birçok insanın ondan destek alma sebebi, sanırım görülemeyeni görebildiği için.
Unicef ile ortak bir projeye imza attınız. Proje hakkında bizlere biraz bilgi verebilir misiniz?
Bu işbirliği ile UNICEF’in Türkiye’deki “Okul Öncesi Eğitim” projesi kapsamında yıl boyunca gerçekleştirilecek çalışmalarla, çocukların okul öncesi eğitimine katkıda bulunmayı hedefliyoruz. Böylece, çocukların gelişiminde çok önemli bir yeri olan “Okul Öncesi Eğitim”den mümkün olduğunca çok çocuğun yararlanmasını sağlayarak, ülkemizin geleceğine de katkıda bulunmuş olacağız.
İleriye yönelik başka sosyal sorumluluk projeleri düşünüyor musunuz, planlarınız var mi?
Tabi ki… Biz sosyal sorumluluk projelerine her zaman açık olacağız. Öncelikle sosyal sorumluluk, Özilhan Ailesi’nin kültüründe var. Ayrıca Carter’s markasının, üretiminden satışına her aşamasında, sosyal sorumluluk bilinci üzerine kurulmuş etik kuralları var. Örneğin, Carter’s’ın pamuk tedarik ettiği üreticinin tarlasında çocuk işçi çalıştıramazsınız. Çalışma saatleri, güvenlik, sağlık ve eğitim gibi onlarca konuda ciddi kuralları ve hedefleri var.
Bunun yanı sıra Carter’s kendi adına yardım vakfı olan bir marka. Bu vakıf, çocuklara yönelik çeşitli yardım projeleri gerçekleştirirken, Unicef gibi kurumlarla da iş birliği yapıyor. Biz de gelecekte üzerimize düşeni yapacağız.
Dünyaca ünlü Carter’s markasının Türkiye’deki Halkla İlişkilerini siz yürütüyorsunuz.
Geçtiğimiz günlerde de on birinci mağazanızı açtınız. Bundan sonraki hedef ve projelerinizden bahseder misiniz?
Şu anda stratejik konumlanmamız üzerine yoğunlaştık. Carter’s bizden önce başka bir firma tarafından temsil ediliyordu ve mağaza konumları, marka stratejisi onlar tarafından yürütülüyordu. Şimdi biz kendi anlayışımızla devraldık, yeni hedefler belirliyoruz. Mağazalar açılır, yer değişir, gerekirse kapanır. Şu andaki hareketler, tamamen kendi stratejimize uygun bir konum oluşturmak…
Benim görevim, Carter’s markasının anne ve babalar tarafından tanınmasını ve anlaşılmasını sağlamak. Carter’s sadece çocuk giyimi üretip satan alelade bir firma değil. Amerika’nın en büyük markası. En büyük olmak ciddi sorumluluk getirir. Bu sorumluluk dahilinde markanın içinde derin bir felsefe yatmakta. Ben elimden gelen en iyi şekilde bu felsefeyi anlatmak için yoğun bir şekilde çalışıyorum. Uzun vadede hedefimiz Türkiye pazarında tabii ki lider olmak. Bunu neden mi istiyoruz? Çünkü Carter’s ürünleri ve felsefesi ile öncü bir marka. Bu öncülük için de asli görevimiz ebeveynleri bilinçlendirmek. Ebeveynler bilinçli olursa talepleri artar, sektör gelişir.
Gelişen sektör demek, yerel üreticilerin de gelişmesi demektir. Gelişen yerel üretici ise, geleceğin ihracat yapan üreticisi demektir.
Ankara’da mağazanız var başka şehir dışında var mı?
Evet, Ankara’da Kentpark ve Armada’da olmak üzere iki mağazamız mevcut. Bir de İzmir Alsancak’ta mağazamız var.
Zarif, şık ve sade stilinizle her zaman beğeni topluyorsunuz. Sizin en çok beğendiğiniz stil ikonları kimler?
Kendi tarzıma yakın bulduğum ve çok beğendiğim iki isim var. İkisi de sadeliği bozmadan stil yakalamış insanlar… Audrey Hepburn’un, sade fakat göz alıcı olmayı başaran nadir insanlardan olduğunu düşünüyorum. Bir diğeri de serseri, umursamaz ama yine de şık tarzı ile Jane Birkin.
Erkeklerde de salaş görünümle şıklığı birleştirmeyi başardığı için Jude Law diyebilirim.
İki çocuk annesi olmanıza rağmen her zaman formda kalmayı nasıl başarıyorsunuz?
Genetik olarak şanslı insanlardanım. Çocukluğumdan beri zayıf oldum, ince bir kemik yapım var. Unlu mamullere, özellikle de makarna, pirinç gibi gıdalara hiçbir zaman eğilimim olmadı. Sebze ve protein ağırlıklı bir beslenme düzenine alışkınım ve bunu koruyorum. Bunun dışında tabii ki düzenli spor yapıyorum. Bu aralar ağırlıklı kickbox ve crossfit çalışıyorum. Hava güzel olduğunda mutlaka ağaçların arasında yürüyüş yapmayı tercih ederim.
Çeşitli bitkilerden hazırladığım bir çayım vardır. Şişkinlik hissettiğim ve su tuttuğumu düşündüğüm zamanlarda bu çayı tüketirim. Tarifi çok basit: Kiraz sapı, mısır püskülü, maydanoz ve karanfil. Kaynatıp içiyorum.