Ahu Orakçıoğlu, Kadının İş Hayatındaki Yerinin Önemini Anlattı
EkoTürk kanalında kendi ekonomi programını hazırlayıp sunan başarılı spiker, radyocu, muhabir Ahu Orakçıoğlu, kadının iş hayatındakiyerinin önemini aktarıyor…
Kendinizden bahseder misiniz?
Ankara doğumluyum. Tüm eğitim hayatımı -lisans ve uzmanlaşma dahil- Ankara’da tamamladıktan sonra medya alanına yönelmeye karar verdim. 1998’te TRT’nin açtığı sınavları kazanarak ,kurumda spiker olarak göreve başladım. On yılı aşkın bir süre çalıştığım kurumda mesleğin tüm inceliklerini sahada öğrendim. Ardından Kanal 24 Star Medya Grubu’na transfer oldum. Son olarak EkoTürk kanalında, hafta içi her gün canlı yayınlanan kendi ekonomi programım “Günortası”nı hazırlayıp sunuyorum.
Bu arada bir start-up şirketin melek yatırımcısıyım. Biyoteknolojik bir yöntemle ekstrakte edilen organik arı ürünlerini Apivital ismi altında markalaştırdığımız bir şirketimiz var. Online kanalda ticaret yapıyoruz.
Vazgeçemediğiniz prensipleriniz nelerdir?
Üstlendiğim sorumluluğun hakkını vermek, insan ilişkilerinde dürüst ve açık olmak temel prensiplerim diyebilirim.
Kadınların iş hayatındaki yerini nasıl değerlendiriyorsunuz? İş hayatına yeni atılan kadınlar için tavsiyeleriniz nelerdir?
Kadınlar iş hayatında giderek güçleniyorlar. Her geçen on yılda kadının adeta çağ atladığını görüyorum. Artık her yerdeyiz. Sağlıktan hukuka, teknoloji girişimciliğinden, ağır sanayiye kadar hem yönetim kademesinde hem de iş gücünün her aşamasında varız. Ama yeterli mi? Hayır… Hedef, meclisten iş dünyasına kadar sesimizin gücünü ve sayımızı erkeklerle aynı oranda eşitlemek. Kadının güçlenmesini devrimsel ve sosyolojiyi değiştirecek bir hareket olarak görüyorum. Ve her devrim gibi maalesef bunun da sancıları çok. Kadının gücü karşısında ezilen erkeğin kaba kuvvete başvurup daha çok cinayete yönelmesi maalesef kanayan yaramız.
Çağdaş kadını tanımlar mısınız? Çağdaş kadın hangi özelliklere sahip olmalı?
Çağdaş kadın, liseyi ve üniversiteyi bitirip, evinde oturup yalnızca çocuk büyüten kadın değildir. Çocuk büyütmek, yetiştirmek gerçekten zor bir görev. Evde oturup bunun hakkını vermek yine zor olabilir. Önceki jenerasyonların seçim hakkı olmamış olabilir ancak, yeni kuşak için bunu bir seçenek olarak kabul etmemek gerekiyor.
Bana göre çağdaşlık, hayatın içinde zorlukları göğüsleyerek mücadele sahasında kalabilmek. Ve bu ortamı yaratmada iş hayatı, kadına önemli bir avantaj sağlıyor. O mücadeleyi verirken öz güven kazanıyorsunuz. Buna değer. Şüphesiz bu dengeyi kurmak kolay değil ama başaran kadınların aileye faydalı olduklarını ve eşleriyle daha güçlü diyalog kurabildiklerini görüyorum. İki taraf birbirini daha iyi anlıyor. Empati gelişiyor.
Meslek sahibi olmak ya da bir işi layıkıyla yapmak çağdaş kadına yakışıyor. Çünkü bu anadan kıza aktarılacak bir misyon aynı zamanda. İşin özeti, anneler olarak sorumluluklarımız ağır; ama altından kalkmayı da biliriz.
Modern Türk aile yapısı içerisinde kız çocuklarının üniversite eğitimine önem verilirken maalesef üniversite bitirdikten sonraki çalışma hayatı içerisinde kalmaları çok teşvik edilmedi. Kızlar ilk karşılarına çıkan zorlukta işlerinden ayrıldılar. Çok iyi üniversitelerden mezun olup hiç çalışmamayı tercih eden ya da birkaç sene çalıştıktan sonra ev kadınlığını seçen kadınların sayısı çok. Dolayısı ile, lütfen, çocuklara not ve eğitim baskısı yaparken onlara bir kariyer hedefi de verin. Onları, iş hayatında karşılarına çıkması pek muhtemel zorlukların üstesinden gelebileceklerine inandırın.
Daha önce sorduğunuz sorunun yanıtına gelince; iş hayatına atılan kadınlarımız bilsinler ki iş hayatı maalesef, anne babamızın bizler için sağladığı, hayatın merkezinde olduğumuz, korunduğumuz, kollandığımız, güllük gülistanlık ortamdan farklı bir rekabet alanı. Önce bunu kabul edin. İlk karşılaştığınız mobbingde ya da challenge’da sakın vazgeçmeyin. Demoralize olmayın. Çünkü siz çok güçlüsünüz, başarabilirsiniz.
Kadınlar iş hayatında ne gibi zorluklar ile karşılaşıyor? Kendi sektörünüzde yaşadığınız deneyimlerden ve gözlemlerden bahsedebilir misiniz?
Genç kadınlar daha çok ön yargı kurbanı olup, cinsiyetleri üzerinden sürekli kurgulamaya “alıştırıldıkları” otokontrol duyguları sebebiyle kendilerini, performanslarını ortaya koymakta geç kalıp utangaç davranabiliyorlar. Dolayısı ile yetki alanlarını erkeklere göre çok daha ileri bir yaşta tanımlamak durumunda kalabiliyorlar. Belirtmeliyim ki yeni jenerasyonda bunun azaldığını heyecanla, mutlulukla gözlemliyorum. Çalışma, daima güzel ve fit kalma, zamanı gelince evlenme ve çocuk doğurma, doğurduğu çocuğa kaliteli zaman ayırma baskısı altında kadının hayatı doğrusu hiç de kolay geçmiyor.
İş ve sosyal hayat arasındaki dengeyi nasıl koruyorsunuz?
Bütün gün ağır mesai altında çalışıp, aile ve sosyal dengesini kurmakta zorlanan milyonlarca kadın var. Ben tabii ki şanslıyım. İş ve sosyal yaşam arasındaki dengeyi, sahip olduğum maddi güçle daha kolay kurabiliyorum. Ancak belirtmek isterim ki, zaman hepimiz için çok hızlı akıyor. Ve o denge için konsantrasyonun gücünü kullanmak gerekiyor. Bulunmak zorunda olduğunuz yerde zamanında ve tüm varlığınızla bulunuyorsanız, daha sonra oraya zaman ayırmanıza çok gerek kalmayabiliyor. Çocuk yetiştirme konusu ele alındığında, buna “çocukla kaliteli zaman geçirme” deniliyor. Ancak, aynı şey iş hayatı içinde geçerli. Yüksek bir konsantrasyonla çalışıp zaman ayırdığınız iş, size daha geniş zamanlar bırakabiliyor.
Çalışmanın ve üretmenin size neler kazandırdığını düşünüyorsunuz?
Çalışmak ve üretmenin bizi “kader kurbanı” olmaktan koruyacak tek şey olduğunu düşünüyorum. Hele içinden geçtiğimiz bu zor zamanlarda olayları, yaşananları, bize gösterilenin arkasındaki gerçeği, sırları daha iyi anlayabilmek, aklımızı çalıştırabilmek için daima üretken alanda ve etkileşim içinde kalmalıyız.
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü dünya genelinde ne gibi bir farkındalık yaratıyor? Sizin bugün için özel bir mesajınız var mı?
Muazzam bir dezenformasyon ve misenformasyon çağından geçiyoruz. Aynı konu hakkında birbiriyle çelişen pek çok bilgi, bilinçli olarak yayılıyor. Malum buna post-truth çağı deniliyor. Birbiriyle yüz seksen derece çelişen bilgilerin ortasında, kendimizi adeta sislerin arasında buluyoruz. Eğer siyasetten medyaya bize anlatılan hiçbir gerçeğe inanamayacaksak, o zaman neye inanacağız? Tabii ki kendi gerçeğimize, kendi gücümüze. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, işte, her yıl kadınlara bu farkındalığı kazandırmak ve güçlerini onlara bir kez daha hatırlatmak için kutlanıyor. 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’müz kutlu olsun.