DOĞAL ve YETENEKLİ Wilma Elles
Bundan 10 sene önce oynadığı bir diziyle hayatımıza giren güzel oyuncu Wilma Elles, neşesi ve samimiyetiyle kısa zamanda içimizden biri haline geldi. Geçtiğimiz ay “Yılın Annesi” seçilen Elles, kariyeri ve yaşantısı hakkında merak edilenleri büyük bir içtenlikle yanıtladı.
Türkiye serüveniniz nasıl başladı?
Küçükken hep oyuncu olmayı ve yurtdışına çıkmayı istedim. Çoğu Alman oyuncu Hollywood’a gitmeye hedefliyorken, benim aklımda Doğu’ya gitmek vardı. Mısır’da büyük bir film endüstrisi olduğunu ögrendiğim için, başlangıçta planlarımı oraya gitmek üzerine kurmuştum. Mısır’a bir aylık bir seyahatim de olmuştu. Ancak o sırada Türkiye’den bir teklif geldi, tesadüfen. Bağlantımız Almanya’da yaşayan bir Türk üzerinden gerçekleşmişti. Olayların bu şekilde gelişmesinden dolayı, Türkiye’nin benim kaderim olduğunu düşünüyorum.
Almanya’da yaşadığınız dönemde İslam Bilimleri okudunuz. Peki oyunculuk nasıl başladı?
Aslında, oyunculuk hayatımda hep vardı. 10 yaşından beri oyunculuk dersleri aldım. Annem ve babam oyuncu olmamı hiç istemediler. Babamın bütün kardeşleri doktor olmuşlardı. Sanatçı olursam para kazanamayacağımı düşünüyorlardı. Test olarak da beni 17 yaşındayken evden attılar. Ben de arkadaşımın yanına taşındım. Bu sırada okuluma devam ettim tabii ki, ama yine de rüyama hep sadık kaldım. Bunun için her zaman çok sıkı çalıştım. Evden ayrılmamın üzerinden birkaç hafta geçtikten sonra beni aradılar. Paraya ihtiyacım olup olmadığını sordular? “Hayır” dedim gururlu bir şekilde. Annemi ve babamı mutlu etmek için ve de kendime de daha fazla eğitim almak istediğim için oyunculuk öğrenmeye devam ediyorken bir yandan da Köln Üniversitesi Siyaset Bölümü’nde İslam Bilimleri, Siyaset ve yan dal olarak da Tiyatro ve Film Bilimleri okumaya başladım.
10 yıldır buradasınız. Türkiye sizin için ne ifade ediyor?
Eskiden Almanya’da yaşıyorken bazı zamanlar neredeyse depresyona giriyordum. Orada hayat bana çok sıkıcı ve monoton geliyordu. Dünyayı keşfetmek istedim. Sonra Türkiye’de sürekli bir heyecanın ve hareketin içerisinde olmak bana çok iyi geldi. Dünya’nın İstanbul’da buluştuğunu düşünüyorum. O yüzden bazen İstanbul ve Türkiye için her şey daha zor da olabiliyor. Ama önemli olan o gibi durumlarda da cesurca ortaya atılabilmek. Kötü durumlar yaşamadan, kahraman da olunmuyor.
Almanya’daki sevdiklerinizi özlüyormusunuz? Neler söylemek istersiniz?
Tabii ki çok özlüyorum. Annemin hep yanımda, İstanbul’da yaşamasını çok istedim mesela. Onun için her şeyi de organize etmiştim. Sürekli ona buraların reklamını yapıyordum. O da İstanbul’u çok severdi. Annem çok bilgili bir kadındır. İslam Tarihi’ni benden çok daha iyi biliyordu. Ama maalesef, onu 2016 yılında kanserden kaybettik. Kanser insanlarda yüksek görülme oranına sahip, çok tehlikeli bir hastalık. İstatistiklere göre hayatta her iki kişiden biri kansere yakalanıyormuş. Keşke dünya COVID-19’a karşı nasıl savaşıyorsa, kanserle de yarısı kadar en az o şekilde savaşabilse…
Podyumlarda yer alıyorsunuz…
Oyunculuk mu, yoksa modellik mi?
Tabii ki, oyunculuk benim için bin kat daha önemli; ancak podyumda olmaktan da çok büyük mutluluk duyuyorum. Podyumda yaydığım enerjimin seyredenler için ne kadar önemli olduğu hissediyorum. İnsanlarla iletişime geçiyorum bu şekilde. Sanki, kanatlarımı açıp uçuyorum… Bir “Rock Star” olmak tahminen böyle bir şey olsa gerek. Muhteşem!..
En son Arka Sokaklar’da yer aldınız… Ufukta görünen yeni projeleriniz var mı?
Oynadığım “Öyle Bir Geçer Zaman Ki”, “Filinta” ve “Yeter” dizilerinden sonra hangi projede oynayacağım konusunda titiz olmam gerekiyordu. Hepsi çok güzel projeler ve uzun soluklu dizilerdi çok şükür. Bu nedenle oynamak için efsane dizi “Arka Sokaklar”dan daha iyi bir dizi düşünemezdim kendi adıma. Ekip de harika. Bütün karakterler çok uyumluydu.
Herkes çok konsantreli olduğu halde, çok keyifli bir ortamda çalışılıyor. Sanırım bunun böyle olmasında en büyük pay Orhan Hoca ve Kerem Hoca’ya aitti. Gerçekten çok beğendim ve herkesi buradan selamlıyorum! Bu güzel 5 ay için çok ama çok teşekkür ederim. Şu sıralarda Almanya’da yeni bir projem başlayacaktı, ama maalesef COVID-19 nedeniyle ertelendi.
Kendinizi 3 kelime ile ifade etmenizi istesek nasıl ederdiniz?
İlk olarak, sanırım gerçek bir “işkolik” olduğumu söyleyebilirim. Hiç duramıyorum. Elimdeki işlerimi bitirmeden kendimi yeni, başka, bir sürü işi kabul etmiş halde buluyorum. Üzerimde sürekli büyük bir baskı hissediyorum. Bu, çocukluğumdan beri olan bir şeydi. Çok şükür ki, oyunculuk ve annelik birbirini besleyen şeyler. Çocuklarımla dans, tiyatro ya da müzik yaptığım zaman oyunculuk için de faydalı bir şey yaptığımı hissediyorum. Sonra, “tutku” da kendimi ifade etmem için doğru bir kelime. Çoğu zaman kendimi patlamak üzereymiş gibi hissediyorum. Her şeyi hemen yapmak, öğrenmek, yaşamak istiyorum. Son olarak bir başka kelime de “Müteşekkirlik”. Hayatımda ne olursa olsun, annemin vefatı hariç, kesinlikle hep kendi adıma olumluya çevirebildim. Her zaman şükrediyorum.
Çok duru bir güzelliğiniz var. Güzellik sırlarınızı bizimle paylaşabilir misiniz?
Sağlıklı olan herkes güzel bence. İnsanlar çiçek gibidir. Bir çiçek için öbür çiçekten daha güzel diyemezsin. Bu nedenle hep sağlık için çaba sarf ediyorum, güzellik ardından gelir zaten ama bir sırrım, mesela, dönem dönem sabah taze limon suyu ve sıcak su içmek. Bazı dönemlerde de elma sirkesi ve su. Her duşta mutlaka bacaklarımın üstüne soğuk su tutarım. Ayrıca, her şeyden az az yeme alışkanlığım var. Bu tarz bakımlar bende çok ve hepsi de doğaldır.
Geçmişe dönüp baktığınızda keşke yapmasaydım dediğiniz şeyler var mı?
Sadece, “hayır” dediğim projeler… Onları keşke yapsaydım diyorum. Onun dışında pişman olduğum şeyler yok.
Yılın annesi seçildiniz. Annelik sizde neleri değiştirdi? Bu duygu size nasıl hissettiriyor?
Bütün zamanların annesi benim annem diye düşünüyorum, ama sanırım çoğu kişi kendi annesi için aynı şeyi düşünüyordur. Annelik, hayatın en büyük sırrını öğrenmek demektir. Aslında çocuk istemeyen bir sürü insanı çocuk yapmak için ikna etmişimdir. Senin küçük halin olacak diyorum. Ne kadar tatlı şeyler yapıyorlar. Nasıl da çabucak büyüyorlar. Onlar sana dünyalar hediye ediyorlar. Başka insanlarla iletişim kurmanı da kolaylaştırıyorlar. Yaşlandıktan sonra tek başıma bir masada oturmayı hayal bile edemem. Korkunç geliyor bana. O yüzden ne kadar çok çocuk olursa o kadar iyi!
Aşkın hayatınızdaki yerini nasıl tanımlarsınız?
Kalbimin tamamen boş olduğu bir an hatırlamıyorum. Kreşteyken bile birine aşıktım. Bir ağacın arkasında bana, yanağıma, bir öpücük vermişti. Seviyorum, arzu ediyorum, özlüyorum; her zaman.
COVID-19 nedeniyle evde olduğunuz zamanlarınızı nasıl geçiriyorsunuz?
Yıllardan beri yapmam gereken, ama bir şekilde ihmal ettiğim şeyleri yapıyorum. Mesela, kredi kart ekstrelerini kontrol ediyorum. Dört tane seyahat sigortam varmış, yeni fark ettim. Bir tanesi hariç hepsini iptal ettim. Her gün masa başında hesap kitap yapıyorum. Muhasebeci gibi oldum.
Kendiniz ve çocuklarız, bu süreçte nasıl besleniyorsunuz?
Biz zaten her zaman gayet sağlıklı besleniyoruz. Herhangi bir özel diyeti takip etmiyoruz. Rengarenk yiyoruz. Çikolata da var ama az. Onun yanında her gün bazı vitamin takviyeleri alıyoruz. Çünkü sebzeler ve meyveler artık eskisi kadar vitamin içermiyorlar bile. Topraklar tükendi, yağmur suları asitli.
Evde bir gününüz nasıl geçiyor?
Enteresan bir şekilde her gün, tüm enerjimle, saat 6:30’da kalkıyorum. Hemen iş başına, masama geçiyorum. Sonra çocuklarım uyandığında, onlarla oynayıp, kahvaltı ediyoruz. Sonra onlar kendileri de oynuyorlar. Bazen de özel kalemler ya da malzemeler alıyorum, birlikte zaman geçiriyoruz. Öğlen yemek pişiriyorum. Sonrasında yine çalışma, oyun… Yarım saatliğine de ormanda, güneşin altında dışarıda spor yapıp, temiz hava alıyoruz. Ardından bir kez daha çalışma. Gece saat 10’da hep birlikte uyuyoruz. Çocuklar için çok dengeli ve önemli bir zaman bu bence.
Bu süreçten sonra yapmak istediğiniz ilk şey nedir?
Almanya’da önemli bir proje başlayacaktı. Onu dört gözle bekliyorum şu anda. İnşallah, bu zor zamanlar hızlı geçer ve hastalığa yakalananların sayısı daha fazla artmaz. Büyüklerimizi çok iyi korumamız lazım! Maalesef kimseyi, özellikle de, büyüklerimizi şu an ziyaret edemiyoruz. Bu süreç bittikten sonra, ilk olarak babamı ziyaret edeceğiz.
Son olarak MAG okuyucularına neler söylemek istersiniz?
Çok teşekkür ediyorum bu röportaj için. Sizlere sağlıklı günler diliyorum. Hayatını kaybedenler için üzülüyoruz tabii ki. Hasta olanlar için de acil şifalar diliyoruz. Ama bu zor zamanları üzüntüyle geçirmek, bizler için her şeyi daha da kötü bir hale getirecektir. Sağlığımız için gerekli olan tüm kuralları uygulayalım, ama depresyona da girmeyelim asla. Kaçırdığımız şeyleri daha fazla düşünmeyelim. Çünkü olumsuzluklar, başka olumsuz düşünceleri çeker. O zaman belki de evdeki huzurumuz bozulur. Biz, lütfen, bu zamanları bile bir fırsat olarak görerek evde kendimizi geliştirelim. Koronadan sonra hayata roket gibi başlayıp, 1:0 önde olalım!..