Amerika’da Başarılı Türk Kadını
Amerika’da başarılarıyla kendilerinden söz ettiren üç Türk kadını; De Beers’in Amerika’da marka stratejisi ve imajından sorumlu olan Selda Bensusan, Harper’s Bazaar’da Beauty Director Neslihan Erkmenoğlu ve Luca Luca’nın Yönetim Kurulu Başkanı Yıldız Blackstone’nun başarıları hakkında çok önemli bilgiler topladım. Bu üç başarılı bayanın Amerika’ya geliş hikayelerini ve başarılarını konu alan çok özel bir söyleşi gerçekleştirdim. Yoğun çalışma tempolarına rağmen ailelerini her zaman ön planda tutan, Amerika’da olmanın verdiği bütün fırsatları değerlendirmeye çalışan bu üç güzel kariyer sahibi bayanı sizler de çok seveceksiniz…
Bize kısaca geçmişinizden bahseder misiniz, nerede büyüdünüz, New York maceranız nasıl başladı?
İstanbul’da doğdum ve büyüdüm. Ortaokulu Üsküdar Amerikan Kız Lisesi’nde okudum. 1999 yılında Koç Üniversitesi İşletme Fakültesi’nden mezun oldum. Amerikan kolejinde okuduğum için her zaman Amerika’da bir tecrübe sahibi olmak istedim ve üniversiteyi bitirdiğim zaman New York’a moda okumaya geldim. Ablam o sırada New York’ta yaşıyordu, dolayısıyla benim için buraya yerleşmek biraz daha rahat oldu. Ablamla Upper East Side’da beraber yaşamaya başladık.
New York’ta Fashion Institute of Technology’den Moda Pazarlama diploması aldım. Okula giderken, Celine ve BCBG’nin ofislerinin Showroom Satış bölümlerinde çalıştım. 2001 Şubat’ta okuldan mezun olduktan sonra Luca Luca’da Showroom Satış Asistanı olarak işe başladım.
İletişim + Halkla İlişkiler dünyasını nasıl seçtiniz?
Aslında İletişim + Halkla İlişkiler dünyası beni seçti. Luca Luca’da ilk işe başladığımda Toptan Satış Bölümü’nde çalışıyordum. Müdürümle beraber müşterilere koleksiyonları gösteriyor ve satış yapıyorduk. Bir sene sonunda, Halkla İlişkiler Bölümü’nde yeni bir eleman açığı oluştu. Bu bizim yeni koleksiyonu müşterilere göstermemizden hemen sonra oldu. Koleksiyonun editörlere ve medyaya gösterilmesi gerekiyordu; ben koleksiyonu bildiğim için, Yıldız benden kendisine yardımcı olmamı istedi. Luca ve Yıldız ile beraber
editörlere sunum yaptık. Geçici olarak başladığım PR departmanında birkaç ay sonra bana bu departmanı yönetmem önerildi. Amerikan editörleriyle iyi ilişkiler kurmaya başladım ve her sezon Luca Luca’nın New York Fashion Week’te 1000 kişilik Fashion Show’unun prodüksiyonunu ve PR’ını yapmaya başladım. Çok kısa sürede Yıldız’la beraber Luca Luca’yı Medya ve Hollywood camiasında çok iyi bilinen bir lider marka haline getirdik. Sharon Stone, Halle Berry, Rosario Dawson, Carmen Electra, Angela Basset, Britney Spears, Janet Jackson, Sheryl Crow, Jessica Simpson ve Eve sık sık Luca Luca giyen sanatçılar arasında oldu. Luca Luca benim için 4 senelik çok güzel bir tecrübe oldu…
De Beers geçmişi ve geleceğinden bahseder misiniz?
2006 Mayıs’ında Cesare Paciotti’nin Amerika’daki PR’ını yaparken, De Beers’dan aradılar ve markanın Amerika PR&Special Events departmanlarının başına geçmemi teklif ettiler. De Beers mücevher 2001’de lüks mallar üreten Louis Vuitton Moet Hennessy’le, dünyanın en büyük elmas firması De Beers 50% 50% ortak olarak kuruldu. Amerika’daki ilk dükkan 2005 Haziran’da New York’ta açıldı ve beni 5 ay sonra aradılar. De Beers büyük bir isim olmasına rağmen bu ortaklık ve mücevherat tamamen yeni bir konseptti ve bu yeni markanın imajını kurmak, ismini pazarlamak büyük ve oldukça zorlayıcıydı. Altı senedir burada çalışıyorum ve De Beers’in Amerika’da marka stratejisinden ve imajından mesulüm.
Hem aile hem kariyer hem New York, bütün her şeyi nasıl dengeliyorsunuz bize anlatır mısınız?
Eşim Türk ve ikimizin ailesi de İstanbul’da yaşıyor. New York’ta ailemizden bir ablam var. 3 yaşında bir kızımız ve 1 yaşında bir oğlumuz var. New York’ta yalnız yaşıyor olmamızın tabi ki zorlukları var. Fakat biz bu hayata alıştık ve ona göre yaşamımızı organize ettik. Çalışan bir kadın olarak eşim bana inanılmaz destek oluyor ve her şeyi beraber yapıyoruz. Burada yaşam çok yoğun ve o yüzden en önemli şey zamanı çok iyi kullanabilmek. Çalışan bir iş kadını olmama rağmen öncelik her zaman eşim, kızım ve oğlumun olmuştur. Her sabah kızımı işe gitmenden okula ya ben ya da eşim bırakıyor. Hafta arası sık sık iş yemeklerim veya endüstri eventleri olmasına rağmen, muhakkak iş çıkışı eve uğruyor ve çocuklarımla vakit geçiriyorum. Hafta sonları ise dördümüz sürekli beraberiz. Dadımız sadece hafta arası biz işteyken var. Hafta sonlarını ailece beraber geçirmeyi seviyoruz. Çocuklarımıza ayırdığımız zamanın niteliği bizim için çok önemli.
Türkiye’den neleri özlüyorsunuz?
Ailemi ve arkadaşlarımı çok özlüyorum. Türk insanının misafirperverliği ve sıcakkanlılığı bence çok zor bulunur; New York’ta bunu çok arıyoruz. Boğaz manzarası, Türkiye’nin doğal güzelliği, adalar ve özellikle de Türk yemekleri.
New York’ta gittiğiniz favori yerlerden birkaçını söyler misiniz?
New York’un güzelliği, gidilecek sınırsız alternatifler olması. Biz de olabildiğince yeni yerler denemeye çalışırız. Upper East Side’da yaşamamıza rağmen sık sık Downtown’a gidiyoruz. Soho House’a üyeyiz; hafta arası oraya gidip bir şeyler içmekten keyif alıyoruz. Sık gittiğimiz restoranlar arasında Gitane, Bond Street, Indochine, Bagatelle ve Villa Pacri var. Hafta sonlarımızı çocuklarla MET, National History Museum ve Central Park’ta geçiriyoruz; kahve ve pannini için Sant Ambroeus ve Via Quadrono’ya gidiyoruz. İş yemeklerimi de genelde Fred’s/Barney’s, BG/Bergdorf ve Bottega Del Vino’da yapıyorum.
[nggallery id=609]
