“Siz Uyurken” Esin Övet Yazmış
Yıllarca magazin muhabirliği yapan, gerçekten çok ama çoook çalışan bir isim Esin Övet… Haziran ayında çıkan, yankıları hala süren “Siz Uyurken” adlı kitabıyla gündeme bomba gibi oturan Esin Övet ile kitabı, başarıları ve İstanbul hakkında konuştuk. Kendisi çok samimi cevaplarıyla MAG sayfalarında sizlerle…
Bize kendinizi tanıtır mısınız? Buralara nasıl geldiğinizden bahseder misiniz?
Biraz klasik bir cevap olacak ama çalışarak, inanarak ve mesleğimi severek geldim buralara… Gerçekten kolay bir meslek değil ama insan inanınca ve peşinden gidince yapıyor. Sırf bizim meslek için değil her meslekte başarılı olmak istiyorsanız istikrarlı olmanız gerekiyor. İstikrar çok ama çok önemli. O yüzden de ben mesleğimde hiç başka yollara sapmadım. Başka maceralara doğru yol almadım. 95 yılında Magazin muhabiri olarak başladığım yoluma devam ettim. Bu işte çok iyi ustalarla çalıştım ve işi öğrendim. O yüzden de her zaman kendimi şanslı hissederim.
“Siz Uyurken” adlı kitabınızı Haziran ayında merak edenlerle buluşturdunuz… Kitabınızdan bahseder misiniz? Bu kitap nasıl oluştu?
2009 yılında Habertürk’e transfer oldum. HT Magazin’de Unisex isimli bir köşe yazmaya başladım. Bu köşeyi yazmaya başladığım zaman Magazin Müdürü Kadir Kaymakçı’nın isim babalığını yaptığı “Siz Uyurken” doğdu. “Siz Uyurken” o kadar çok kendi içinde ünlü oldu ve müdavimlerini kısa süre içinde oluşturdu ki, artık benim yazdığım, aşk- meşk haberinden çok o kısa notlar okunmaya başladı. Uzun süredir de bana kitap yazmam için teklifler geliyordu. Bir türlü cesaret edemiyorum. Ama nereye gitsem de “Siz Uyurken” ile sorular geliyordu. Ve ben de ünlülerin isimlerini vermeden yazdığım anılarını “Siz Uyurken”de toplamak istedim. Haziran da kitap çıktı. Talihsiz bir döneme geldi ama yine de gerçekten güzel bir satış grafiğine ulaştı. Mutluyum. İkinci kitapta yolda.
Kitabınızda kimleri konu aldınız?
Aslında bu kitapta tanıdığınız birçok ünlü var. Ama ben bu isimleri açıklarsam bir taksiye atlamam, sonra direk havaalanına gitmem ve oradan da ilk bulduğum uçağı binip memleketi terk etmem gerekiyor. (Kahkahalar)
Peki kitabınızı tanımlamanızı istesek neler söylersiniz?
Bu kitaptaki kahramanların hepsi yalnız. Yani çok kalabalıkların arasında yalnız kadın ve erkeklerin hikayesini okuyacaksınız. O yüzden bence daha da yaralıyor adamı. O şaşaanın, hareketli hayatın içinde yalnızlık. Kötü bir şey. Hiç kimse yalnız olmak istemez.
Bunun gibi yeni projeleriniz var mı? Kitabın devamı gelecek mi yani?
Evet Siz uyurken’i bir kitap olarak daha çıkartmayı düşünüyorum. Ondan sonra
başka projelerim var. Kitap yazmaya biraz daha devam etmek istiyorum.
Bir magazin yazarısınız. Sizce magazin yazarlığının avantaj ve dezavantajları neler?
Avantajı, birçok etkinliği herkesten önce izliyor, dinliyor ve tadıyorsunuz. Ama onun dışında çok dezavantajları var. Bir kere doğru bir şey yazsanız bile yalanlanıyorsunuz. Görüp yazsanız bile kadın ya da adam gözünüzün içine baka baka size “Yok öyle bir şey” diyor. Elinizde delil olmadan en bomba haberleri yazamıyorsunuz. Yazsanız bile sonucunda mahkemelerde uğraşıyorsunuz. Ben yazdım, hiç korkmadım. Ve bu kadar çok aşk, ihanet tarzı haberler yazıp en az mahkemesi olan magazin yazarı da ben olabilirim.
Zor olduğu kadar eğlenceli bir iş yapıyorsunuz. Peki gördüğünüz, bildiğiniz bir şeyi yazarken keşke bunu da yazmasaydım ya da yazsaydım dediğiniz olmuş muydu?
Tabii olmuştur. Olmamasına imkan yok. Keşke yazsaydım ya da yazmasaydım
dediğim bir kaç haber var.
Çok gezen çok bilir derler. Magazin anlayışı konusunda Türkiye ve yurt dışını karşılaştıracak olursak bize neler söylemek istersiniz. Bizde yanlış olup onlar da doğru olan bir şeyler var mı mesela?
Çok gezen çok biliyor bu da iyi bir şey değil aslında, bir yerden sonra yalnızlık başlıyor maalesef. İtiraf etmem gerekirse. Bunun dışında Türkiye ve yurt dışı arasında farklılıklar maalesef var. En başında eğlence anlayışlarımız çok ama çok farklı. Biz eğlenceyi bile gösterişe çevirebiliyoruz. Ama yabancılar gerçekten eğleniyorlar. Bir kulübün içinde eğlenirken kimseyle ilgilenmiyorlar, hatta ellerine telefon bile almıyorlar. Ama Türk insanı, “Kim gelmiş, ne giymiş, kiminle gelmiş, ne yiyor” hepsiyle ilgileniyor. Onun dışında ellerinden telefonlarını bile düşürmüyorlar. Kulüp işletmeciliği olarak da çok ama çok farklıklarımız var. Bir kere kulüplerimiz de çok büyük eksiklikler var. Bu kapıdan başlıyor, bara kadar Arka planda çalışan insana kadar o kadar çok farklılıklar var ki…
İstanbul gecelerinden bahsedelim biraz da… Gezmeyi seven biri olarak İstanbul geceleri hakkında neler söylemek istersin?
İstanbul geceleri dünyanın hiç bir yerinde yok. Aslında elimizde o kadar güzel bir kaynak var ama kıymetini bilemiyoruz. Eğlencemiz, şehrimiz, manzaramız, müziğimiz, yemeğimiz her şeyimiz güzel! Ama bu güzellikleri insanlar maalesef çirkinleştiriyor ve tehlikeli hale getiriyor. o yüzden de İstanbul gecelerinde akıllı uslu hareket etmek, bilerek hareket etmek gerekiyor. Yoksa eğlenceden hiç bir tat alamazlar.
TV programınızdan bahsedelim birazda insanlara sorular sorarken nelere
dikkat edersiniz?
Rencide etmemeye. özel hayatlarına çok müdahale etmemeye çalışıyorum. Evli olan
insanlara soru sorarken özellikle her zaman daha dikkatli davranmışımdır…
Konuklarınız programa gelmeden önce size “şunu sorma, bu konuya girmeyelim”
gibi isteklerle geliyor mu?
Hayır. Özellikle konuklarla program öncesi bir araya gelmemeye özen gösteriyorum. Bir araya geldiğimiz zaman doğallık kayboluyor. Çünkü ister istemez kuliste konuşuyorsunuz ve yayında sahte bir durum meydana gelebiliyor. O yüzden de ben önceden görüşmemeye özen gösteriyorum.
Yaşadığınız en ilginç anıyı paylaşmanızı rica etsek.
O kadar çok var ki hangisini anlatsam bilemiyorum. Ama şu an, şu dakika gözümün önüne geldi. Aslında nereden geldi bu anı bilemiyorum ama geldi. Gerçekten hiç düşünmeden yazıyorum o zaman muhabirlik yaptığım yıllarda bir gün Lütfü Kırdar Kongre Sergi Sarayı’nda bir davet var. Süleyman Demirel ve eşi rahmetli Nazmiye Demirel de geceye katıldı. Ama davette hem sanat, hem iş, hem politika dünyasından gerçekten çok önemli insanlar var. Yani geceyi hem magazin, hem politika, hem spor muhabirleri takip ediyor. Ben de fotoğraf çekip notlar alıyorum. Ama bu anlattığım sanırım 15 yıl önce oluyor. Soruyu okur okumaz gözümün önüne geldi o an. Nazmiye ve Süleyman Demirel’in fotoğrafını çekiyoruz. Ben ne yapar eder en öne geçerdim. Öne
geçmişim yere oturmuşum. Arkamda da 50- 100 foto muhabiri fotoğraf çekiyor. Bir ara ezilme tehlikesi atlattım. Nazmiye Demirel ile göz göze geldik. Elinde klasik kırmızı mendili vardı. O mendili tuttuğu elini bana uzattı ve beni çekti. “Yavaş yavaş kızı ezeceksiniz” dedi. O an geldi aklıma tuhaf bir şeklide. Allah rahmet eylesin.
Bu meslekte sizi en çok şaşırtan ya da hayal kırıklığına uğratan ne oldu?
O kadar çok ki gerçekten yazsam sayfalar dolmaz… Aslında alışmış olmam gerekiyor ama hala şaşırıyorum… Bir kere en başta şunu söyleyeyim ki, bu meslekte size hiç kimse dost değil. Ben bugün bir gazetede yazmayayım, bir televizyon programı yapmayayım bana “Canım, cicim” diyen insanlar yüzüme bakmaz. O kadar sahtekarlığı bol bir camia diyebilirim.
İnsanlara karşı olan güvensizliğinizin en büyük nedeni ne olmuştur?
Yalan ve nankörlük. En sevdiğiniz dostunuzun, arkadaşın bile yalan söylemesi. ve gerçekten o kadar çok karşılaştım ki, maalesef güvensizliğim diz boyu. “Artık hiç kimseye güvenmiyorum” demem gerekiyor ama ben hala güveniyorum. Kendimi değiştiremiyorum. insanlara hala güveniyorum ve hayal kırıklığına uğruyorum maalesef.
Neden çocuk sahibi olmak istemiyorsunuz?
Çok gezen ve gören bilir ya işte ben de sanırım bu yüzden çocuk doğurmak
istemiyorum. Bu fikrimden beni vazgeçirecek biri de çıkmadığı için çocuk
konusu hayatımda hiç açılmadı, düşünmedim.
Kadınlara karşı bu tutumunuz neden kaynaklanıyor?
Çünkü kendi kıymetlerini bilmedikleri için kızıyorum onlara… O kadar çok erkeklerin peşinden koşuyorlar ki, kendilerini çok kötü durumlara düşürüyorlar. Gece mesela çok görüyorum tartışan çiftleri. Adam kadını tartaklıyor, tokat atıyor. Kadın ona sarılmaya çalışıyor. Çok üzülüyorum. Hatta gidip kıza “Yahu deli misin kendine gelsene” demek istiyorum.