Kral Çıplak
Hep prestijine saygı duyduğum NTV’den arkadaşlarımın ayarladığı davetiyemi kapıp alana geldiğimde ilk olarak müzik piyasasındaki sahte samimiyetleri tekrar hatırlatan içtenlikten yoksun merhabalaşmalarla geçmiş travmalarım canlanmaya başladı. Nitekim tören başlamak üzereyken, Özgür’ü bulup: Nerede oturabiliriz? soruma, sevgili arkadaşımın müthiş ilgisi ile ilk hayal kırıklığımı yaşadıktan hemen sonra, oturduğumuz koltuğun yanındaki iki zarif bayan ki birini Tv’den çok iyi tanırım ve beğenirim, bize eşyalarını emanet edip, lavaboya gittiklerinde, filan plak şirketinin sahibi yanındaki asistanına “Bu kadınların çantalarını buradan alın, kaldırın bunları buradan” diyerek kükreyince donakaldım. Kendisini maalesef Star Tv’de program yaptığım dönem bir yapımcı olarak tanıdığım bu şahıs ekibine ayrılan koltuklara oturdukları için iki bayanın oradan kaldırtmak üzere şahlandı, yerlerine başkaları oturduğu için belki haklıydı ancak ne var ki o bayanlara da oturmaları için aynı yer gösterilmişti. Bana yerleri emanet edildiği için “nezaketsizlik etmeyelim, lavabodan gelmelerini bekleyelim “ deyince, müthiş bir horozlanma ile aramızdaki elektrik daha da şahane oldu. Ben bayanlara yerimi bırakıp, başka yere geçmek üzere bu kabadayılıktan uzaklaşmak üzereyken hatırlayıverdim. Müzik piyasası buydu. Her ne kadar dijital satışlara geçilmiş olsa da, müzik endüstrisinin şekli şemali değişti zannetsek de, hala aynı kibar insanlar tarafından hükmedilen piyasada bakalım sahne nasıl olacaktı?… Gezegen Mehmet daha geceyi açan konuşmasını yaparken, oturma sıkıntıları için affımıza sığındı. Meğer EMI Müzik Türkiye’den arkadaşlarım da topuklu ayakkabılarıyla tepinerek onları zorla yerinden kaldırmak isteyen esmer ve sarışın bir ortam çalışanı tarafından taciz edilmiş… Ancak yine de gecenin ilk güzel anı , “Sevdanın Son Vuruşu” sözleriyle, cennetten bize yetişen Aysel Gürel’e verilen ödülü almak üzere, anasının kızı olarak sevgili Müjde Ar’ın, annesinin pembe peruğuyla sahneye çıktığı andı. Müjde Ar anneciğinin cennetten fısıldadığı haberlerini uçurdu bize: “Yazarlar, şairler, besteciler bütün kültür sanat insanları cennetteymiş ancak cennette hiç siyasetçi yokmuş” haberini verip, Aysel’in büyük mesajını da iletti: “Kavga etmeyin sevişin”… Bende duygu sel oldu. Ancak geceyi izlemeye devam ederken bir yandan da bu işin içindeki çeşitli görgüsüzlüklerin ve kabadayılıkların yoğunluğunu düşünüyordum. Sürekli dolanıyorlar, yerlerinden kalkıyorlar, tekrar oturuyorlar ve ishal olmuş kedi gibi koltuktan koltuğa geçiyorlardı. Tüm bu kabusa rağmen, Sezen Aksu çıkıp, “Unuttun mu beni?” şarkısını söylerken güzel sesi ve dokunaklı sözleriyle çevreyi unutup, neyse ki kalbime döndüm, aşklara döndüm ve hele bir de sahneye Levent Yüksel, Sertab Erener ve Aşkın Nur Yengi çıkınca sahnedeki nostaljik değer tarif edilemezdi.Playback bir performans birçokları için hayal kırıklığı olsa da, sanki şarkısında da “O kırlangıç ta küs mü bana ?” diye soran Sezen Aksu yanına, bize kazandırdığı güzellikleri alarak güç toplar gibi geldi ve bu manzaranın şarkılarına saklı kim bilir ne yangınlar var?…
Bu arada gece boyunca aldığı 7. ödüle kadar, ödüllerini almaya bile gelmedi zannettiğimiz Tarkan’ın, Yılın Şarkısı anonsundan sonra gecenin finalinde yaptığı sürpriz, ancak bir dünya starına yakışırdı ve Tarkan’a da çok yakışıyordu. İnceliğinin, bir insan olarak güzelliğinin ve bir şarkıcı olarak yeteneğinin bu piyasaya ne kadar fazla geldiğini düşünecek olursak, bana göre oralara hiç gelmese bile yeri vardı… Hala ödül gecelerinde bilmem şu yönetim başkanı, bilmem ne sponsorunun genel bir şeyi ve benzerleri ödül takdim ettiği sürece, hala endüstrinin kaderi iki lafı bir araya getiremeyen müzik patronlarının cebine kaldığı sürece ve hala böyle büyük bir törende bile canlı performanslar izleyemediğimiz sürece bizden ne Grammy çıkar, ne Brit, bizden bol bol polemik çıkar, bol haset bol fesat çıkar, amma velhasıl 17.si de olsa “Kral Çıplak”, hala çıplak…
Cenk Erdem