BEYRUT ORTA DOĞU’NUN PARİS’İ
Bir Cuma sabahıydı… Kalktım, işe gideceğim ama pek halim yok, canım hiçbir şey istemiyor… MAG’ı da matbaaya teslim etmişiz… Ne yapsam diye düşünürken mimar arkadaşlarım Ebru Ademoğlu ve Nihan
Çetinkaya’nın teklifini değerlendirmek üzere birkaç hafta sonra gerçekleşecek olan Milano Mobilya Fuarı’na katılmak için internetten uçak, otel bakarken “Yahu, ben niye bugün bir yere gitmiyorum?” dedim. Hemen Ebru’yu aradım, önce: “Hafta sonu programın var mı?” diye sordum, sonra da Pazartesi toplantı durumunu sordum. “Yok” deyince, ben de “Hadi, bavulunu topla! Uçak bulursam bugün, yoksa yarın Beyrut’a gidiyoruz.” dedim. Sonra Nihan’la ve Begüm Akış’la konuştuk… Ertesi sabah da tahmin edeceğiniz üzere Beyrut uçağındaydık…
Ekip, çok iyi bir ekipti. Gayet eğlenceli, uyumlu, “kafa” diyebileceğim bir ekipti. Benim Orta Doğu’ya ilk gidişimdi. Gerçi burası için Orta Doğu’nun Paris’i diyorlar. Diğerlerini görmediğim için tam olarak bilemeyeceğim ama bence insanlar gayet modernler… Biraz Arap, biraz Akdeniz etkisi… İlginç bir karışım…
Neyse karar verir vermez, facebook’taki duvarımdan Beyrut konusunda öneriler istemiştim. Hiçbir araştırma filan yapmadan herkesin ortak önerdiği yerlere gittik…
BEYRUT SOUKS’TA HER MARKA VAR
İlk gün bavulları otele attığımız gibi Beyrut Souks adındaki alışveriş merkezine gittik. Bizim İstinyePark gibi bir yer ama çok daha büyüğü ve sokaklara da düzenli olarak yayılmış hali. Çok beğendim. Maşallah bütün markalar vardı ve hepsi ama hepsi de aynı alanda toplanmıştı.
SWEET TEA HAKİKATEN ÇOK ŞEKER
Biraz bakındıktan sonra Sweet Tea diye bir cafeye oturduk. Adı gibi nasıl da şeker bir yer! Bitkilerle kaplı duvarları olan terasında ilk şampanyalarımızı yudumlarken keyfimize diyecek yoktu…
REZERVASYON ŞART!
Beyrut’ta restoranlara ve gece kulüplerine rezervasyon yaptırmak zorundasınız. Şans ki; hem buranın hem de S.T.A.Y. isimli çok şık bir restoranın sahibi olan bayanla tanıştık ve ertesi akşam için yer olmayan(!) S.T.A.Y.’de hemen rezervasyonumuzu yaptırıverdik.
BÜTÜN KADINLAR ŞOKTA!
İlginçtir; bütün kadınlar hayrete düşmüş, bir şey yüzünden şoka girmiş gibi bakıyorlardı. Önceleri merak ediyorduk(!) hayırdır, ne oldu diye… Öğrendik ki, burada kadınlara bankalar “güzellik” kredisi veriyormuş. Hepsi de basıyormuş botoksu, estetiği… Biraz abartılı diyebilirim…
GEMMAYZEH, BİZİM KÜÇÜK BEYOĞLU
Sonra biraz daha dolaşıp, yürüyerek Gemmayzeh’e gittik. Bizim Beyoğlu gibi fakat biraz daha küçüğü bir sokak. Bir sürü cafeler, barlar, restoranlar var. Margherita Pizza diye bir İtalyan’a gittik. (Bizim de yazarlarımızdan Neslihan Tanış önermişti; vitrininde domatesler var demişti. Öyle bulduk…) Çok güzel bir İtalyan. Daha önce denemediğim farklı şeyler yedim. Hepsi de birbirinden güzeldi. Ardından da hazır topuksuz ayakkabılarlayız diyerek bar hopping yaptık… Böyle ansızın, hiç hesapsız gelişimizi kutladık.
YEMEKLER ÇOK LEZZETLİ
Derken yeryüzüne geri döndük… Junieh Sahili’nde Lübnan yemeklerinin tadına vardık. Gerçekten çok lezzetli. Bizim Güney Doğu yemeklerine benziyor. Zaten çoğu aynı isimli…
HARISSA TEPESİ
Yemeğin üstüne yine teleferikle bu kez Rio da Janeiro’daki Hz. İsa heykeline benzeyen Meryem Ana heykelinin bulunduğu Harissa Tepesi’ne çıktık. Mumlar diktik, dualar ettik, manzaranın keyfini çıkardık. İnsan hangi dinden, inanıştan olursa olsun her yerde en güzel dileklerde bulunmalı. Burada Müslümanlar’la Hıristiyanlar kardeş kardeş yaşıyor. Şehirde bir yandan ezan sesi, bir yandan kilise çanları duyulabiliyor…
“SEDİR”İ BYBLOSLULAR ÇOKTAN KEŞFETMİŞMİŞ…
Daha bitmedi… Turistik gezimizde son durağımız Byblos oldu. Antik kent… Sağlı sollu, yöresel hediyelik eşyalar satan küçük dükkanların yer aldığı dar bir çarşı-sokaktan sonra vardığımız antik kent… Burayla ilgili beni etkileyen şey; Lübnan bayrağında da bulunan “sedir” ağacının, Bybloslular’dan beri önem taşıdığını öğrenmek oldu. “Sedir” ağacı, belki bilirsiniz çok farklı mistik özelliklere sahip, özel bir ağaçtır.
MUSICHALL EFSANE BİR YER
Bugün yorulmak yok! Daha Musichall var sırada… (Esasında hava güzel olsa, öncesinde Sky Bar güzel olurmuş. Ama neyse, bir dahaki sefere…) Musichall oldukça büyük, tiyatrodan dönüştürülmüş, gece boyunca yaklaşık on müzik grubunun sahne aldığı çok eğlenceli bir gece kulübü. Bizim ilk kurtlar burada döküldü. Unutmadan Selim Zaarour’a da çok teşekkür ediyoruz.
YENGEÇLER İÇİN ABDEL WAHAB’I EKTİK
Artık bu kadar gezmenin üstüne geç kalkmayı hak ettik ve daha az aktiviteli bir gün geçirmeye karar verdik. Hamra’dan başlayarak, biraz yürüyerek, biraz taksiyle şehrin altını üstüne getirdik. Son alışverişleri yapmak üzere Beyrut Souks’a geldik. Abdel Wahab’a (ki Beyrut’un en meşhur Lübnan yemekleri yapan restoranı) gitmekten vazgeçerek buradaki markette yengeç salatalarına “bir tane daha, son bir tane daha” diyerek çok fena sardırdık. Ama ben hayatımda böyle bir yengeç salatası yemedim, muhteşemdi!
BEYRUT’A GELİP AL MANDALOUN’A GİTMEDEN OLMAZ!
Sıra geldi son vuruşa… Al Mandaloun’da da kalan son kurtlarımızı döktük. Beyrut’ta hala canlı müzik ve eğlence kültürü sürüyor. Bizdeki gibi barlarda ayakta tıkış tıkış, kim üstüme içki dökecek diye bekleyerek dikilmek yok. Özlemişim bu tür eğlenceyi. Arapça, Fransızca, İngilizce şarkılar ve gerçekten inanılmaz performanslarla unutulmaz bir gece geçirdik… Ben de bayağı bir cevher varmış, yani ben bile kendime şaştım…
ZAITUNAY BAY’DE KEYİF
Dönüş günü… Geç keşfimiz nedeniye Four Seasons Oteli önündeki Zaitunay Bay’de keyif yapmak yerine ancak fotoğraf çektirebildik… Hadi konuyu toparlayalım… Ben severim sürprizleri… Hiç akılda yokken bir anda karar verdiğimiz Beyrut seyahatimizden çok memnun kaldık. Herkese öneriyorum. Vize de yok, uçakla da bir buçuk saat… Atlayın, gidin!
BEYRUT HATIRASI
Sanırım Beyrut’a özgü bir şeyler aldığımı düşünüyorsunuz. Bayanlar muhtemelen bir Zuhair Murad ya da bir Elie Saab sahibi olduğumu düşünüyorlar… Ama değil!
Bence sezonun en en en güzel ayakkabısı Yves Saint Laurent’den rengi de, topuğu da, duruşu da mükemmel bir ayakkabı ile çantası “Beyrut Hatıram” oldu. Bir de son gün dayanamayarak Giuseppe Zanotti’nin indiriminden aldığım tabanı yılan derili yine kısacık (!) topuklu ayakkabı ve ona arkadaş yılan derisi bir çanta da Begüm’ün ısrarları sonucu benimle birlikte yurdumuza giriş yaptı…
[nggallery id=1234]