Tuba Lüleci Alaçam Etkinlik ve Müzik Dolu Bir Hayat
TLA Events’in kurucusu ve DJ Tuba Lüleci Alaçam, üniversite eğitimlerinin ardından ilk olarak kurumsal hayata adım atıyor fakat içindeki müzik sevgisiyle tamamen farklı bir alana yöneliyor. Şimdi iki ayrı profesyonel hayatı olan Alaçam, kariyerinde basamakları nasıl tırmandığını MAG Okurlarıyla paylaşıyor.
Öncelikle sizi tanımak adına çocukluğunuz, aileniz, eğitimleriniz ve çalışma alanlarınızdan bahseder misiniz?
İki kardeş olarak, annemiz ve babamızın enerjisi ile yoğun bir sosyal hayat içerisinde, bol aktiviteli ve müzikle büyüdük. ODTÜ Mimarlık Fakültesi Şehir Planlama Bölümü’nden mezun oldum. Kurumsal olarak çalışırken de ODTÜ’de Executive MBA programını tamamladım. Mezuniyet sonrası yine bir ODTÜ’lü olan eşim ile tanıştık ve şimdi bir oğlumuz var.
Mezuniyetin ardından İtalya’da kısa bir dil eğitimi sonrası geleneksel kariyer yollarının peşine düştüm. İlk önce Boyner Holding, Benkar Tüketici Finansmanı, ardından HSBC’de “marketing” üzerine çalıştım. İçimden gelen “kendi işimi yapma isteği” ile bebek ürünleri sektörüne girdim. Hem perakende hem de ithalat-distribütörlük üzerine bir marka kurdum. Getirilen gümrük vergileri düzenlemeleri sebebiyle beş yılın ardından bu sektör ile vedalaşma kararı aldım. O kadar zamanlıydı ki, içimden gelen müzik ve organizasyon yapma baskılarına kendim de dayanamıyor hâle geldiğim bir dönemdi. Şimdi birbirinden ayrı iki profesyonel hayatım var. İlki kurucusu olduğum TLA Events; ikincisi de profesyonel DJ’lik.
Bitirdiğiniz bölümlerden sonra DJ’lik, hayatınıza nasıl girdi, nasıl ilerledi? Bu yolda ne gibi zorluklarla karşılaştınız?
Hatırladığım ilk anılarımda müzik var. O kadar aşıktım ki müziğe, kendimi kaybedercesine dinler, her ritmi ezberler, müzikle yaşardım. Üniversite yıllarında babama “Ben DJ olmak istiyorum.” diye ısrar ettiğim günler dün gibi. Müziğe olan düşkünlüğüm sebebiyle garipsememişti ama yine de “Dur kızım bir, üniversiteyi bitir, sonra bakarsın.” demişti. Tabii üniversite bitti, ardından gelen, sanki zorunluymuş gibi “kurumsal hayat”, bebek sektöründe yoğun çalışma hayatım, eşim ile oğlumuzun hayatıma gelişleri ve ilk yılların yoğunluğu; buna hiçbir zaman imkân varmış gibi hissettirmemişti. O içimdeki müzik çılgınlığı ise hiç durmuyordu, her zaman her yerde gayriresmî DJ olarak müzik listeleri hazırlıyordum. Ufaktan organizasyonlara başladığım ve TLA Events’in temellerini attığım dönemde artık bu tutkumu hayata geçirme kararı aldım. Profesyonel bir eğitim ile, temelimi sağlam oturtmak istiyordum. Bu sebeple tekniğinin ve yaratıcılığının hayranı olduğum Power FM DJ’lerinden Emre Yönter’e ulaştım. Bir buçuk sene boyunca her ay İstanbul’a Power FM’e gidip oradaki ofisinde Emre Yönter’den eğitim aldım. Bir yandan aktif olarak çalmaya da başlamıştım. Power FM’in ulusal televizyon kanalı Power TV’ye seçildim. Pandemi dönemi olan bir buçuk sene boyunca her cumartesi akşamı bir saatlik set ile ekranlardaydım. Ayrıca Mahmut Orhan, Burak Yeter gibi önemli isimlerin de yer aldığı exclusive yayın saatlerinde, Kapadokya ve Pamukkale’de çektiğimiz setlerim de yayımlandı. Bunların neredeyse hepsi şimdi YouTube kanalımda. O günden bugüne Miami ABD, Dubai BAE ve Patmos Yunanistan gibi yurt dışı performanslarımın yanı sıra Türkiye’nin birçok noktasında da çalma şansım oldu.
Zorluklar… Tabii, olmaz mı? En başta DJ’liğin “erkek işi” gibi kabul edildiği bir alanda, yedi sekiz sene önce bir kadın olarak başladığım zaman, hemen beraberinde tepkiler de gelmeye başlamıştı. Hem kendi sosyal çevremden hem de hiç tanımadığım kişilerden gelen bolca reaksiyon ile karşılaştım; ancak, en büyük şansım eşimin ve ailemin benim bu tutkumu desteklemeleri idi.
Eşim her zaman benim yanımda oldu, geleneksel erkek-eş yaklaşımı ile önümü kesmedi, müzik çalarkenki mutluluğumu o kadar iyi okudu ki her zaman bana desteğini hissettirdi. Eminim ki hayallerinin peşinde sırf bu yüzden koşamayan çok fazla kadın var. Yeni başlayan kadın DJ’lerin sosyal medyada negatif yorumlara maruz kaldığını görüyorum ve canım sıkılıyor. Çoğunlukla erkek DJ’ler böyle bir durum yaşamıyorlar.
TLA Events’i kurma fikri nasıl ortaya çıkmıştı? Ne tür etkinlikler yapıyorsunuz?
Oldum olası yeme içme kültürüne, gastronomiye, önolojiye düşkündüm. DJ’liğe ilk adım attığım günlerle eş zamana denk gelir: Bir gün vizyonumu değiştiren bir yeme içme etkinliğine katıldım. Hiç bilmediğim derinliklerin olduğunu keşfettim ve o gün bu bilgileri, yeme içme kültürünün bu çeşitliliklerini başkalarıyla paylaşmaya karar verdim. İşte TLA Events’in kuruluş düşüncesi böyle oluştu. Yeme içme kültürü üzerine deneyimsel etkinlikler düzenlemeye başladım. Bir yandan da önoloji başta olmak üzere eğitimler ve uluslararası sertifikasyonlar aldım. Şu an “WSET 2 in Wines” sertifikasına sahibim ve “WSET 3 in Wines” adayıyım. Yine Edinburgh Whisky Academy Irish Whisky Sertifikası sahibiyim ve İskoç ürünlerin eğitimlerini aldım.
Deneyimsel etkinliklerimiz butik otuz ila otuz beş kişilik yemekli eşleştirme organizasyonları olarak başladı. Derken içerikler genişledi, yeme içme kültürünün deneyimselliğini koruyarak daha büyük sayılarda konuklarla müzikli etkinlikler ve festivallere kadar genişledik. İster butik, ister orta ölçekli, ister büyük katılımlı etkinlikler olsun, hepsinde hedefimiz yeme içme kültürü üzerine bilmediklerimizi öğrenmek, yeni deneyimler yaşamak, bambaşka dünyaları keşfetmek. TLA Events olarak yıllar içerisinde, ortak zevkleri taşıyan ve büyüyen sayılardaki konuklarımız ile yepyeni maceralara çıkmak, farklı içerikler deneyimlemek, her etkinlikte hep beraberce heyecanlanmak bizi çok mutlu ediyor.
Gerçekleştirdiğiniz bazı etkinliklerde hem DJ setinin arkasına geçip hem de ev sahipliği yapmak zor olmuyor mu? Bu tempoya nasıl dayanıyorsunuz?
Tüm etkinliklerimizin içeriği farklı oluyor. Örneğin; butik yemek eşleştirmeli özel gecelerimizde, ardından gelen bir DJ performansım olmuyor; ama bazı büyük etkinliklerimizde aynen dediğiniz gibi, hem etkinliği düzenliyor, ev sahipliği yapıyorum hem de ardından DJ kabinine geçiyorum. Bu tip özel etkinliklerimizin gerçekten temposu çok yüksek oluyor. O zaman çok iyi bir ev sahibi ekiple, iyi bir planlama ve organizasyon ile bütün etkinliği tamamlamak mümkün oluyor. Genelde tercihim ilk bir buçuk iki saat boyunca tüm konuklarımla ilgilenmek, keyifli sohbetlere eşlik etmek ve bir yandan da organizasyon akışını oturtmak oluyor. İki saatin ardından artık kabine geçiyorum ve hep beraber eğlenmeye devam ediyoruz. Tempoya dayanma kısmı sanırım çok sevdiğim işi yapma şansına erişmiş olmamdan kaynaklanıyor. Bir de günler yirmi dört saat olmasa daha iyi olacak!
Yaptığınız en unutulmaz organizasyon hangisiydi sizin için?
Düşünüyorum da her organizasyonumun bir unutulmazı var benim için. Türkiye’nin en değerli yeme içme kültürü yazarlarını, mentorlarını, sektörün duayenlerini TLA Events konuklarıyla buluşturduğumuz her etkinlik muhakkak yeni bir deneyim ve bilgi ile geliyor. Kaçıncı defa dinlediğim bir mentordan her seferinde yepyeni bir bilgi öğreniyorum. Konuklarımız ile olan etkileşimlerim benim için unutulmaz. Her etkinlikte kolektif olarak yaşadığımız deneyimler, duygular, keyifler bizi ortak zevkleri olan ve sürekli büyüyen bir aile haline getirdi. Örneğin; “Aperitif Time” etkinliklerimizdeki yüksek enerji tarifsiz. 2025 için çalışmakta olduğumuz yeni içerikler de beni şimdiden çok heyecanlandırıyor.