Sürdürülebilir Mimaride Tekniknokta Mimarlık
Hem yurt dışında hem yurt içinde önemli projelere imza atarak sürdürülebilir mimaride isimlerini duyuran Tekniknokta Mimarlık kurucu ortakları Lütfiye Reşat ve Nadiye Saka, geçmiş projelerinden bahsederek tasarım çizgilerini aktarıyor…
Öncelikle kendinizden ve Tekniknokta’dan bahseder misiniz?
Biz Londra’da doğup on yaşından sonra Kıbrıs’ta büyüyen iki kız kardeşiz. 2000 yılından bu yana İstanbul’daki çeşitli firmalarda mesleğimizi yaparak kendimizi geliştirdik. 2007 yılında ise kendi markamız olan Tekniknokta Mimarlık firmasını kurduk. Hem yurt içinde hem yurt dışında mimari ve iç mimari projelere imza attık.
Tekniknokta Mimarlık çizgisini ve imzasını her projede hissetmek mümkündür, çünkü biz mimarlık ve iç mimarlığın ayrılmaz bir bütün olduğuna inanıyor ve projelerimizi bu ölçekte ele alıyoruz.
Yurt içi ve yurt dışı olarak faaliyet gösteriyorsunuz. Bu tanınırlığı ve başarınızı elde ederken nasıl bir yol izlediniz?
Tekniknokta Mimarlık olarak bugüne kadar Türkiye başta olmak üzere, Londra, Berlin, Duisburg, Mısır ve Kıbrıs gibi ulusal ve uluslararası ölçeklerde mimarlık, şehir planlama, peyzaj mimari ve iç mimarlık alanlarındaki projelerde görev aldık. Biz kullanıcıların ve yatırımcıların ihtiyaçlarını karşılayan, çevre ile uyumlu, yaşanılabilir, fonksiyonel çözümler üreterek mimari ve iç mimariyi doğru noktada buluşturmaya çalışıyoruz. Hedefimiz; sürdürülebilir, ihtiyaçları tam anlamıyla karşılayan, mimari alandaki trendleri takip eden, süreklilik ve farklılık yaratma felsefesi ile yaşam alanlarına özgün dokunuşlar, akılda kalıcı ergonomik alanlar yaratmak oldu.
Sürdürülebilir mimarı konusunda nasıl çalışmalar yapmaktasınız? Projelerinizden örnekler verir misiniz?
İnşaat sektörü, küresel enerji kaynaklarının %35’inden fazlasını harcıyor. Ayrıca CO2 emisyonlarının yaklaşık %40’ını oluşturuyor. Şu an bu rakamlar sürdürülebilirlikle ilgili artan farkındalık nedeniyle düşmüş olsa da, daha alınacak çok yol bulunuyor. Artık, bir yapının formunu ve görünümünü tasarlamak tek bir süreçle bitmiyor. Altyapı oluşturmak, kullanılacak malzemeleri belirlemek ve kontrollü donanımlar kurmak da yapısal sürecin içerisinde yer alıyor. Sürdürülebilir mimari olarak kabul edilebilmesi için bir binanın formu, işlevi ve çevresindeki habitat ile etkileşimleri arasında hassas bir denge kurulması gerekiyor. İster yeni ister eski binalarda olsun, sürdürülebilir yapının belirli özellikleri ve beraberinde getirdiği çevresel, ekonomik ve sosyal birçok fayda bulunuyor. Dolayısıyla biz de projelerimizde akıllı tasarımlar ile sürdürülür mimari çözümler çerçevesinde sonuçlar üreterek tasarımlar yapıyoruz. Örneğin; 2017 yılında Turkcell’in, KKTCell için açtığı yarışma projesinde biz de sürdürülür bir tasarım yapmıştık. Güneş panelleri, doğal ısıtma, soğutma ve havalandırma, elektrik üretimi sistemleri gibi yenilenebilir enerji kaynaklarını kullandık. Binalara, en az tükettikleri kadar enerji ürettirmeye çalıştık. Yapılarda yağmur suyu toplama ve o suyu geri dönüştürme gibi su tasarrufu sistemleri ve çözümleri geliştirdik. Dolayısı ile bina formu, doğanın bize verdikleri ile şekillenmiş, Kıbrıs iklim ve koşullarına entegre halde gelmiş oldu.
Tasarımlarınızda modernlik ve ileri görüşlülük öne çıkıyor. Bir projeye nasıl hazırlanıyorsunuz? İlham aldığınız noktalar var mı?
Biz dünya mimarisinde trendlerin değişimini takip edip, genel olarak bir akımla bağlayıp, son noktada da kullanıcıların kişisel ihtiyaç ve psikolojileri ile harmanlayarak projelerimizi tasarlıyoruz.
Geçmiş projelerinizden biraz bahseder misiniz?
2021-2022 arasındaki, tasarımı henüz tamamlanan güncel projelerimizden bahsetmek isteriz.
Duisburg Cemevi ve Kültür Parkı: Toplamda yaklaşık dokuz bin iki yüz metrekare alana kurulu, Hacı Bektaş-ı Veli kültürü yansıtılan projede; mimarisi ve peyzaj alanına kurulacak olan tema parkı ile muadilleri arasından sıyrılarak örnek teşkil edecek bir yapı hedeflendi. Gençlik kulüpleri ve kreşi, seminer ve çok amaçlı salonlarıyla şehrin tüm sakinlerini kucaklayacak gerçek bir kültür merkezi. Tema parkın yaklaşık %65’i yeşil alandan oluşuyor. Yürüyüş yolları, dinlenme ve toplanma alanlarının bulunduğu tema parkı, çeşitli açık hava aktivitelerine de ev sahipliği yapabilecek şekilde tasarlandı. Peyzaj öğeleri, yansıma havuzları ve yoğun yeşil alanlar sayesinde şehre keyifli, huzurlu bir alan sağlanması amaçlandı. Bina içerisinde çeşitli sanatsal öğelerle Alevi, Bektaşi kültürünün değerleri sembolize edildi. Zemin katta bulunan altı yüz altmış metrekare yemek salonu, maksimum kapasiteyle dört yüz elli kişiyi tek seferde ağırlayabiliyor. İkinci katta bulunan cem salonu beş yüz metrekare olup, aynı anda yaklaşık üç yüz kişinin kullanabileceği bir mekân. Çatı örtüsünde, tasarlanan kubbe sayesinde gün ışığından maksimum seviyede faydalanılabiliyor.
Berlin Loft: Berlin’de bulunan tarihî yapı, Harley Davidson’ın ilk üretim atölyesi olarak kullanılıyordu. Bu tarihî yapının restore edilip yaşam alanlarına dönüştürülmesi projesi, Tekniknokta Mimarlık tarafından tasarlandı. İki cephesi de yola çok yakın olan binanın Alman normlarına bağlı tasarlanması, kentsel doku bütünlüğü, iç ve dış ergonomik yapısı, ışık hesabı, tarihî dokuyu koruyarak cephe restorasyonu ve benzeri tüm çözümler, belli kriterlere göre planlandı. Alman vatandaşlarının kültürel ve sosyolojik yapı ve alışkanlıkları göz önünde bulundurularak mimari ve iç mimari çözümler üretildi. Projede 1+1, 2+1, 3+1 lüks, trendi yansıtan loft alanlar bulunuyor.
İstanbul’da Düşler Vadisi Riva: Galatasaray arazisi üzerinde Emlak Konut GYO ve Yılmaz İnşaat & FBA Yapı tarafından inşa edilen, sürdürülebilir ekolojik bir projedir. Baraka Mimarlık tarafından tasarlanan proje, villa konseptinden oluşuyor. Biz de bu villalardan birkaçına iç mimari konseptler geliştirdik. Yine sürdürülebilir bir projenin iç detaylarını çözmek, bizim için keyifli bir süreç oluşturdu.