Özge Banu Öztürk Kaliteli Yaşam Felsefesi ve Antiaging
Uzman Dermatolog Özge Banu Öztürk, seri olarak ilerleyeceği yazısının ilk bölümü olan “kaliteli yaşam felsefesi” ve “antiaging” konularına değinerek hücrelerin yaşlanmasından ve sonraki nesillere aktarılmasından bahsediyor.
Hayat, ilk derin nefesi almak ile son kez vermek arasında, geri dönüşümsüz (bildiğimiz kadarıyla) akıp giden zaman… Hayat tüm yaşam formları için belirsiz, dalgalı, yükseliş ve düşüşler ile seyreden, içinde yaralar, iyileşmeler, kahkahalar, hıçkırıklar ve bazen de sessizlikler barındıran bir döngü. Doğarız ve ölürüz. Arasına da hayat diyoruz. Bu basit tanım bile, “güzel, anlamlı, dolu dolu yaşamak” felsefesinin olması gerekliliğini düşündürüyor. Özellikle muhakeme yapabilen tek (bildiğimiz) varlık olan insanoğlu için yaşam kaliteli, anlamlı; yaşamanın da felsefesini anlatan bir başucu kılavuzu olmalı değil mi?
Organizma açısından bakıldığında da hayat, üretim ve yıkım arası sınırlı bir zamandır, tekrarlayan rutin faaliyetler sonucu devamlı enerji üretilir, yapısal madde üretimi sırasında atık ürünler açığa çıkar, bu atıklar devamlı eş zamanlı temizlenir. Atık toksinler temizlenemez ise birikir ve hücre yıkımını başlatır. Bir hücrenin yaşam tanımı, alınan organik maddelerin başka bir organik maddeye dönüşümü sırasında enerji üretmektir. Yaşam, bir robot gibi, hücresel düzeyde, her anında, döngüsel işlevselliği barındırır. Biz gözlerimizle etrafımızı tararken, konuşurken, yemek yerken, uyurken, her bir hücremiz emir eri gibi farklı uyarılara koşullanmış yanıtlar vererek tıkır tıkır çalışıyordur ve üretiyordur…
Biriken atıklar hücrelerde, hücrelerarası dokularda, organlarda temizlenemez ve enerji açığa çıkartan son ürünü üretemez hale gelince de biriken toksinlere yenilir, önce hücresel düzeyde olmak üzere kontrollü ölüm yoluna gidilir. Bu apoptozis denilen yol, DNA’da kodlanmıştır. Ölümü seçmiş hücreler arttıkça dokular iyice kirlenir, organlar işlevselliğini yitirir ve bedende o son nefes verilir, ölüm olur.
Bu açıdan bütüne bakıldığında her yaşam formu, bir şeyi üretmek için görevli yaşar. Dolayısıyla bu işlevselliğin de bir felsefesi olmalıdır. Nasıl daha üretken, enerjik, kaliteli bir yaşam süreriz? Bu sınırlı, sorumlu hayatımız süresince üretim şeklimiz, engeller, yanlış veya güzel üretimler, yani her süreç bedenimizde (otonom sinir sistemi tarafından beynimizde) kaydedilir ve bu kayıtlarımız tüm hücrelerimizde DNA’ya işlenir, gelecek nesillere aktarılır. Nitekim, bize de atalarımızın kayıtları aktarılmıştır…
Bizler bireysel olarak bunu fark etmeli ve artık bu felsefeye, kaliteli sağlıklı yaşama felsefesine odaklanmalıyız. Mutlu ve üretken; hatta geçmiş kötü kayıtları, hasarları iyiye dönüştürerek yaşamalıyız ki gelecek nesiller bu bilinç dışı aktarılan bilgi ile daha mutlu ve üretken olsunlar, gelişsinler, yükselsinler.
Antiaging Yolunda
Antiaging bir tutkudur. Ölümsüz olma hayalinden, insanın tanrıya imrenme duygusundan beslenir. Biraz da kıskançlık vardır. Hep genç, sağlıklı ve güzel, sonsuz, zamansız olma arzusu tıpkı kozmos gibi, Yaradan gibi. Oysa insanoğlu bilir ki, kodlarında seçilmiş ölüm (apoptozis) vardır. O halde yaşlanma süreci, bize ayrılan zaman diliminde, bazı tercihlerle, çalışarak, üreterek yavaşlatılabilir mi? Evet. Bilinçli olarak antiaging yani yaşlanma karşıtı bir yaşam tarzı seçilebilir. Bu yolla hastalıksız, ilaçsız, keyifli bir ömür sürdürülebilir.
Bundan sonraki yazılarımda yaşlanmayı nasıl yavaşlatabiliriz, bedenimizde kaydedilmiş olumsuz kayıtları nasıl silebiliriz, bedenimizi toksinlerden nasıl arındırırız, ruhumuzu nasıl canlı tutarız, bilinçli olarak gelecek nesillere aktaracağımız olumlu kayıtlarımızı nasıl oluşturabiliriz, iç disiplinimizi nasıl geliştirebiliriz, bunları konuşacağız. Herkese keyifli bir yaz tatili diliyorum. Tabii ki yaşlanma sürecini hızlandıran güneş faktörünü unutmadan, yanmadan, bronzlaşmadan, bilinçli olarak güneşten korunmayı seçerek, sevgiyle kalın.