© Copyright 2018 Mag Medya
Başa Dön

Mardin’den New York’a, Mankenlikten Yoga Öğretmenliğine

Mardin’den New York’a, Mankenlikten Yoga Öğretmenliğine

Gözlerinizi kapatın… Çam ve sandal ağaçlarının arasında, papatya ve yasemin kokuları içinde, şehrin gürültüsünden uzakta ruhunuzu dinlendireceğiniz, kendinizi yenileyeceğiniz, süper pozitif bir ortamdasınız! Burası; Türkiye’nin Himayaları Toroslar’dan doğan, Dim Çayı’nı kuş bakışı gören, bol oksijenli bir ortam… Yogibaba Adnan Çabuk’un sevgi dolu arınma kampı…
Mardin’den New York’a, Rishikesh’ten İstanbul’a, hippilikten mankenliğe, dansçılıktan yoga öğretmenliğine uzanan sevgi dolu ve enteresan bir yaşam öyküsüne sahip Adnan Çabuk bu ay konuğumuz…

Sevgili hocam; Türkiye’de yoga yapıp da sizi bilmeyen yoktur.  Ben de sizi yaklaşık on senedir tanıyorum. Öncelikle yogaya nasıl başladınız?
Adnan Çabuk: 80’lerde New York’ta yaşadığım sıralar YMCA’de aerobik hocalığı ve aynı zamanda Tai Chi yapıyordum.  Bir gün dizlerim ağrımaya başladı ve hocama sorduğumda aerobikte her gün dört saat zıplamaktan dolayı olabileceğini söylediğinde, dizim incinmeden evvel bu olasılıktan bahsetmediği için ona kızmıştım. O güne kadar dört yıl boyunca aerobik yapmıştım. Kendime; bugünden itibaren bu aerobik çalışmalarımı bırakıp içimdeki sesi dinleyerek bundan sonra yoga yapacağımı söylemiş ve New York’ta Portorikolu bir bayanla ilk yoga çalışmalarıma başlamıştım.  Bir müddet sonra yogayı öğretmeye başlamıştım. Fakat yoganın, sadece esnek hareketlerden ibaret olmadığını hatta kolaylıkla başkalarına zarar verebileceğimi fark ettim. Mesuliyet duygusuyla konuyu temelinden öğrenerek, öğretmenin etik olacağı fikriyle Hindistan’a gittim. Eğitmenlik sertifika kursu aldığım Swami Sivananda Ashramı’nda kalarak ve her yıl Hindistan’da birkaç ay hatta bazen de altı ay kalarak konuya hakim olabilmek için gerçek yoga üstatlarıyla eğitimlerime devam ettim. Bu, konunun çok yüzeysel görünüşü idi. Yani dizlerimi incittiğim için yogaya başladım dedim ya… Asıl sebep; insanın hayat merdivenlerinde çıkarken üzerinde bulunduğu basamakta sağlam durmayı başarması sonucu diğer basamağa geçebilmesidir. İlki başarıyla aşılınca ikinci basamak insanın önüne serilir ve her yeni basamakta da kendisine sunulan deneyimleri yaşayıp dersini aldıkça insan ilerler, sürekli gelişir. Biz hayat boyu kendimizi geliştirecek sahneler yaşar, üzülür, sevinir, heyecanlanır ve böyle böyle derslerimizi alarak yolumuza devam ederiz. O an içinde bulunduğumuz sahnedeki rolümüzü en iyi şekilde tamamlamadan “Rejisör” bize daha iyi rol vermez ve hatta o sahnede başarısız isek daha küçük bir rol bize sunulur ve oradan devam etmek durumunda kalırız.

Sizin çok ilginç ve farklı bir yaşam hikayeniz var. Bu hayatta denemediğiniz hiçbir şey yok galiba…
A.Ç: Denemediğim bir kaç şey var tabi ama şöyle söyleyeyim;  çok arzulayıp da denemediğim fazla bir şey yok.  Mesela bir ara dünyada en çok görmek istediğim ve önemli bulduğum ülkelerin hepsini gördüm ve bir kısmında da senelerce yaşadım. Arkadaşlarım bana modern Marco Polo veya Evliya Çelebi derlerdi çünkü benim bu seyahatlerim turistik olmaktan çok, sırtımda bir çanta ile yeni yaşam şekilleri, felsefeleri ve bilgi için yaptığım gözlem seyahatleriydi. Tabi bu hayat serüveni sadece hareket halinde olan gezi deneyimleri değildi. Aynı zamanda yaşadığım her an ve yerde olaylar karşısında deneyimlemeye cesaret ettiğim atılganlık hareketleri, gayretleriydi. Bu heyecanla aldığım risklerin sentezlerinde yaşananlarla sahneyi mümkün olduğunca sukunetle terk edebilme becerisi ve nasipler sayesinde oldu.

Bu yaşam öykünüzü, tatlı tatlı okunan keyifli kitabınız “Sessizliği Bozmadan – Mezopotamyalı Yoginin Yaşam Serüveni”nde otobiyografi olarak düzenlemişsiniz. Bundan bahseder misiniz?

A.Ç: Bu yaşam serüvenini; okuyucuya sunmak topluma bir yarar getirir, keyif verir düşüncesi ile oldu. Bilhassa yaşam şeklinden dolayı beni ısrarla teşvik eden dostlarımın büyük rolü var. Çok emek ve zaman vererek kitabı yedi senede hazırladım. Bazen gerçekten bu kadar emeğe değer mi diye düşündüğüm oldu. Fakat daha sonra okuyuculardan duyduğum memnuniyeti ve aldıkları hazzı görünce; birkaç insanı düşündürmüş, heyecanlandırmış ve güldürmüş olması bile “İyi ki yazıldı ve bütün emeklere değdi.” dedirtti. Bu kitapta mümkün olduğunca egomu geri plana atarak herhangi bir insanın yaşamı olarak sunmaya çalıştım. Çünkü gerçekten o kişinin ben olmasından ziyade bir kişinin başından bu kadar çok, renkli, tehlikeli ve heyecanlı olayın geçmiş olması ve buna rağmen sahneyi temiz terk etmenin mümkün olduğunu göstermesi bakımından önemlidir. Ayrıca bir insanın nereden nereye varabileceği konusunda açık ve aydınlatıcı bir dille sohbet şeklinde yazıldı. Böylece kolay okunur bir kitap oldu. Ben bu kitabın bütün gençler tarafından okunmasını tavsiye ediyorum. Herkesin okuyacağı bir kitaptır.

Siz her zaman çok güler yüzlü, neşeli, hakikaten insana sevgi yaşatan bir kişisiniz. Bildiğim kadarıyla sizin öğretmeniniz de size “Ananda” ismini bu yüzden vermiş. Bunu paylaşmak ister misiniz?

A.Ç: Eğer bu böyle ise ne mutlu, daha fazlasını isteyemem zaten. Güney Hindistan’da Swami Sivananda Ashramı’nda eğitim aldığım sırada; her talebenin günlük olarak gerçekleştirdiği karşılıksız hizmet, programın bir parçası idi. Buna “Seva Karma Yoga” deniyor.  İşte bana da orada ilk hafta postacılık vazifesi verilmişti; günlük gelen talebe mektuplarını dağıtacaktım. Bir kısmı Hintli, çoğu yabancıdan oluşan yüz yetmiş beş talebeydik. Tomarla mektup geliyordu ve postacı direkt bana getiriyordu. Ben de o mektupları kucaklayıp geniş yoga salonunda “Annenizden, babanızdan, ailenizden, sevgilinizden, arkadaşlarınızdan gelen mektuplarınızı alın!” diye yüksek sesle anons eder ve bütün mektupları salonda geniş bir alana yayılacak şekilde fırlatırdım. Tabi ki bir kaos yaşanır ve herkes üst üste mektuplarını ararken yaşanan sahne, komik ve eğlendirici olurdu. Bunu gören hocalarım sistemimi beğenmiş ve kampın sonuna kadar her hafta o işi sadece bana vermişti. Oysa herkes her hafta yeni bir iş paylaşımı yapardı. Milleti neşelendirdiğim için hocam; diploma töreninde bana “Yüksek Mutluluk” anlamına gelen ve ismim “Adnan”a da benzeyen “Ananda” adını takmıştı, hatta diplomama da öyle geçmişti. Yani mutluluk veren anlamında…

Ülkemizin ve dünyamızın geçirdiği bu zorlu günlerde yoganın tüm insanlığa çok faydalı olacağını düşünüyorum. Kısaca yoga nedir ve yararları nedir, anlatır mısınız?

A.Ç: Gerçekten de yoganın insanlığa yararı çok büyüktür ve doğru anlaşıldığı takdirde de daha da yararlı olabilecektir. Bütün insanlar yoga yapabilse, yani ilkokuldan başlayarak öğretilse dünyada savaş olmaz. Çünkü yoganın evrensel birlik felsefesi; tüm dinleri ve insanları kardeş olarak kapsar. Doğadaki hayvan, bitki ve her şeyi; evrende bildiğimiz-bilmediğimiz her varlığı bir bütünün parçaları, bir vücudun organları, hücreleri olarak gördüğünden ayrımcılığa imkan tanımaz. İnsan egosu tarafından uydurulmuş; bir insanın diğer insana üstünlüğü, bir dinin diğer dine üstünlüğü gibi gerçek olmayan düşünce ve tavırlara yer vermediğinden insanlık huzuru ve dünya sulhu için umut vericidir. Toplumda bazıları yogayı spor olarak görür. Elbette sporun, fiziksel bedenimiz üzerine olumlu etkisi çok büyüktür. Ancak zihin ve ruha etkisi aynı oranda değildir. Yogada ise bu üçünün yani beden, zihin ve ruhun hep birlikte uyum ve ahenk içinde etkilenmesi söz konusudur. Yoga egzersizleri bilhassa derin nefes çalışmaları, doğru beslenme bilgileri ile desteklenerek vücut üzerinde spordan çok daha etkili ve yararlı olmaktadır. Yogada önemli olan zihni ve beş duyu organını kontrol ederek ruhsal gelişme sağlamaktır. Yoga; birlik, bütünlük demektir. Onun içindir ki yoga yapan kişi; herhangi bir din, inanç veya benzeri ayırım yapmaksızın daha genç, dinamik, şuurlu ve bilinçli yaşamaya başlar. Vücut üzerindeki holistik etkisinden dolayı hastalanma olasılığı azalır. Hastalandığı takdirde daha çabuk iyileşir. Bilhassa sinir sistemi üzerindeki olumlu etkisi ile stresin düşmanıdır ve panik atak, kalp gibi hastalıklara karşı koruyucu etkisi vardır.  Her derde devadır diyebiliriz. Çünkü yoga felsefesinin ana hedefi kişinin korku, ego, kızgınlık, nefret ve kıskançlık gibi duygularının yerine pozitif bakış açısı geliştirmektir. Kişinin evrenle olan bütünlüğünü fark etmesini sağlar.

Yogaya yeni başlamayı düşünen ve bu konuda aklında soru işareti olanlara önerileriniz nelerdir?

A.Ç: Yogaya yeni başlayan birinin ilk önce bir yoga kitabı alıp okumasını tavsiye ediyorum. Bilhassa Swami Sivananda’nın yoga kitabı kolay anlaşılır. Daha sonra da kendisine güven veren ve sistemi öğretecek hocayı; belki birkaç hocadan ders aldıktan sonra belirleyerek çalışmalarını öneririm. Hoca yoksa, kitaptan yavaş yavaş yapabildiklerini yapmalı ve çok sabırlı davranmalılar. Doğru zamanda, kişinin önüne doğru hoca çıkacaktır. En tanınmış hoca dahi herkes için en iyi hoca olmayabilir.

Sizin Nişantaşı’nda bir yoga merkeziniz var ve bir kaç senedir de Alanya’da yeni bir arınma kampı kurdunuz. Bu güzel yerleri anlatabilir misiniz?

A.Ç: Nişantaşı’ndaki merkezimizde ben ve eşim yoga dersleri vermekteyiz. Ben bilindiği gibi “Spiritüel Klasik Yoga” yani yoganın bütün bölümlerini ihtiva eden yoga sistemini bizimle yorumlamak isteyen arkadaşlarla beraber zamanımızı paylaşıyorum.  Eşim de “Klasik Yoga”nın yanında ayrıca kendi eseri olarak geliştirdiği “Güzellik, Gençlik ve Yüz Yogası”nı öğretmektedir. Yaz aylarında da Alanya Toroslar’da kurmuş olduğumuz Yoga Ashramımız’da misafirlerimize yoga sistemi içinde “Yoga Arınma Programımız”la doğal yöntemle vücutlarında birikmiş olan toksinlerden arındırarak sağlıklarına katkıda bulunmaya çalışıyor ve bildiklerimizi paylaşıyoruz. Bu kampımız sadece daha evvel yoga yapanlar için değil, hiç yoga yapmamış olanlar için de uygundur. Kişi burada toksinlerinden arınmanın yanı sıra yoga felsefesini, doğru beslenmeyi ve döndükten sonra bu sağlıklı yaşam sistemini kendi kendine yapacak bilgi ve deneyime sahip oluyor.

Eşinizin uyguladığı “Güzellik Yogası”ndan bahseder misiniz? Sanırım bayanların bir hayli ilgisini çekecektir…
A.Ç: Eşim, Madam Lourdes’in “Güzellik Yogası” çalışmaları, yoganın prensipleriyle birlikte yüz egzersizleri ile ameliyatsız yüz gençliğini temin eden kırışıklık ve sarkmalara karşı başarılı bir yöntemdir. Bu kolay bir yöntem olmakla birlikte kişinin bu egzersizlere günde on beş dakikasını ayırmasını gerektirir. Ayrıca Madam Lourdes’in “Güzellik, Gençlik ve Yüz Yogası” hakkında bir kitabı, kitapçılarda satılmaktadır. Kaknus yayınlarından temin edilebilir. Madam Lourdes yeni başlayan kişilere yüz tipleri ve fiziksel yapılarına göre kişiye özel hareket öğreterek uygulamaktadır.

Son olarak şunu sormak istiyorum; farklı şehirlerde de farklı çalışmalarınız olabiliyor, değil mi?

A.Ç: Evet. Yeterli ilgi olduğu takdirde başka şehirlerde guruplara veya firma çalışanlarına veya özel olarak şahıslara workshop’lar yapıyor ve yararlı olmaya çalışıyoruz. Dileğimiz çalışmalarımızın bütün evrene hayırlar getirmesi ve insanlığın yüksek şuura ulaşması ve dünyamızın daha huzurlu, sağlıklı yaşanan imkanlara sahip olmasıdır. Aydınlık içinde kalınız.

Bize vakit ayırdığınız için çok teşekkürler, sevgiler…

Röportaj: Beril ÇAVUŞOĞLU
{gallery}roportaj/020709adnancabuk{/gallery}

Yazar Hakkında /

Yazarımız hakkında kısa özgeçmişi çok yakında sayfamızda olacaktır.

Yorum Bırakın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.