Kırkıncı Sanat Yılında Erol Evgin
Kırkıncı sanat yılını dolduran, kırk yıl içinde pek çok başarıya imza atmış olan Erol Evgin, “Kırk Yıl Kırk Şarkı” isimli konser DVD’si ile üç saate yakın bir şov sunuyor adeta…
Yılların eskimeyen yüzü, güçlü yorumcu, örnek baba, başarılı mimar, oyuncu, sunucu… O’na ne derseniz diyin, Evgin yaptığı her işi hakkını vererek yapan ve Türkiye’de gönüllere taht kurmuş bir isim. İşte biz de “hep böyle kal”masını dilediğimiz bu özel isimle MAG’a özel çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik…
“Hep Böyle Kal” konser DVD’sini çıkardınız. Bu fikir nasıl oluştu? Biraz yeni çıkan DVD’den bahseder misiniz?
Geçtiğimiz yaz Mustafa Oğuz Most Prodüksiyon’un sahibi yirminci yılını kutluyordu benim de menajerimdi, otuz yıllık da dostumdur aynı zamanda. O Erol Evgin “Hep Böyle Kal” diye bir konserle İstanbul Açıkhava Tiyatrosu’nda böyle bir şey yapalım dedi. Hoşuma gitti benim de. Müzikte de benim kırkıncı yılım ve bu konseri gerçekleştirdik. Bir arşiv bandı olsun diye görsel olarak da çektik. Çok güzel bir konser oldu. Enerjisi çok yüksek bir konserdi. Onun için onu DVD olarak çıkarmaya karar verdik. Çok da iyi gidiyor satışları. İyi ki yapmışım diye düşünüyorum. Türlü şakalar, şarkılar, anekdotlar, hikayeler, kırk yıl içinde yaşadıklarım, taklitler falan… Çok güzel üç saate yakın, “Kırk Yıl Kırk Şarkı” adını taşıyan bir DVD oldu.
40. Sanat yılınız bu sene… Çizginizi hiç bozmadan kırk yılı devirmek nasıl bir duygu?
Evet, bu yıl kırkıncı sanat yılım. Çizgimi hiç bozmadığımı söylüyorsun, teşekkür ederim buna. Belli bir dünya görüşüne sahip olmak, bir alt yapısı olması insanın ve tabi ki eğitimli olmak, paranın değil, başarının, iyi müzik yapmanın peşinden koşmak başarılı bir kırk yılı devirmiş olmamın özeti…
“İşte Öyle Bir şey”, “Sevdan Olmasa”, “Bir de Bana Sor”, “Etme Eyleme”, “Söyle Canım”, “Deli Divane”, “Hep Böyle Kal”, hiç eskimeyen, yıllardır insanların dillerinden düşmeyen parçalarınız. Ardan yıllar geçti ama hala aynı zevkle dinleniyor. Bugün ise Türk pop müziğinde çıkan parçalar çok kısa ömürlü oluyor. Siz Türk pop müziğinin bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?
Evet, bugün pop müziğinde çıkan şarkılar gerçekten çok kısa ömürlü. Çünkü dönemlerin ruhları vardır. Bizim yetmişli yılların ortasında çıkardığımız şarkılar, yetmişli yılların ruhunu yansıtıyordu. O yetmişli yılların ruhu da şu idi: İnsanlar ilişkilerinde, dostluklarında uzun süreli ilişkiler kuruyorlardı. Elbiseler, eşyalar, otomobiller… Aslında her şey daha uzun solukluydu. Şimdi 2000’li yılların ruhu daha çok tüketmek üzerine, bilgisayarlar, arabalar, giysiler her şey çok çabuk tüketiliyor. Şarkılar da bunu yansıtıyor. Günümüz şarkıları böyle mevsimlik, yazlık, “yaza damgasını vuran” diye anılıyor. Biz yetmişli yıllarda daha uzun soluklu dinlenen şarkılar yapıyorduk. Birer çınar oldular, pop klasikleri oldular. Pop klasiği çok önemli bir tanımdır. Avrupa’da Amerika’da vardır. Onların pop müziği daha eski. Bizde de otuz kırk yıl içinde popun klasikleri oluştu.
Beğenerek takip ettiğiniz yeni yetenekler var mı?
Var. Çok var. Çok değerli, yeni gençler var. Benim oğlum da onlar biri; Murat Evgin. Hepsini büyük bir zevk ve beğeni ile izliyorum. Onlara bir tavsiyem; iyi müzik yapmanın ve başarılı olmanın peşinde koşsunlar. Ünün ve paranın peşinde koşmasınlar. Ün ve para bu dediklerimi yaparsanız zaten sizi buluyor.
Yüzü aşkın sanat ödülü sahibi bir sanatçı olarak bu başarınızı neye borçlu olduğunuzu düşünüyorsunuz?
İyi müzik ile inandığım şeyi yapmaya çalıştım. Hep beni yansıtan, içime sinen işleri yapmaya çalıştım. Öyle olunca da zaten doğru bir dünya duruşunuz oluyor ve başarı geliyor. Çok çalışmak, asla şımarmamak lazım. O sonsuz bir denizdir yani uçsuz bucaksız okyanustur müzik. Sanatlar arasında ilişki kurmak lazım. Diğer sanat dalları ile yakınlaşmak lazım. Müzikallerde oynadım, televizyon, radyo, birçok işi bir arada yaptım. Resim yapıyorum, mimarım. Sanatların hepsi kardeştir ve bütün sanatlar yaşama sanatına hizmet eder. Bütün sanat dallarının içi içe olduğu bir ortamda sanatçının yeşermesi lazım.
Tüm bunların yanı sıra mimarsınız. Eşiniz de öyle… Mimarlık hala aktif olarak yaptığınız bir iş mi?
Son krizden sonra mimarlık yapmayı bıraktım. Kriz teğet geçmedi inşaat sektörüne. Son krizden sonra ben düşünme fırsatı buldum ve Erol Evgin ismine hak ettiğini zannettiğim bir olgunluk dönemini yaşatmak için eski albümleri yeniden çıkardım, bu dvdyi çıkardım. Murat Evgin’in albümlerini yapıyoruz bizim prodüksiyon şirketimizde. Artık mimarlığı yirmi yıl kadar yaptım şimdi yapmıyorum.
Son projeniz “Bir Şarkısın Sen”de bir baba sıcaklığı ile yaklaştığınız çocuklarla harika diyaloglar kurdunuz ve bu izleyiciye de yansıdı. Projenin başarısını buna bağlayabilir miyiz? Samimiyete, içtenliğe…
Evet, o çocuklar hakikaten Türkiye’nin dört bir yanından gelmiş. Mucize sesli, çok yetenekli çocuklar. Türkiye’nin geleceği için benim içim umutla doluyor o çocukları gördüğüm zaman. Onlar müzik yapıyorlar ama Türkiye’de her branşta aynı derecede yetenekli gençler yetişecek demektir bu. Politikada, medyada, tıpta, basında… Demek ki ülkemizin geleceği çok parlak olacak. O projenin başarısı geçmiş elli yılın en güzel şarkılarını gelecek nesillerin söylemesi.
Geçmişle gelecek arasında ışıklı köprüler kurması. Bizim de katkımız oluyordur herhalde. Ben de orada bir master of ceremonies (seromoni lideri/orkestra şefi) gibi, geçmiş elli yıl da benim müzikte tanıklık ettiğim yıllardır. Onlarla ilgili anılarımı, söz yazarlarını, bestecileri anlatıyorum.
Gelecek projeleriniz arasında neler var?
Bir albüm hazırlıyorum ben. Herhalde sonbahara yetişir diye düşünüyorum. Yepyeni şarkılardan oluşan bir albüm. Benim bestelerim var, oğlum Murat Evgin’in besteleri var. Selma Çuhacı’nın sözleri var. Onun hazırlıkları içindeyiz.
MAG Okurları için ne söylemek istersiniz?
MAG Dergisini takip ediyorum. Dün de bu sayıyı almıştım. Çok güzel, hoş bir sunum, pırıl pırıl çok güzel bir baskı, resimleriyle, modayı, sosyal hayatı çok güzel yansıtan bir dergi. Kutluyorum sizi. MAG Okurlarına sevgiler, saygılar yolluyorum buradan.