Hikâyesi Olan Koleksiyonlar: Mianas Jewelry
Tasarımlarını o anki ruh haliyle bir anda ortaya çıkardığını belirten ve güncellikten ilham alan Mianas Jewelry kurucusu İlknas Felek, hem Amerika’da hem Türkiye’de koleksiyonlarına olan ilginin altında yatan başarıyı MAG Okurlarıyla paylaşıyor…
Öncelikle kendinizden bahseder misiniz? Mücevher tasarımına nasıl başladınız? Mianas Jewelry’nin öyküsü nedir?
1994 yılında İstanbul’da doğdum. Üniversitede, önce Milano’ya tasarım okumaya gidecektim; fakat daha sonra psikoloji okumaya karar verip İstanbul’da kaldım. Psikoloji eğitimim, yaptığım tasarımlarda da çok etkili oldu aslında. Oluşturduğum koleksiyonların hikâyesi, içinde bulunduğum ruh haliyle çok paralel gidiyor. Tasarımlarım ilk başta, Kapalıçarşı’da kendim için bir şeyler yaptırmaya başlamamla ortaya çıktı. O sıralarda, Miami’ye gidiş gelişlerimde kendim için yaptırdığım tasarımlar beğenilince, böyle bir marka kurmaya karar verdim. Aslında taktığımız mücevherlerin de giydiklerimiz gibi karakterimizi yansıttığını düşünüyorum. O yüzden, yaptığım tüm tasarımlar beni çok yansıtıyor. Bunun yanı sıra kişiye özel siparişler de yapıyoruz. Tasarımlarımızda insanlar kendilerinden bir parça görünce daha çok beğeniyorlar. Mianas Jewelry’i kurarken de, isminde hem kendimden hem de insanlardan bir parça olsun istedim. Mianas aslında “benim insanım” demek.
Ne tasarlayacağınıza önceden mi karar veriyorsunuz, yoksa spontane mi gelişiyor?
Bahsettiğim gibi, tasarımlarım aslında benim o anki ruh halimi çok yansıtıyor. Bu yüzden, önceden karar vermiyorum. Çiziyorum, tasarlıyorum, kullanılacak pırlantalara karar veriyorum ve ortaya çıktıktan sonra bana ne hissettiriyorsa, ne çağrıştırıyorsa, o anki ruh halime göre hikâyesini oluşturuyorum. Aslında tasarımdan çok, hikâyesini araştırıp ortaya çıkarmak daha fazla zaman alıyor. Bazen de öğrendiğim, okuduğum, izlediğim şeylerden yola çıkıp bir hikâyeyle tasarımlarımı yapıyorum.
Koleksiyonlarınızı oluştururken nasıl bir yol izliyorsunuz? İlham kaynaklarınız neler?
Genellikle, önce aklıma gelen bir tasarım çiziyorum. Daha sonra o tasarıma eklemeler ve çıkarmalar yapıyorum, böylece çoğalıyor. O tasarım süreci, gerçekten kendimi en iyi hissettiğim zaman oluyor. Ruh halim, çizdiğim tasarımları çok etkiliyor ve koleksiyonlar böyle ortaya çıkıyor. Mesela Sem koleksiyonu kadını, kadının gücünü, doğurganlığını, doğayla olan ilişkisini anlatan bir koleksiyon ve bu tasarımı yaptığım sırada maalesef ülkemizde kadın cinayetleri gündemdeydi. Yani koleksiyonları oluştururken bir insan olarak etkilendiğim, hissettiğim ve düşündüğüm her şeyden ilham alıp tasarımları o şekilde ortaya çıkarıyorum.
Koleksiyonlarınız ve ürün çeşitliliğinizden söz eder misiniz?
Koleksiyonlarımı oluştururken her şeyden ilham alabiliyorum. Doğa, kadın, aşk ya da gezdiğim gördüğüm yerler, okuduklarım, izlediklerim… Etrafımdaki her şey, tüm duygular, koleksiyonlarımı oluşturmamda önemli bir rol oynuyor. Şu anda dört koleksiyonumuz var. Yaz için de yeni bir koleksiyon hazırlıyoruz. Çeşitlilik olarak kolye, yüzük, küpe ve bilezik ağırlıklı tasarımlar yapıyoruz.
Tasarımlarınızı Amerika’da da görücüye çıkarıyorsunuz. Türkiye ile yurt dışında tercih edilen tasarımlarınız arasında farklar var mı? Hangi ülke hangi tercihleri yapıyor?
Amerika’da Türk tasarımcılara olan ilgi çok fazla. Koleksiyonların hikâyeleri onları çok etkiliyor. Mücevherde, lüks ve büyük markaların yanı sıra, tasarım markalarına da merak artmaya başladı. Bizim markamız sade bir çizgide ilerliyor. Hem Türkiye’de hem de Amerika’da bu çizgi seviliyor ancak, Amerika’da, doğu kültürünü ve inançlarını anlatan tasarımlar daha çok ilgi görüyor.
Gelecek planlarınız hakkında neler söyleyebilirsiniz?
Gelecekte tabii ki markamı daha da büyütmek, hedeflerim arasında. Şu anda Miami ve Los Angeles’ta concept storelar’da yer alıyoruz. İlerleyen zamanlarda Amerika’nın diğer bölgelerine de bulunmak istiyoruz.