Aramızda Kalmasın Jess Molho & Funda Özkalyoncu
Hafta içi her sabah TV 8’de yayınlanan “Aramızda Kalmasın” ile evlerimize konuk olan, ekranların neşeli yüzü Jess Molho ve Asil Kadini Funda Özkalyoncu ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Sorularımıza verdikleri dobra ve renkli cevapları ile bir kez daha enerjimize pozitiflik kattılar. Samimi hayatları, hayata bakış açıları ve merakla okuyacağınız keyifli anılari ile Jess&Funda ikilisi bizlerle.
Yer aldığınız ilk projeyi hatırlıyor musunuz? Neydi?
Jess: Bu işe, 18 yaşında başladım. İlk sunduğum program 1994 yılında Number 1 TV’de hafta içi her gün yayınlanan “Uyanma Vakti”idi.
Funda: Bir zamanlar Kanal 1 diye bir televizyon kanalı vardı. O kanalda Mehmet Coşkundeniz ile beraber sabah kuşağı programım vardı.
Acun Ilıcalı ile yollarınız nasıl kesişti? TV8’e nasıl transfer oldunuz?
Funda: Aramızda Kalmasın’ın ekibi, projesi ve bu masada kimlerin olacağı ile ilgili bütün karar Acun Ilıcalı tarafından verilmiştir. Aramızda Kalmasın’ın bir
sabah programı olması, Jess, Tuba ve benim sunucu olmam tamamen Acun Bey’in kararı. Böyle bir üçlünün hiçbir televizyonda olmadığını düşünüyorum.
Jess: Ben kariyerimin yarısını bugüne kadar kadın programları yaparak sürdürdüm ve hala da devam etmekteyim. Daha doğrusu sabah kuşağındaydım diyelim. Kapanan Türk Max kanalında “Her Şey Tadında” adında bir sabah programımız vardı. Dört buçuk ekranda kalan, çok da iyi giden bir programdı. Antalya Televizyon Ödülleri’nde “En İyi Gündüz Kuşağı Programı” seçildi. Kanal kapanınca kadınlardan ve sabah programlarından uzak kaldım. Başka işler yapmaya başladım ama aklımda hep sabah kuşağı vardı. Bir gün Acun Abiyi aradım ve Türk Max’taki programın aynı formatını TV 8’e taşımayı önerdim. Acun Ilıcalı’dan “hayır, biz yeni bir takım kuralım” cevabını aldım. İşte yeni takımı da görüyorsunuz, şu anda burada. Jess, Funda ve Tuba üçlüsü olarak, yeni bir kanla, farklı vizyonlarla ve bakış açılarıyla çok iyi bir takım olduk.
Acun Ilıcalı ile çalışmak nasıl bir deneyim?
Jess: Acun Abi. Bir kere abi diye hitap ediyorum kendisine. Şahsım adına konuşuyorum “abi” diyebildiğim bir patronum var. Patronluğunu da görmedim bu arada. Çok fazla çalısıyoruz. Ama o kadar eğlenceli ve keyifli çalışıyoruz ki onun için çok fazla çalışıyor olmamız bizi hiç rahatsız eden bir düzen değil. Daha önce de TV 8’de Ninja Warrior ve O Ses Çocuklar’ın sunuculuğunu yaptım. Çok uzun zamandır Acun Ilıcalı ile çalışıyorum. Çok keyifli ve çok rahat Acun Abi ile beraber çalışması.
Funda: Ben Acun’u bir patron kimliğinde görmüyorum. İyi yürekli insanların çalıştığı bir kanalda olmaktan dolayı çok mutluyum. Bu kanalda çalışmaya başladığımdan beri samimi olarak söylüyorum ki kendimi iyilik açısından test etmeye başladım. Acaba Acun’un ekibinde çalısan insanlar kadar iyi kalpli miyim diye. Acun ile beraber kanal ve program ile ilgili konuşurken “iyi” bir adamla konuşuyorsunuz. Gerçekten çok iyi bir insan kendisi…
Programızdaki konuk ve konularınızı nasıl belirliyorsunuz?
Jess: İmece usulü belirliyoruz. Herkesin eşit hakkı olan, demokratik ortamlarda toplantılar yapıyoruz. Bu toplantılarda asistanlardan stajyerimize, ekran yüzlerimizden yapımcımıza, yönetmenimizden emeği olan her kim varsa fikrini söylüyor ve bu fikirleri ortak paydada buluşturup ekrana taşıyoruz. Tabii ki sabah kuşağı programı olduğumuz için o normlarda konuklarımızı, haberlerimizi, kendi izleyicilerimize yakışır şeyleri seçiyoruz. Sorunun cevabı şu; ortak payda da buluşuyoruz. Biz bir magazin programı değiliz; biz aktüalite yapan bir programız.
Funda: Aramızda kalmasın programı yanlızca bir magazin programı değil. Magazinin de içinde olduğu bir program. Magazin var, aktüel olaylar var, dünyadaki olaylar var. Jess’in de dediği gibi kocaman bir ekip konu ve konulara karar veriyor.
Acun’un bir toplantıda söylediği ve hayatım boyunca unutamayacağım bir şey var: “Ne konuşursak konuşalım hiç kimseyi üzmeyeceği, bu programda hiçkimsenin kalbini acıtmayacağız.” Dolayısı ile bu ekip bu sözden yola çıkarak konu ve konuklarını seçiyor.
Birbiriniz ile ilişkileriniz nasıl? Ters düştüğünüz zamanlar oluyor mu?
Jess: Ters düştüğümüz zamanlar olmaz mı? Hepimiz farklı ekollere ve farklı hayat görüşlerine sahibiz. Ortak paydada ciddi bir sinerji oluşturduk biz, o ayrı bir mesele. Zaten üretim biraz fikir ayrılıklarında da doğan bir sey. Hepimiz her şeye evet dersek orada problem vardır zaten. O televizyonculuk değildir. Mutlaka fikir ayrılıkları yaşıyoruz ama bizde diretme durumu hiçbir zaman olmuyor. En son hepimiz özgür irademiz ile fikirlerimizi söyleriz ve sonucu seyirciye bırakırız.
Funda: Bizim ülkemizdeki partnerli programların en büyük sorunu, herkesin birbirini ikna etmek için orada olması. Ben, çok zor kişilerle partnerli televizyon ve radio programları yaptım. Benim için bu programlarda en önemlisi masamdaki adamı veya kadını sevmek. Birbirini sevdikten sonra sabaha kadar zıtlaş fark etmez. Bence Acun’un mucizesi de burada başlıyor. Bende yaşanmışlıklar ve başka duygu geçişleri var, karşınızda birbirini anlaması gerekmeyen ve iyi anlaşan üç tip var diyebiliriz…
Sabah yayını mı yoksa akşam yayını mı sizce hangisi?
Jess: Ben her zaman sabah yayını yapmayı tercih ediyorum. Çünkü gece adamı değilim. Ben bu işi yapmasam da normal şartlar altında geceyi görmeden uyuyanlardanım. Bu yüzden de her zaman sabahcıyım, bunu kendi yaşam biçimim olarak söylüyorum. Cuma akşamları 24TV’de program sunuyorum, “Ortaya Konuşalım” isimli bir programım var. Ama yine soracak olursanız sabahcıyım.
Funda: Ben de öyleyim hatta ben bir saat daha erkenciyim. Çünkü hayatı, konuları, konukları en erken bizim yakalamamız gerekiyor. Akşam olmuş, konular konuşulmuş, insanlar gözyaşlarını dökmüş bitmiş gitmiş… Her şey çok hızlı değişiyor. O yüzden daha erken uyanmayı tercih ediyorum.
Bir gününüz nasıl geçer neler yaparsınız?
Jess: Funda da ben de sabah çok erken kalkıyoruz muhtemelen. Çünkü sabahları ikimizde burada oluyoruz. Ben 6:00’da kalkan bir insanım normalde ama bu iş olmasa 6:00 da kalkmak yerine 8:00 da uyanırım. Çok öğlenci insanlardan değilimdir. İşimi yapıyorum, buraya geliyorum, program bitince eğer başka bir işim ya da toplantım yok ise evime gidiyorum. Görsel bir iş yapıyoruz. Bu yüzden her gün mutlaka sporumu yaparım. Çocuklarım gelir bir tanesi ilk okulda ötürü daha bebek, onlarla ciddi anlamda vakit geçiririm, eğlenirim, coşarız. Eşim evde beni bekler, akşam beraber yemek yeriz, ailece sohbet ederiz, ondan sonra hep beraber yatarız. Aslında çok büyülü, çok eğlenceli bir hayatım yok, herkes gibi yaşıyorum.
Funda: Bende yürüyüşe gidiyorum ve insanların yürüyerek çok mutlu olabileceğine inanıyorum. Kendi hayatımda test ettim, denedim ve bu kanıya vardım. Duvara toslasam, yere düşsem, kafam kanasa koştur koştur yürüyüşe gidiyorum.Yürüyüş iyi geliyor. Bunların dışında yıllarca at bindim ve binicilik hakemiyim. Merkez Hakem Kurulu üyesiyim ve aynı zamanda İstanbul il Spor temsilcisiyim. Hafta sonları yarışmalar oluyor ve onlar ile ilgileniyorum. Perşembeden itibaren yarışmalarımız başlıyor. Hiçbir zaman eve gidip yatan birisi olmadım. Yatan ve tembel insanları sevmiyorum. Herkes hızlı hızlı yürüsün, koşsun, hareket etsin istiyorum.
Televizyon hayatınızda olmasaydı şu anda ne yapıyor olurdunuz?
Jess: Ben kendimi bildim bileli, 18 yaşından beri bu işin içerisindeyim. Lisans eğitimimi ekonomi üzerine yaptım. Bu işi meslek haline getirmemiş olsaydım muhtemelen bir işletmede çalışıyor olurdum. Eğer şansım yaver gitseydi kendi işimi kurmuş veya bir bankada çalışıyor olabilirdim. Fakat bunu asla istemezdim. Amacım bu işleri yapan insanlara saygısızlık değil; fakat bana göre işler olduğunu düşünmüyorum. Eğer şu an yaptığım işi yapıyor olmasaydım psikolog olmak isterdim.
Funda: Ben sinemacı olmak çok isterdim. Sinemanın herhangi bir yerinden olup o film ile ilgilenmek isterdim. Mesela kostümcü olabilirdim, mekan seçici olabilirdim… Rüyalarımda çok güzel filmler çekerim ben, görseniz aklınız durur.
Hayatınızın dönüm nokları?
Jess: Çok klasik olacak ama on üç yıllık evliliğim diyebilirim. Mesleki anlamda değil de hayat ile ilgili olarak benim dönüm noktam ilk çocuğumu kucağıma aldığım andır.
Funda: Benim dönüm noktam annemin öldüğü gündü. Bu olay dönüm noktam oldu. Çünkü çok gençtim. Küçücük bebeğim vardı onu babasız ve tek başıma doğurmuştum. Annem ölünce yapayanlız bir hayat başladı benim için.
Baba olmak hayatınızda neleri değiştirdi?
Jess: Baba olunca sorumlulukların artıyor. Belki mesleğimizden de kaynaklı bir durum var. Çok şükür Allah’a yirmi yıldır işsiz kalmadım ama bizim işimiz biraz beğeni ile oluyor. Pamuk ipliğine bağlı ve kişilerin sürekli yer değiştirdiği bir sektör içerisindeyiz. Çocuklar olduğunda onlar namına bir gelecek korkusu başlıyor. Bu her baba için maddi bir kaygı tabii ki. Bunun yanı sıra inşallah bana bir şey olmaz korkusu başlıyor. Hayatta kendimden daha çok sevdiğim varlıklar var artık ve onları koşulsuz seviyorum. Sonra bir başka aşamaya geçiyorsun; onlarsız bir yaşam olmaz inşallah. Karımla altı yıl sonra çocuk sahibi olduk, onlardan önce ne yapıyorduk diyoruz. Bu yüzden çocuklar bir adamı da bir kadını da çok değiştiriyor. Daha merhametli oluyosun, diğer çocuklara ve diğer insanlara bakış açın farklılaşıyor. Senin vesile olduğun bir varlık sana insanlığın değerini anlatıyor. Ondan sonra sen nasıl yozlaştığını, sosyal güdülenmenin ne olduğunu görüyorsun. Biz artık rollere bürünmüş insanlarız ama onlar orjinal insanlar .
En keyif aldığınız proje neydi?
Funda: Ben çok istediğim bir yerdeyim. Bunu bütün samimiyetimle söylüyorum. Arkadaşlarımı çok seviyorum. Acun’u çok seviyorum daha ne olsun.
Jess: Bu zamana kadar projelerimden çok keyif aldım. Şu anda yaptığım proje çok keyifli. Hepsinin farklı bir tadı var. Ben on yıldır bu işi yapıyorum. Funda ile Tuba bana çok iyi geldi bu anlamda güzel bir iş oldu, güzel bir lunaparkın içerisindeyiz.
Başucu kitabınız?
Jess: Funda’nın da benim ile aynı diye tahmin ediyorum. Metin Hara Yol…
Funda: Metin Hara-Yol. Yol bize şimdi güzel şeyler üflüyor …
İzlemekten hiç bıkmadığınız film?
Funda: Eşkiya, Kaybedenler Klübü… Bu filmleri defalarca seyrettim, hala seyrederim.
Jess: Cem Yılmazın ilk filmi, Her Şey Çok Güzel Olacak… Amatör ruhlu filmleri seviyorum.
Sektörde en başarılı bulduğunuz isim kim?
Funda: 5N1K Cüneyt Özdemir’in televizyon algısını çok başarılı buluyorum ve bir televizyoncu olarak çok beğeniyorum. Müge Anlı’yı ve Jimmy Fallon’u da çok beğeniyorum. Jimmy Fallon olağanüstü konuklar ağırlıyor.
Jess: İşini doğallıkla yapan herkesi beğeniyorum. Bende sizden biriyim diyen herkese hayranlık besliyorum. Net bir işim sorduğunda Acun iyi bir televizyoncu. Pratik zekalı adamları çok seviyorum, Acun da onlardan biri. Okan Bayülge’nin de televizyonculuğunu severim.
İstanbulda gitmekten en çok keyif aldığınız mekanlar-yerler nereler?
Jess: Evimin etrafında dolaşmaktan çok keyif alıyorum. Sosyal bir adamım desem yalan söylemiş olurum. Ben şehir dışında bir köyde yaşıyorum. Benim aradığım her şey orada var. Doğa orada, evim orada, deniz ve orman da orada… İşimden dolayı çok fazla insan ile beraber olduğum için özel hayatımda çok insan sevmiyorum.
Çok asosyalimdir ve kendi çizdiğim sınırlar içerisinde kalmayı sevenlerdenim. Yani gezmek, görmek işimin bir parçası olduğu için bana heyecan vermiyor.
Funda: İstanbul’da yaşayıp İstanbul’u yaşamamak büyük bir hatadır bana göre. Mutlaka Kapalıçarşı’ya ve Sultananmet’e on beş günde bir giderim. Dolaştığım belirli mekanlar vardır.Taksim’in, Haliç’in o sokaklarını karış karış bilirim. Bir Haliç’i anlatsam bir Sultanahmet’i anlatsam şaşarsınız. Adaları gezmek lazım,a rada sırada otobüs ile kaybolmak lazım.
Tatil rotanız nereler? En çok nereye seyahat etmeyi seversiniz?
Jess: Evime yakın gördüğüm için Bozcaadayı seviyorum. Çocuktan sonra iş değişiyor, çocukları düşünerek tatil yapıyorsun. O beş yıldızlı tatil köylerine gidiyorum ve hemen bunalıyorum ama çocukları düşünerek kendimi telkin ediyorum. Daha sonra birkaç gün çocukları bırakıyorum. Eşimle beraber Bozcaada’ya gidiyorum. O zaman da benim tatilim başlıyor. Ben tatilden gece hayatı anlamıyorum, ben tatilden kafa dinleme anlıyorum.
Funda: Tatile gitmek farklı bir şey, eğlenmeye gitmek farklı bir şey. Mesela ben uzaklara gitmeyi çok seviyorum. Şimdiki planlarım içerisinde Sri Lanka ve Endonezya var. Amerika’ya gidip bilmediğim sokaklarda gezmek istiyorum. Benim maceracı bir kimliğim var. Yarın Hindistan deseler sırt çantamı alıp gidebilirim. Bu sene Acun ile beraber Survivor’a gitmeyi çok istiyorum.
Ankara hakkında neler düşünüyorsunuz?
Funda: Genel Kurmay Başkanlığı, Atatürk Kupası gibi büyük ünvanlı yarışmalar için Ankaraya geliyorum. Mesela bundan üç hafta önce gelmiştim. Ankarayı ve Ankaralı insanları çok önemserim. Onların arkadaşlık ve dostluk ilişkilerinin İstanbul’daki arkadaşlık ve dostluk ilişkilerden farklı olduğunu düşünüyorum. Ankarayı çok beğeniyorum ve seviyorum, gittiğim zaman bol bol geziyorum. Ankara çok gelişmiş, çok değişmiş. Buradan Ankaraya selamlar ve sevgiler yolluyorum, dostluklarının devam etmesini temenni ediyorum.
Jess: Ankara hakkında çok bir bilgim yok. Annem geçen rahatsızlandı ve Ankara’ya ilk o zaman gittim. Ankara’da çok arkadaşım var ama hiçbir fikrim yok.
Gelecek için yeni plan ve projeleriniz nelerdir?
Jess: Hayat bana çok planlı olmamayı öğretiyor. Hele bu meslekte çok planlı olmamak gerekiyor. Anı yaşamak ve insanlara yaşatmak gerekiyor. En az yirmi yıl daha bu işi yaptıktan sonra, meslek beni bırakmadan ben onu bırakmak istiyorum. Bunun dışında herkes gibi klasiklerim var. Çocuklarımın mürvetini göreyim, sağlıklı olsunlar, Allah anamızı ve babamızı başımızdan eksik etmesin. İnşallah uzun uzun yaşarız.
Funda: Ben şöyle söyleyeyim bastonla bile buraya gelmek ve televizyona devam etmek istiyorum. Söyleyecek şeylerimin olduğunu düşünüyorum ve insanların beni dinlemekten zevk aldıklarını biliyorum. O yüzden yıllar sonra bile burada olacağım.