Zarif, Çalışkan, Işıltılı Aslı Sümen Bann
ODTÜ mezunu bir zihin, Miss Turkey ile taçlanmış bir cesaret ve dansla nefes alan bir ruh… Sadece bir oyuncu değil; hayallerinin peşinden yılmadan giden, kendi yolunu cesurca çizen bir kadın… Oyunculuk kariyerine “Baht Oyunu” ile adım atan Aslı Sümen Bann, Tuğçe Dikman karakteriyle izleyicinin kalbini kazanmıştı. Ardından “Erkek Severse” dizisinde Ezgi Uysal rolüyle dijital platformlarda dikkat çekti. NOW ekranlarında yayımlanan “Gülümse Kaderine”de Ayşegül karakteriyle karşımıza çıktı ve son olarak “Ruhun Duymaz” dizisinde Hilal Koral olarak ekranlara geldi. Yalnızca ekranlarda değil, Aslora markası ile iş dünyasında da iz bırakmaya hazırlanan Aslı Sümen Bann, hayallerini ve hayatını MAG Okurları için anlattı.
Bilmediğimiz yönleri ile Aslı Sümen desek… Bize kendinizi nasıl anlatırsınız?
Benim için ilk bakışta dışa dönük diyebilirsiniz ama aslında kendi sessiz köşesinde vakit geçirmeyi çok seven biriyim. Çok sosyal bir yanım var tabii ki ama pilim yettiği kadar. Arkadaşlarım bilir, hep beraber dışarı çıktıysak eve ilk dönen ben olurum. Evime ve kendi alanıma çok bağlı biriyim.
Şu anki Aslı’yı tanımlayan üç kelime ne olurdu?
Mutlu, hırslı, çalışkan.
ODTÜ gibi bir üniversiteden mezun olmak hayatınıza nasıl yön verdi? Güzellik yarışmasına katılma kararını bu süreç nasıl etkiledi?
ODTÜ’den mezun olmak, beni ben yapan şeylerden bir tanesi. Güzellik yarışmasına katılmak ve sanatsal alanda bir kariyer kovalamak, başlı başına bir riskti; ancak, arkamda ODTÜ diplomasının duruyor olması bana her zaman güven verdi, çünkü biliyordum ki, sanat yolculuğumda başarısız olsam bile beni bekleyen sağlam bir kariyer vardı. Bu güven, hayallerimin peşinden cesurca gitmemi sağladı.
Oyunculuk maceranız sizin için nasıl başladı? Modellikten setlere uzanan bu geçiş sürecinde sizi en çok zorlayan ne oldu?
Aslında hiç modellik yapmadım. Miss Turkey’den sonra İstanbul’da yaşayabilmek ve oyunculuk hayalimin peşinden gidebilmek için birçok farklı işte çalıştım. Bu süreçte ilk oyunculuk eğitimlerimi aldım, onlarca audition’a girdim ve sonunda, hem pes etmemek hem de biraz şansın yardımıyla, ilk projem olan “Baht Oyunu” ile setlere adım attım. Oyunculuk sektöründe bir işe girene kadar o kadar çok reddediliyorsunuz ki, biraz tabiri caizse delicesine bir inanmışlık ve kararlılık gerekiyor. Tüm oyuncu adaylarının yaşadığı bir süreç bu.
Güzellik yarışmaları sizce bugün hâlâ aynı etkiye sahip mi, yoksa dönüşüm mü yaşıyor?
Bence artık değil. Ben katıldığım dönemde de eski etkisine sahip değildi. Globalde de durumun çok farklı olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca güzellik yarışmalarının layığıyla yapıldığını da söyleyemem. Adı “güzellik yarışması” olsa da, aslında birçok değeri ve temsili barındırması gereken organizasyonlar bunlar. Ne yazık ki çoğu zaman çok basite indirgeniyor.
Kamera karşısında ilk kez yer aldığınızda neler hissettiniz?
Küçüklüğümden beri odamda kendi kendime o kadar çok oyunlar oynuyorum ki hiç garip hissetmemiştim, olması gereken buymuş gibi bir rahatlık vardı üstümde sette. Üniversite yıllarım boyunca dans edip sahne almanın getirdiği bir performans disiplini de bu rahatlığa mutlaka katkı sağlamıştır.
En keyif aldığınız set anınızı ve arkadaş ortamınızı paylaşır mısınız?
Çok net olarak “Baht Oyunu” seti… İlk setimdi ve hem yönetmenim hem de oyuncu arkadaşlarım tarafından sarıp sarmalanmıştım. Gülmekten sahne çekemediğimiz bir ekiptik. Dolayısıyla bence bu samimiyet ve enerji de ekrana yansıyordu. Üzerinden yıllar ve başka projeler geçmiş olmasına rağmen, hâlâ en sevgiyle hatırladığım set ortamı odur.
Sosyal medyayı çok aktif ve etkili olarak kullanıyorsunuz. Bu dijital görünürlük sizi nasıl şekillendirdi?
Video çekmeyi, oyunculuğa başlamadan önce de çok severdim. TikTok kullanmak, dans videoları çekmek benim için bir eğlenceydi. Oyunculuk kariyerimin başlamasıyla birlikte oluşan kitlem, bu konuda beni daha da heveslendirdi ve hiç bırakmadım. Zamanla içerik üreticiliği de işimin bir parçası hâline geldi. Severek yaptığınız bir şeyin sonunda iş olması gerçekten çok güzel ve çok şanslı bir durum. Şanslıyım ki, dünya ve sosyal medya da bu yönde ilerledi ve benim hobim, para kazandığım bir işe dönüştü.
Takipçilerinizle nasıl bir ilişki kuruyorsunuz? Gerçek Aslı ile sosyal medyada gördüğümüz Aslı arasında fark var mı?
Aslında çok fark yok, ama ben sürekli günlük hayatımdan paylaşım yapmayı seven biri değilim. Her anın fotoğrafını çekmek, benim anda kalmamı engelliyor. Zaten bir nesil olarak algılarımız bozuldu; bir şeyleri ancak fotoğrafı ya da videosu çekilebiliyorsa seviyoruz. Bu yüzden biraz o döngüden uzaklaşmaya çalışıyorum. Daha çok estetik olarak beğendiğim şeyleri paylaşmaya ve hayatımla ilgili belli aralıklarla güncellemeler vermeye yöneliyorum, çünkü 7/24 hayatımı orada yaşarsam, bana hiçbir şey kalmıyor.
Biraz da dans desek… Sizin için ne ifade ediyor?
Hep söylerim; dans, benim o an başka hiçbir şey düşünmediğim tek yer. Şu sıralar hayatımın en yoğun günlerini yaşıyorum, kafamda sürekli yapılacaklar listesinde bekleyen onlarca madde var. Dansa gitmek benim için adeta bir mola. Orada yeniden şarj oluyor, kendime dönüyorum.
Chris Bann ile mutlu giden bir evliliğiniz var. Eşiniz ile kültürel olarak farklı dünyalardan gelseniz de ortak bir dil oluşturmayı nasıl başardınız?
Açıkçası Chris başardı diyebilirim. Birine görüldüğünü ve duyulduğunu hissettirmeyi o kadar iyi bilen biri ki, aramızdaki dil ve kültür farkını baştan beri hiç hissetmedik. Üstelik “İngilizler genelde soğuk olur” derler ya, Chris tam tersi, neredeyse Türk gibi. Çok misafirperver, çok samimi… Hatta benden bile samimi olabilir. Annem ve anneannem beni ziyarete geldiğinde, “Çay ister misiniz?” demeyi öğrenip onlara çay yapmışlığı vardır.
Evlilik size ne öğretti? Eşinizle ilişkinizde sizi en çok besleyen şey ne oldu?
Bu ilişki bana, bir ilişkinin zor olmak zorunda olmadığını öğretti. Türk kültüründe çoğu zaman aşkın içinde acı, kıskançlık, kavgalar olması gerektiğini düşünürüz. Flaş haber: Yok! Acı yok, gereksiz kavgalar yok, bağırmalar hiç yok ve öyle olmasına gerek de yok. Biz aslında “sahiplenmek” ne demek gerçekten bilmiyoruz. Bir insanı sonsuzca desteklemek, onun parlamasına izin vermek… İşte bu, gerçekten sahiplenmek.
Hayatınızın en özel ‘”evet”ini Roma’da söylemek… Bu kararı verirken şehrin ruhuyla kurduğunuz bağ etkili oldu mu?
Dürüst olacağım, aslında biz sadece İtalya’da evlenmek istiyorduk — vizelerimiz açısından da orası daha rahattı. Roma seçimi ise biraz tesadüf oldu. Ben daha önce hiç gitmemiştim ve gidene kadar da şehrin ne kadar büyülü olduğunu bilmiyordum. Roma’ya boşuna “ebedi şehir” dememişler; şehir adeta bir sanat galerisi gibi. Chris’le birlikte Roma’ya aşık olduk. İyi ki orada evlenmişiz… Hayatımın en mutlu günlerinden biriydi.
Oyunculuk, modellik ve sosyal medya dışında sizi heyecanlandıran yeni projeler var mı?
Var tabii, olmaz mı! Nur topu gibi bir bikini markam var: Aslora. Bu yaz başladık, henüz iki ay oldu ama başlangıç için harika geri dönüşler aldık. Aslora ile ilgili çok heyecanlıyım; hedefim global bir marka olması. Yaz bitiyor olabilir ama biz şimdiden gelecek baharda müşterilerimize neler sunacağımızın çalışmalarına başladık bile.
Bir masal kahramanı olsanız, kim olmak isterdiniz?
Cinderella olurdum sanırım, çünkü hayal ettiği sevgiye kavuşuyor ve aşk sayesinde hayatı değişiyor.
Çocukken hayalini kurduğunuz şey ile bugünkü hayatınız arasında ne kadar benzerlik var?
Röportaj vermekle ilgili en sevdiğim şey bu. Bazı sorular, insanı gerçekliğe dönüp bir bakmaya itiyor. Hayallerim ile bugün arasında, çok şükür ki, pek fark yok. Günlük hayatın koşturmacasında ya da bir sonraki hedefin peşinde hırsla koşarken insan bunu unutabiliyor. Bugünlere gelmek kolay olmadı; çok çalıştım, çok yol kat ettim. Ne kadar yol geldiğimi hatırlattığınız için teşekkür ederim.
Bugünün dünyasında küçük kız çocuklarına bir mesaj verecek olsanız, kendi masalınızdan nasıl bir cümle fısıldardınız onlara?
Bunu düşünürken bile ağlayacak gibi oluyorum. Ülkemizde bir kız çocuğu olmak çok zor ama çok güzel. Kız çocuğu olmanın ne kadar güzel olduğunu unutmayın. Ne kadar unutturmaya çalışsalar da unutmayın. Hayata bir kere geliyorsunuz; hayallerinizin peşinden koşmayı, dışarıda kocaman bir dünya olduğunu ve sizi bekleyen sınırsız olasılıklar olduğunu unutmayın.
Son olarak; MAG Okurlarına eylül ayı için ilham verecek bir cümle paylaşmanızı istesek, ne söylersiniz?
Hiçbir şey için geç değil. Hayatta başınıza ne gelirse gelsin, hâlâ her şey için umut var. Bir tanecik ve çok kısa bir hayatımız var; kıymetini bilelim. Bir anda her şeyi başarmak zorunda değiliz ama her gün küçük de olsa bir adım atmak, bizi hayallerimize yaklaştırır.
Asla vazgeçmem dediğiniz şey?
Aşk.
Güzellik mi zekâ mı?
Zekâ.
Kırmızı halı mı, sahil yürüyüşü mü?
Çok zor! Kırmızı halı!
Aşkın tek kelimeyle tarifi?
Huzur.
En çok oynamak istediğiniz rol?
White Lotus gibi bir dizide, hem güçlü hem kırılgan yönleri olan, izleyicide iz bırakan bir karakter.
KOORDİNASYON: MELTEM ERCAN
RÖPORTAJ: DİLARA YURTSEVEN
FOTOĞRAF: BARAN ALTINDAĞ
STYLING: BÜŞRA ÇEVİK
SAÇ & MAKYAJ: ZEYNEP DOMBAYCIOĞLU
VIDEO: ALİ ZADSHİR
SANAT YÖNETMENİ: EZGİ TOSUN
PRODÜKSİYON: YUSUF KOÇ
MEKÂN: ART+ISTANBUL