Güzel Spiker Canlı Yayında
1990 yılı Türkiye Güzeli ve ekranların başarılı spikeri Jülide Ateş ile Show Tv Haber Stüdyolarında çok keyifli bir çekim gerçekleştirdik. 23 yıldır gerçekleştirdiği canlı yayınlarda güzelliği ve başarısıyla herkesi kendine hayran bırakan Ateş, mesleğini “beni ben yapan değerler toplamı” olarak ifade ediyor… Renkli kareler ve samimi sohbetimizle sizleri baş başa bırakıyoruz…
Mesleki serüveniniz nasıl başladı ve gelişti? Hayallerinizdeki meslek miydi spikerlik? Geriye dönüp baktığınızda ilk günden bugüne mesleğinizin size neler kattığını söyleyebilirsiniz?
Kendi doğal akışında gelişti. 1990 yılında güzellik yarışmasına girmiştim. Türkiye güzeli seçildikten sonra Miss World’de ilk 10’a girdim. O sene Magic Box açıldı ve yeni yüzlere şans veriliyordu, ben de ilk olarak akıcı anonslar yapmaya başlayınca bana bu şans verildi. Young Star Galaxy ile başlayıp haberle biten uzun bir maraton oldu benim için. Sanıyorum şansım 1990’da özel televizyonculuğun kurulduğu yıllarda güzel olmamdı ve bu şansı da iyi değerlendirdiğimi düşünüyorum. Mesleğim beni ben yaptı, ben ekranda büyüdüm. Ekrana ilk çıktığımda 20 yaşındaydım, şimdi 46 yaşındayım. 23 yıl her gün canlı yayındaydım. Mesleğim için, “beni ben yapan değerler toplamı” diyebilirim. Mesleğim bana çok şey kattı, insanları tanıdım, çalışma hayatında yol aldım. Medya gibi bir kurtlar sofrasında var oldum ve maraton koştum.
Mesleğe ilk başladığınız günden bugüne kadar geçen sürede Türkiye’de haberciliğin hangi noktadan hangi noktaya geldiğini düşünüyorsunuz? Günümüzdeki durumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Habercilik de televizyonculuk da çok değişti. En önemlisi teknoloji çok ilerledi; önceden seyirci ile iletişimi fakslar ya da mektup sayesinde kuruyorduk, şimdi tek bir tuşa dokunduğunda herkes birbiri ile iletişim içerisinde olabiliyor. Şu an herkes habere ulaşabiliyor, bilgiye ulaşmak çok kolay oldu. Herkesten görüntü alabiliyorsunuz. Teknolojinin çok büyük faydası oldu fakat teyit etmek de ona oranla güçleşti bu şekilde. Çok kaynak olunca bu sefer de bilgi kirliliği oldu ve kaliteli kaynağa ulaşmak zorlaştı. Bence eski ile kıyaslandığında haber 90’lı yıllarda daha değerliydi, çünkü çok az kanal ve koltuk vardı. Dolayısıyla o zamanki haber spikerlerinin haber transferleri çok büyük olaylardı. Örneğin, Gülgün Feyman’ın Star Tv’den Show Tv’ye geçmesi gazetelerde yer bulurdu ya da benim Star Tv’den Kanal D’ye ordan TGRT’ye transferim önemli hareketlerdi. Şimdi koltuk sayısı fazlalaştı ve rekabet arttı fakat sayı çoğaldıkça simalar tanınmamaya başladı. Şu an aradan sıyrılabilmek daha zor. Şimdi de daha interaktif bir habercilik yaşıyoruz. Uzmanlaşma ön plana çıktı. Önceden bir – kişi her alana hakimdi, şimdi ise muhabirler sağlık, teknoloji, ekonomi gibi farklı branşlarda uzmanlaşıyorlar. Bu uzmanlaşma kaliteyi de artırdı. Her şey hız kazandı.
Canlı yayın yapmanın ne gibi zorlukları var? Yayını başarılı bir şekilde sonuçlandırmak için en çok nelere dikkat etmek gerekiyor?
Ben hep canlı yayındaydım. O yüzden canlı yayın sunmak evimin oturma odasında oturmak kadar doğal geliyor bana, yani hayatımın bir rutini. Arkadaşımla konuşmamla kameraya konuşmam arasında benim için hiçbir fark yok. Haberci olduğum için gündemi çok iyi takip ediyorum. Bütün gazeteleri ve belli başlı bütün köşe yazarlarını okuyorum, vaktim olursa da yabancı kaynaklara bakıyorum.
Canlı yayında başınıza gelen en enteresan anınızı dinleyebilir miyiz?
“Tamam mı? Devam mı?” programını yaparken cevabı “bayrak” olan bir soru sormuştuk ve seyirci “İngiliz kumaşı” demişti. Gülme krizine girmiştim. Herhalde en ilginç olanı buydu. Magic Box, Star Tv olmuştu; Star Tv de Tele10 olmuştu. O gün tüm politikacıların ve devlet büyüklerinin önünde 10 saat kadar canlı yayında kalıp Star’ı açmaya çalışmıştık, bu noktada da kanuna muhalefet ve teşvik suçundan hakkımda dava açıldı. Fakat Star o gece canlı yayında aldığı seyircilerin ve politikacıların desteği ile medyadaki kilometretaşı hamlelerinden birini yapmıştı.
En çok hangi programı yönetirken veya sunarken keyif aldınız?
Hala haber okurken büyük bir aşkla masanın başına oturuyorum. En çok haber sunmayı seviyorum.
Birçok kurum ve kuruluştan “En İyi Haber Spikeri” ödülü almanın yanı sıra ayrıca Türk Dil Kurumu tarafından da Onur Ödülü’ne layık görüldünüz… Bu ödüller size kendinizi nasıl hissettirdi? Günden güne bozulan dilimize tamamen hakim olmak ve en güzel şekliyle kullanmak için nelere dikkat etmek gerekiyor sizce?
Sürekli öğrenmeye açık olmak gerekiyor. 2012’de Türk Dil Kurumu Onur Ödülü’nü alınca sevinçten ağlamıştım, çünkü bu mesleğe Türkiye Güzellik Kraliçesi olarak başladığım için insanlar eleştirel yaklaşmıştı ve bu ödül onlara en güzel cevap olmuştu. Emeğimin karşılığını almıştım. Dilimiz yozlaşmakta ve gerçekten büyük bir kirlenme içerisinde. Anadilimize sahip çıkmamız lazım. Gençler ciddi bir kültürel karmaşa yaşıyor ama umarım ki hep birlikte bilinç geliştirerek bu işin üstesinden geliriz.
Yazanın, yönetenin ve sunanın siz olacağınız yaratmak istediğinizi yeni bir program projesi var mı aklınızda?
Kadınlara yönelik bir program yapmak isterdim, çünkü kadın programı denildiğinde hep limitli ve sığ konular irdeleniyor, bu beni çok üzüyor. Türk kadını sadece yemek yapmaktan, evlenmekten, çeyiz düzmekten ibaret değil. Türk kadını çok derin nitelikleri olan Anadolu kültürünün bin bir rengini barındıran, mücadeleci, öğrenmeye açık ve çok güçlü bir kadın figürü. Fakat ben ekranlarımızda bunu iyi irdeleyebildiğimizi sanmıyorum. Bütün toplumsal konularda, politika haberlerinin her köşesinde kadınların fikrini almak isterdim. Kadın haklarını, kadın bakış açısını irdeleyen bir kadın programı yapmak isterdim.
Son olarak özel yaşamınızdaki Jülide Ateş’i dinlesek biraz… Bir günü nasıl geçer, nelerden hoşlanır, neler yapar?
Sporu ve doğayı çok severim. Bol bol spor yapıp doğal beslenmeye dikkat ederim. Dışarıdan parıltılı görünse de çok sade bir hayatım var. Eşime ve oğluma vakit ayırıyorum.