Feminen, Güçlü, Başarılı – Nurgül Yeşilçay
Akıllara “Asmalı Konak” dizisiyle kazınan şimdilerde ise Fox’un sevilen dizisi “Kefaret” ile ekranlarda boy gösteren başarılı oyuncu Nurgül Yeşilçay’ın, hayat verdiği Zeynep karakterini, aşkı, kadının gücünü ve kendisine dair merak edilen her şeyi tüm samimiyetiyle paylaştığı keyifli röportajımız ve çarpıcı karelerimiz sizlerle…
Oyunculuk sizin için ne ifade ediyor? Yaptığınız işi çok iyi yapmanın ayrıntıları neler?
Oyunculuğun yüzde sekseninin zekâ olduğunu düşünüyorum. Mantık ve algıların açık olması çok önemli. Çünkü bir karakteri yaratırken dedektif gibi bağlantılar kurmak gerekiyor ve etrafında olan her şeyden, herkesten haberdar olmak gerekiyor. Hep merak etmek, neden – sonuç ilişkisi kurmak gerekiyor. İzlemek, görmek, okumak ve yeni eğilimleri bilmek gerekiyor.
Kefaret dizisinde Zeynep gibi güçlü bir karakteri, inancından asla vazgeçmeyen bir anneyi canlandırıyorsunuz. Zeynep’i nasıl değerlendirirsiniz?
Zeynep’in başlardaki halini daha çok beğeniyorum. Bir mesleği vardı. Eğlenceli, sinirlendiğinde panter gibiydi ama şimdi daha sakin, çekingen, olayları kabullenen biri. İlk hallerini oyuncu olarak oluşturuyorsun sonra televizyon dizilerinde senin kurmadığın karakterin yapacağı şeyleri anlamakta ve oynamakta zorluk çekiyorsun çünkü o yabancı biri oluyor artık.
Çocukları için her şeyi göze alırken aşkı da ıskalamamaya çalışan güçlü kadın rolleri size çok yakışıyor. Aşkı yaşamanın şartı, vakti olur mu? Aşk her şeye rağmen ertelenmemeli mi?
Bir kadın öncelikle kendine vakit ayırmalı ve önce kendine sormalı “Ben ne istiyorum?” diye. Yani “Çocuklar ne istiyor? Kocam ne istiyor?” diye değil önce kendine sorması lazım. Kimse için kendinden vazgeçmemeli, saçını süpürge etmemeli. Zeynep bence bu noktada çok da güçlü değil, hiçbir üretimi yok, kendi için hiçbir şey yapmıyor maalesef. Bir tiyatro oyunu var; Murathan Mungan’ın “Geyikler ve Lanetler” adında. Orada şöyle bir hikâye var; adam bir geyiğe aşık oluyor, büyücülere efsunculara gidiyor ve geyiği kadına dönüştürüyorlar. Sonra bunlar evleniyor, çok mutlu oluyorlar. Yalnız bir eksikleri var, çocukları olmuyor. Adam çocuklarının olmasını çok istiyor, kadın üzülüyor adamın bu haline ve yine büyücülere gidip durumu anlatıyor. Büyücü diyor ki geyikten geriye sadece gözlerin kalmış onları yok edersek çocukların olur diyor. Kadın gözlerini dağlıyor sonra çocukları oluyor. Adam da diyor ki; Ben seni gözlerin için sevmiştim. Yani hayattaki her ilişki biraz nankördür. Kendini yaşarsan çocuklar da mutlu olur, aşkı da en güzelinden yaşarsın. Aşkın yaşı, başı yoktur.
O zaman aşk desek… Nurgül Yeşilçay için aşk ne ifade ediyor? Aşıkkenki sizi nasıl tanımlarsınız?
İnsanlık tarihinde bulunamamış cevabı ben mi bulayım şimdi… Ben aşık olunca çok gülerim, bıcır bıcır olurum. Bir enerji gelir, yani asansörle çıkmam merdivenle çıkarım.
Geçen yılki “Avrat Otu” adlı resim serginizle de kadının gücünü vurgulamıştınız. Güçlü kadın olgusunun bu toplumda yerleşmesi için sizce neler yapılmalı?
Her dönem farklı idealize edilen kadın tipleri empoze etmeye çalışılıyor. Bizim ideal kadınlara değil özgür yaşayan kadınlara ihtiyacımız var. Kadının gücünü ortaya koyan, dünyayı sarsan hatta saran bir görüş bu topraklardan çıkar. Çünkü Anadolu’da anaerkillik on altı bin yıl öncesine dayanıyor. Burası binlerce yıllık tarihinde hep güçlü kadınlara ev sahipliği yapmış bir coğrafya. Ana tanrıça inancının doğduğu yer! Yani biz kadınların güçlü olduğu toprakların üzerinde yaşıyoruz! Dünyadaki herhangi bir yerden çok başka bir yer burası! Bizler Kibeleler’in, Amazonlar’ın, Afroditler’in torunlarıyız! Genlerimiz çok güçlü.
Daha önceki dizilerinizde de annesini canlandırdığınız çocuk oyuncular, ünlü yıldızlar oldular. Kefaret’te çocuklarınızı oynayan oyuncuların ilerideki kariyerleri için neler söyleyebilirsiniz?
Üniversiteyi bitirme yaşını çok geç buluyorum. Bu sadece bizim ülkede değil dünyada da böyle bence. O yüzden çocukken ya da gençken çalışan bireylerin daha çabuk sorumluluk aldığını ve ekip çalışmasını daha hızlı öğrendiğini düşünüyorum. Algısı açık, sorumluluk sahibi her birey gibi girdikleri her işte başarılı olurlar.
‘‘Asmalı Konak’’ hepimizin hafızasına kazınan bir dizi. O yılları düşündüğünüzde neler hissediyorsunuz?
Asmalı Konak’ta hepimiz genceciktik, Çağan Irmak’ın ilk işiydi, genel koordinatör Timur Savcı’ydı. Zaten ondan sonra o da kendi yapım şirketini kurdu. Hem Özcan Deniz’in hem de benim ilk işimizdi. Gençlik ateşiyle çıkılmış bir işti. O yüzden benim için çok keyifliydi.
Sizin takip ettiğiniz diziler hangileri?
Benim başlayıp da sezonlarca izlediğim hiçbir dizi yok. En çok beğendiğim diziler: House Of Cards, Crown, Breaking Bad, The Handmaid’s Tale, Mad Man. Onların bile sıkılınca bazı yerlerini geçerek izliyorum. Yani hiçbir şeyi oturup da baştan sona izlemiyorum.
Yeni nesil oyunculardan en beğendikleriniz kimler?
Yeğenim Buse Çelik, Neslihan Atagül, Hazal Kaya, Merve Dizdar, Cem Yiğit Üzümoğlu, Cihangir Ceyhan ve Burak Deniz’i beğeniyorum.
Sizi yıllardır hep aynı güzellikle ekranlarda izliyoruz. Bunun sırrı nedir?
Sabahları buz sürüyorum yüzüme. Gala falan olacağı zaman yumurta beyazı sürüp ondan sonra makyaj yapıyorum. Patates, göz şişmesine çok iyi geliyor. Bir de Necati’nin annesi çok güzel sabun yapıyor. Onun yaptığı sabunları yüz ve vücut için kullanıyorum.
Sizi siz yapan en büyük özelliğiniz nedir?
Öngörülüyüm, hislerim çok kuvvetli, duygusalım, kontrolün kendi elimde olmasından vazgeçmem, titizim ve yavaşlığa tahammül edemem.
İnsanlar sizi eğlenceli ve cana yakın buluyorlar. Sahnelerinizi beklerken sette kimlerle ne üzerine konuşuyorsunuz? Nasıl vakit geçiriyorsunuz?
Sette en çok çocuklarla vakit geçirmeyi seviyorum. İş – güç hakkında sıkıcı sıkıcı konuşmuyorlar. Bana dijital dünyayı öğretiyorlar, onların hayatlarını dinliyorum. Bir de çocuklar dışında bu ara en çok sevdiğim şey, seyahat planları yapmak. Sette devamlı seyahat planları yapıyorum, bu beni gerçekten çok mutlu ediyor.
Başarılı oyuncu, güzel bir anne, çılgın bir kadın… Hayatı böyle dolu dolu yaşamanızın sırrı nedir?
Hayatı dolu dolu yaşamanın sırı; kendinin farkında olmak, mükemmel olmaya çalışmamak ve başkalarını taklit etmemeye çalışmak. Çünkü herkesin hayata katlanma ve öncelik sıralaması farklıdır.
Kırmızı çizgileriniz var mı?
Kırmızı çizgim, özgürlüğümdür. Bence özgürlük bu hayattaki en önemli şey.
Sosyal medyayı aktif olarak kullanıyorsunuz. Sosyal medyanın günümüzdeki etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Sosyal medyayı etkin kullanıyorum çünkü etkileşim halinde olmayı seviyorum. Artık herkes kendisinin gazetesi oldu, bir şey söylemek istediğinde birinci ağızdan bunu iletebiliyorsun. Arada aracı olmadığı için daha sıcak bir iletişim kuruyorsun. Dünyada neler oluyor, daha kolay fikir sahibi olabiliyorsun. Bence sosyal medya güzel bir şey.
Dijital platformlar son yıllarda çok ilgi görüyor.
Bu pandemi döneminde daha da hızlı yayılan dijital alışkanlıklar seyirciyi ve film sektörünü nereye doğru götürecek?
İnsanoğlu sosyal bir varlık olduğu için sosyalleşmek isteyecek. Bu yüzden tiyatroların, sinemaların ve konserlerin bitmeyeceğini düşünüyorum. Sinemada film izlerken topluca ağlıyor ve gülüyorsun. Topluca tepki vermek zaten güzel olan şey. Dijital dünyada ise duygularını daha bireysel yaşıyorsun. Ama biz duygularımızı toplu halde yaşamaya daha çok ihtiyaç duyuyoruz diye düşünüyorum. Tabii ki dijital evren de artık kanımıza girdi. O yüzden bayağı bağımlı kalacağız gibi gözüküyor. Aslında film seçimleri de farklı. Sinemada izlemek isteyeceğin film başka, dijitalde izlemek isteyeceğin film başka. Şu an biraz karman çorman gidiyor ama bunların daha da düzgün bir ayrımı olacak. O zaman da telaş edilecek bir durum kalmayacakmış gibi geliyor bana.
RÖPORTAJ: DİLARA ERTÜRK FOTOĞRAF: EMRE YUNUSOĞLU STYLING: SİMGE YÜCEPUR KAYA
SAÇ: AKIN ÜNAL MAKYAJ: HAMİYET AKPINAR YÖNETMEN: COŞKUN TURGUT
MEKAN: GRANDPERA FOTOĞRAF EKİBİ : SİNAN ARSLAN
MAKYAJ ASİSTANI: GİZEM ERGİN RETOUCH: ENES YURTBAY
STYLING ASİSTANLARI: FATMA ERDOĞAN, AZİZE VARLIK
VIDEO ASİSTANI: KEREM KAPLAN SAÇ ASİSTANI: GÖRKEM GÜRER