Altı çocuklu geniş bir ailenin parçası, Fransız Caz sanatçısı ve piyanist Gabrielle Jeanselme; Paris’i, müzik hayatını, Ankara’ya geliş hikayesini tüm samimiyetiyle anlattı…
Öncelikle bizimle röportaj yapmayı kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.
Kendinizden biraz bahseder misiniz?
Ben, Parisli bir piyanist aynı zamanda şarkıcıyım. Beni en iyi özetleyen kişiler ise şunlar sanırım: Billie Holiday, Fats Waller, Bach ve Shakespeare..
Fransa’nın güney bölgesinde yer alan Drôme kentinde doğdum. Drôme’de ve Lyon’da büyüdüm diyebilirim. Altı çocuklu geniş bir ailenin parçasıyım. Bu kadar çok kardeşle, tahmin edebileceğiniz gibi oldukça eğlenceli bir ortamda büyüdük. Sürekli vakit geçirdiğimiz, oyun oynadığımız büyük bir bahçe, nehirlerin olduğu keyifli bir kasabada çok mutlu ve huzurlu bir çocukluk geçirdim. Altı yaşımda konservatuarda müzik bölümüne başladım. İlk piyano öğretmenimin hayatımda çok önemli bir yeri vardır. Kendisi çok iyi bir piyanistti. Hala hayranlıkla takip eder ve bana öğrettikleri için her gün minnet duyarım.
İlk diplomamı Lyon’da ikincisini ise Paris’te yine konservatuar eğitimimi tamamladıktan sonra aldım. Paris’te caz üzerine aldığım eğitim ve dersler dışında klasik piyano ve kompozisyon eğitimleri de gördüm. Okulda caz dersi almadan önce caz müziğini sokakta öğrenmeye başladım diyebilirim. Caz müziği öğretmenim Sara Lazarus, Amerika’da çok önemli bir caz şarkıcısıydı. Yine Philippe Bas’tan cazın en temel standartlarını öğrendim. Bunlarla birlikte Sorbonne Üniversitesinde edebiyat, sanat tarihi ve felsefe dersleri de aldım. Sanırım bu sebeple tiyatroya, Molière’e ve Shakespeare’e hayranım. Ve yine aynı sebeple her şarkının hikayesine merak ve ilgi duyarım. Sözcükler benim için çok önemlidir.
Ne zaman şarkı söylemeye başladınız?
Şarkı söylemeye çocukken başladım diyebilirim. Yirmi yılı aşkın bir süre hem klasik ve hem caz müziği için piyano ve şan eğitimi aldım. Sekiz yıldır da konserlerde performans sergiliyorum.
Sahneye ilk çıktığınızda neler hissettiniz?
Çok derin, yoğun ve özel bir duygu bu tabii ki. Sanki en sonunda yuvaya dönmüşüm gibi, insanlara ulaşmış ve onlarla kalplerimiz birleşmiş gibi… Eksiksiz bir mutluluk duygusu kısacası…
Sizi en çok heyecanlandıran konseriniz hangisiydi?
Hepsi hayatımın çok güzel anlarını oluşturuyor. İçlerinden birini seçmem oldukça zor olacak. Herkes için özel olan zamanlar vardır. Ve bu zamanlarda şarkı söylemek çok keyiflidir. Mesela Sri Lanka’daki büyük Noel konseri… Tamamen büyülü bir atmosfer vardı. O anın güzelliği oldukça etkilemişti beni. Paris’te, geçtiğimiz sonbahar, Seine Nehri’nin üzerinde klasik & caz müziğinde karışık bir resital vermiştim. O da benim için çok değerli anlardan biriydi.
Müziğin birçok dalı var. Sizi caz söylemeye yönlendiren şey neydi?
İçten gelen bir ses, bir his… Bunu anlatamam sanırım. Ne yaptığımızı biz seçmiyoruz aslında, o gelip bizi seçiyor. Caz beni inanılmaz bir şekilde yakaladı. Hatırlıyorum; ilk duyduğumda, dinlediğim caz sanatçıları ve piyanistleri nefesimi kesmişti. Ruhuma dokunmuştu adeta. Onları dinlemeyi hiç bırakmadım.
Caz müziği denilince ilk aşklarım: Louis Armstrong, Django, Chet Baker, Erroll Garner, Nina Simone. Ardından Billie Holiday, Ella Fitzgerald, Shirley Horn, Fats Waller ve Teddy Wilson’ı keşfettim.
Müzik size ne ifade ediyor?
Benim için müzik birçok şeyi ifade ediyor. Tek bir anlamı yok. Ama ilk aklıma gelen, insanların kalplerine ulaşma isteği sanırım. Kalplerin, nehirler gibi bir araya gelerek birlikte akması… Müzik, gerçekten insanın hayatını değiştiriyor. Hayat kurtarabileceğine dahi inanıyorum. Kişisel olarak, benim daha iyi bir insan olmama bile yardım ediyor diye düşünüyorum.
Hem iş hem de özel yaşamınızda vazgeçemediğiniz prensipleriniz nelerdir?
Kısa ve öz olarak; kalbimi dinlemek… Hayatta insana en iyi gelecek şeyin bu olduğuna inanıyorum. Benim yaptığım iş de kalbimle direkt bağlantılı. Şarkı söylerken veya piyano çalarken kalbimin sesini hissedebilmeliyim. Bu özel hayatım için de geçerli. Hayatta katı kurallara da çok gerek yok bence. İnsanları sevmek ve hak ettikleri gibi davranmak yeterli diye düşünüyorum.
Bir gününüz nasıl geçer, neler yaparsınız?
Uyanırım, derin bir nefes alır ve sevdiğim müziği dinlerken bir yandan da esneme hareketlerimi yaparım. Sabah kahvemi içtikten sonra mutlaka yürüyüşe çıkarım. Özellikle Paris’teysem Seine Nehri’nin kıyısında yürümeye bayılırım. Güneş üzerinize doğar. Bu çok özel ve keyifli bir duygudur. Sanki tüm dünya benimmiş gibi hissederim. Tüm bunların ardından 5-6 saat müzik çalışırım.
Öğle saatlerinde yemeğimi yer, ardından kitap okurum. Biraz Virginia Woolf, Albert Cohen, Marguerite Duras, Dostoyevsky, Shakespeare, Molière ya da sevdiğim bir müzisyenin biyografisi… O da olmadı Paris üzerine bir kitap… Paris’in mimari ve tarihi sırlarını keşfetmeye bayılırım. Akşamları haftanın 6 günü Skye Vue’da sahne alıyorum. Performans sergilemediğim bir günde de film izlemek, konser ya da tiyatroya gitmekten hoşlanıyorum.
Şarkı söylemediğiniz zamanlarda neler yaparsınız?
Piyano çalarken, yürürken, araba kullanırken şarkı söylerim. Yapmaktan en keyif aldığım şey bu. Araba kullanmak hobilerimden biri… Radyoda klasik müzik ya da caz dinlemekten de hoşlanırım.
Skye Vue Lounge & Terrace, JW. Marriott Ankara ile yollarınız nasıl kesişti?
Yine müzisyen olan çok yakın bir arkadaşım bana buradan bahsetti. Bir anda, her şeyin ortasında hissettim kendimi. Bu muhteşem ülkeyi düşündükçe, ne kadar etkileyici olduğunu, keşfedilecek birçok şeyin olduğunu fark ettim. Ve tabii ki muhteşem, baştan çıkarıcı caz barı Skye Vue… Manzarasıyla, piyano çevresinde yaratılmış kusursuz bir alan burası. Bu fikre çok fazla direnemedim açıkçası.
Skye Vue Lounge & Terrace’da söylemeye ne zaman başladınız?
Tam olarak 17 Şubat’ta…!
Daha önce nerede ya da nerelerde sahne aldınız?
Fransa’da çoğunlukla Paris, Nice, Lyon, Bourg Sain Maurice, Angers ve daha birçokları… Bunların dışında Berlin, Hamburg, Marakeş, Colombo (Sri Lanka), Lozan (İsviçre)
Gelecek için planlarınız nelerdir?
Mutlaka Asya ve Güney Amerika’yı görmek ve oralarda da konser vermek istiyorum. Ama şu anda Ankara’dayım ve gerçekten vaktimi, en keyifli haliyle geçirmek istiyorum. İnsanlar inanılmaz sıcak ve misafirperver. Burada son derece mutluyum.
Buradayken hayata geçirmek istediğim çok önemli bir isteğim var aslında: İstanbul’daki Fransız Hastanesi’nde klasik müzik resitali vermek. Mart ya da Nisan ayı içerisinde bir Pazar günü gerçekleştirebilirim bunu.