Cemiyet hayatının sevilen isimlerinden, şıklığı ve tarzındaki nostaljik esintiler ile adından sıkça söz ettiren Berrin Okçu ile samimi ve keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Sizi sizden dinleyebilir miyiz?
Gelenek ve göreneklerine bağlı, kalabalık bir ailenin en küçüğü olarak sevgiyle büyüdüm. En küçük olmanın sağladığı tüm mutlulukları doyasıya yaşadığım için çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Kendi ailem gibi bir aile kurmanın hayalini kurmuştum, çok şükür bugün benim de çok güzel bir ailem var. İstanbul Teknik Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. Uzun yıllar sermaye piyasalarında görev yaptım. İMKB Disiplin Komitesi üyesiyken hamileliğim sebebiyle görevimden ayrıldım. Çocuklarıma hiç dadı tutmadım ve kendim baktım. Bugün en büyük zenginliğimin çocuklarımla geçirdiğim anlar olduğunu düşünüyorum. Dilerim Allah bu zenginliği herkese nasip etsin.
En sevdiğiniz özelliğiniz nedir?
“En sevdiğim özelliğim” diye bir cümleye başlamak ne derece doğru olur bilmiyorum ama en çok öne çıkan ve hayatımı en çok şekillendiren özelliğimin yoğun olarak yaşadığım adalet ve vefa duyguları olduğunu söyleyebilirim. Kimsenin hakkını yemem. Haksızlığa asla tahammülüm yok, gözümün önünde birisine haksızlık yapılırsa tanıyayım ya da tanımayayım sessiz kalamıyorum ve kendimi o kişi için mücadele ederken buluyorum. Bana haksızlık yapıldığında ise çok üzülüyorum ve kabuğuma çekiliyorum ve haksızlık yapan kişiyle ilişkim asla eskisi gibi olamıyor. Haksızlık gibi vefasızlığa da tahmmülüm yok. Yaşamımda bana bir şekilde emeği geçen herkes benim için kıymetlidir ve onların gönlünü hoş tutmayı önemserim.
Çok özgün bir tarzınız var. Hatta kimi zaman çok da nostaljik görünümlü kıyafetler giyiyorsunuz. Tarzınızı nasıl tanımlarsınız?
Nostaljik görünümlü kıyafetler giyiyorum, çünkü geçmişe tutkuyla bağlıyım. Öyle ki mümkün olsa 1800’lü yıllarda yaşamayı çok isterdim. O dönemin kıyafet ve aksesuarları başımı döndürüyor. Jane Austen romanlarından fırlamış gibi hayal edebiliyorum kendimi. O yıllarda yaşamak tabii mümkün değil, ama geçmiş yaşam tarzları beni öyle etkiliyor ki, adeta o dönemde yaşıyormuşum gibi giyinmek çok hoşuma gidiyor. Her şeyin daha bir zarif, daha bir asil olduğu dönemlerden bahsediyorum. İnsanların birbirlerine açılmak için günler hatta yıllar boyunca sebrettiği, duygulara değer verildiği, onurlu yaşamın olduğu zamanlardan.
Tarzıma bir isim koymak gerekirse romantik bir tarzım olduğunu söyleyebilirim. Üstü vücuda oturan, altı bol, kloş kesimli diz altı elbise ve etekler vazgeçilmezlerim. Sade ve mütevazi görünen ama ucundan kıyısından biraz da iddia taşıyan dantel ve ipek bluzları çok seviyorum. Mümkün olduğunca şapka ve eldiven de kullanıyorum. Tüm bu aksesuar ve kıyafetler, beni yaşayabilmeyi istediğim dönemlere götürüyor. Bu yüzden, her parçayı severek ve adeta hissederek taşıyorum.
Türkiye’de ve Dünya’da en çok beğendiğiniz tasarımcılar kimler?
Türkiye’de Zeynep Tosun’u çok beğeniyorum. Zeynep çok yetenekli ve yaratıcı bir tasarımcı onun kıyafetlerini zevkle taşıyorum. Nedret Taciroğlu’nun masalsı tasarımları tek kelimeyle büyüleyici, danteli işleyişine hayranım. Dünyada benim favorim Karl Lagerfeld. Sade ve mütevazi gibi görünen ama aslında gösterişli ve hatta içten içe biraz da kibir taşıyan tasarımları çok beğeniyorum. Bana göre Karl Lagerfeld bu sentezi en güzel yakalayan, beni en çok heyecanlandıran isim. Bazen yakanın altına gizlediği bir düğmede, bazen kenara iliştirdiği bir püskülde ya da bazen eteğin ucundan sallandırdığı bir zincirde hayat bulan o kibir benim başımı döndürmeye yetiyor. Başımı döndüren bir başka tasarımcı da Ulyana Sergeenko. Tarihi ve etnik detayların hakim olduğu bir çizgisi var. Kazakistan’a olan sadakatini her fırsatta dile getirmesine ve yorumladığı her parçaya bu sadakatten esintiler serpiştirmesi beni büyülüyor.
Peki Türkiye’de ve dünyada tarzını beğendiğiniz isimler kimlerdir?
Dünyada tarzını en çok beğendiğim ve kendi tarzıma da yakın hissettiğim isim Ulyana Sergeenko. Onun tasarladığı her şeyi giyebilirim. Çünkü o parçalara yorum katmak müthiş bir keyif. Türkiye’de ise gerçek anlamda stil sahibi olan benim de çok sevdiğim sevgili Yasemin Taciroğlu, Ezgi İçel ve Lian Kebudi’yi sayabilirim.
Bir gününüz nasıl geçer, neler yaparsınız?
Güne, haftasonu da olsa tatilde de olsam çok erken başlamayı seviyorum. Kızlarımı okula gönderdikten sonra günlük yapılacak işlerimle ilgileniyorum. Derneklerde aktif görev alıyorum. Günümün büyük bir kısmı, büyük keyif aldığım dernek çalışmalarıyla geçiyor. Seyahat etmeyi, yeni yerler keşfetmeyi çok seviyorum. Sık sık İstanbul içi turlara katılarak şehrimi daha yakından tanıma fırsatı yakalıyorum. Tarihe ve sanata çok meraklıyım, zaman zaman çeşitli atölye çalışmalarına katılarak yeni şeyler öğrenmeye çalışıyorum.
Hayatınızda vazgeçemediğiniz prensipleriniz var mı?
Doğruluk ve dürüstlükten asla vazgeçmem. Doğru bildiğimi yapar ve açıkça söylerim.
Sizce mutlu evliliğin sırrı nedir?
Bana göre mutlu bir evliliğin sırrı; karşılıklı sevgi, saygı ve güven üzerine kurulu. Ancak ilgi yoksa bunlar tek başına yeterli olmayabilir. Karşılıklı ilgi göstermek de en az sevgi, saygı ve güven kadar önemli diye düşünüyorum.
“Aşk” deyince… Ne düşünüyorsunuz?
Aşk bana göre yüreğinize söz geçirememek ve sevdiğiniz yanı başınızdayken bile ona hasret olmaktır. Aşk, çok güçlü bir duygu, her şeyi sevebiliriz ama her şeye aşık olamayız. Sevgi yürümekse aşk koşmak gibi geliyor bana. Bazen bir çiçeğe de aşık olabiliyor insan, onun yaratılışındaki güzelliğe vurulabiliyorsunuz.
İstanbul’da en sevdiğiniz mekanlar nerelerdir? Ayrıca kendinize ait kaçış noktalarınız var mı?
İstanbul’da en çok şehir hatları vapurunda boğazı geçmeyi seviyorum. Şehrin karmaşasından uzak ama tatlı bir telaşenin de yaşandığı vapurları oldum olası çok sevmişimdir. Karaköy’de Liman Lokantası, Sirkeci Garı’ndaki Orient Express, Kapalıçarşı’daki Nar, Pierre Loti’deki çay bahçesi, Fenerbahçe’deki Romantika Cafe benim sevdiğim kaçış noktalarım.
Tatil deyince ülkemizden ve dünyadan en sevdiğiniz yerleri paylaşır mısınız?
Benim için tatil, deniz ve güneş demek. Soğuk havayı çok sevmediğimiz için kışın bile sıcak yerlere kaçmaya çalışıyoruz. En sevdiğim tatil durağı, yıllardır gittiğimiz Fethiye Hillside Beach Club. İki kızım da bebekken 40’larını orada çıkardı diyebiliriz. Sabah çok erken kalkıp doğanın koynunda yüzmek müthiş bir keyif. Bir başka tatil sevdamız, annemin Çanakkale’deki yazlığı. Bahçesinden taze sebze ve meyve topladığımız bu yazlık, bizim için çok kıymetli. Çocuklarım dalından kopararak şeftali yiyebiliyor ya da karpuzun toprakta yetiştiğine şahit olabiliyorlar. Bu bana müthiş bir mutluluk veriyor. Yurt dışında ise Fransız Riviera’sı çok sevdiğim tatil rotalarımızdan biri. Arabayla sahil boyunca yaptığımız geziler artık bir gelenek halini aldı.
Özellikle Instagram’dan sizi takip ediyoruz. Özgün ve çok zevkli paylaşımlarınız oluyor. Sosyal medya ile aranız nasıl?
Çok teşekkürler. Sosyal medya bu çağın kaçınılmazı. Ben de severek kullanıyorum. Instagram profilim sadece tandığım kişilere açık. Ben de sevdiğim ve beni mutlu eden küçük detayları sevdiklerimle Instagram aracılığı ile paylaşmaktan keyif alıyorum. Ama özel günlerde, bayramlarda atılan sms mesajları almak yerine; çocukluğumda postacının evimize getirdiği gibi tebrik kartpostalları almayı tercih ederim. Hızlı iletişimi, her ne kadar hayatımıza yadsınamaz kolaylıklar katmış olsa da, sevmiyorum. Ben samimiyet ve biraz da mahcubiyet içeren iletişimi seviyorum. Galiba yanlış zamanda doğmuşum, hep geçmişe özlem duyuyorum. Çocuklarımı da naiflik ve masumiyetin daha fazla hakim olduğu bir dönemde yetiştirebilmeyi çok isterdim.
Formunuzu nasıl koruyorsunuz? Spor yapıyor musunuz?
Ne yazık ki düzenli spor yapamıyorum. Ama yediklerime çok dikkat ediyorum. Eğer fazla kaçırırsam ertesi gün mutlaka daha dikkatli beslenerek dengeyi bulmaya çalışıyorum.
Sosyal sorumluluk projelerinde sizi sıklıkla görüyoruz. Desteklediğiniz, üyesi olduğunuz derne ya da vakıflardan bahseder misiniz?
Pek çok sosyal sorumluluk projesinde görev alıyorum. Şu anda aktif olarak Tesyev’de ve Epos7 Derneği’nde çalışıyorum. Tesyev, Türkiye Engelliler Sosyal Yardım ve Eğitim Vakfı ülkemizde pek çok zorluk yaşayan engellilerimizin, eğitim ve spor ile yeteneklerinin keşfedilmesini, yalnız sporda değil, birçok alanda etkin ve başarılı olduklarının görülmesi için çalışan bir vakıf.
Epos7 Derneği hakkında bilgi verebilir misiniz?
Epos7 Derneği kültürel emanetleri korumak, kültürlerarası iletişimi sağlamak, kültür ve sanat bilincinin geliştirilmesi amacı ile kurulmuş çok genç bir dernek. Kurulalı çok kısa bir süre geçmiş olmasına rağmen çok yol kat ettik. Dernek gönüllülerinin bağışlarıyla Topkapı Sarayı içerisindeki konferans salonu renove edildi. Zaman zaman yine dernek yararına burada konferanslar organize ediyoruz.
Aktif olarak çalıştığım bu iki dernek haricinde diğer dernek ve vakıflara da zamanım yettiğince yardımcı olmaya çalışıyorum. Ama bunlar bile bana yetmiyor, keşke daha fazla şey yapabilsem, daha fazla kişinin hayatında fark yaratabilsem. Zamanı olan herkesi bu tarz sosyal sorumluluk projelerinde görev almaya davet ediyorum. Bir kişinin bile hayatında farklılık yaratabilsek çok şey değişir kanaatindeyim.
Sizce “hayat”ın anlamı nedir?
Hayatta her şey olabilirsiniz, çok paranız olabilir, çok iyi bir kariyer yapabilir, çok iyi bir çevreye sahip olabilirsiniz ama insan gibi insan değilseniz bunların hiçbirinin anlamı yoktur bence. Bir bez parçasına sarılı bedenimle göçüp gittiğimde hoş anılar bıraktıysam geride, güzellikle, sevgiyle ve iyilikle anılıyorsa ismim insan gibi insan olarak yaşamışım demektir, huzurla çekilebilirim işte o zaman hayattan.