Porsella Bebek
Geçen İstanbul seyahatimde binanın Porsella adında bir balık restaurantına dönüşmüş olduğunu gördüm…
Klasik Bebek balıkçılarından farklı bir yer Porsella… Salaş ama şık, karışık ama rahat… Zaten çıkış noktaları da bu… “forget luxury”(lüksü unut)…
Bir mekanı tasarlamak; bugünü yorumlarken geçmişle gelecek arasında yaşanan bir gelgittir çoğu zaman… Porsella’nın bahçesinden içeri girdiğinizde tam olarak bunu hissediyorsunuz. Eski binanın aslında çok ruhsuz bir renk olan griye bezenmesi, buna karşılık aksesuarlardaki hareket sizde çok fazla duygu uyandırabilir. Yerdeki çini işlemeli seramik döşeme 70’li yıllara götürürken tamamen minimalist tasarlanmış bir renk cümbüşü yaşatan masalar, bizlere 2000’li yılların modernizmini yaşatıyor.
İçeriye adımınızı attığınızda ise tam bir pop-art cümbüşüyle karşılaşmanız içten bile değil…
Soyut sanatın yapmacıklıktan yıkıldığını iddia eden pop-art gibi… POP! bir mekan…
Bar tavanından sarkan bakır bakraçlarıyla, sahanlar ve cezvelerle pop-art’ın içinde zarifçe konumlanmış tipik Anadolu motifleri taşıyan üç katlı bir mekan Posella… Mekanda aynalar ve minimalist tablolar oldukça fazla kullanılmış… Tasarım detaylarda gizlidir lafı sanırım bu tarz bir tasarım için tasarlanmış. Radyatör kajlarındaki ayna kullanımı çok başarılı ve mekana çok ayrı bir hava vermiş.
Tamamıyla masif masalar üzerindeki sıra dışı aydınlatmalar ilk başta gözü yoruyor gibi gelse de mekana kattığı renk cümbüşü inkar edilemez.
Etrafınızı bahçesinde duvar saatleri, içeride çerçeveler, üst katta (mekanda en çok hastası olduğum) üstünde bin bir lamba sarkan ışıl ışıl, rengarenk bir masa, yerinden oynatılabilen aynalı panellerin bulunduğu hiç de sıradan olmayan bir alan sarıyor.
Girişte kendini hissettiren pop-art çılgınlığının yerini üst katta country tarzının içine yerleştirilmiş aykırılık yaratmak isteyen objelere bıraktığını görüyoruz. Karşınıza çıkan eskitme boyalı sandalyeler ilk bakışta sizi ürkütse de oturduğunuzda onu saran kadifenin verdiği rahatlık inkar edilemez… Yerdeki masif parkeler, masif masaların etrafını süslemiş avantgarde tabir edebileceğimiz sandalyeler mekanda farklılık yaratmış fakat girişte hissedilen pop-art isyankarlığını bir nebze törpülemiş görünüyor.
Böyle bir mekanda insan tavandaki örümcek aydınlatmaları görünce bir hayli şaşırıyor doğrusu… Belki de sadece sade ve basit bir jaluzi ile detaylandırılmış pencerelerle bir uyum içerisindedir… Kim bilir?
Duvarlardaki çerçeve cümbüşü, çerçeveli aynaların bütünlüğü, turuncu rengin kattığı hava, kral yengeci yiyen güzel kadının şehveti böcek sevmeyen bendenizi bile oldukça heyecanlandırdı itiraf etmeliyim… Aslında Türkiye’de bulunmayan kral yengeci Türkiye’ye getiren Porsella’nın tasarımında yengeç rengi olan turuncunun kullanılarak bir süreklilik sağlaması gözlerden kaçmaması gereken bir detay… Duvar ahşap kaplamalarında şerit olarak gördüğümüz turuncu detay kimi yerde bar arkalığına, kimi yerde rafa, kimi yerde ise bir masa ayağına dönüşüyor. Böylece bu tarihi bina yengecin lezzetini turuncunun enerjisiyle birleştirerek sıra dışı bir mekana dönüşüveriyor.
İstanbul’a gittiğinizde bu enerjik mekana mutlaka uğramanızı ve kral yengecini yemenizi tavsiye ederim.
Sevgiyle kalın…