Karayiplerin Boyun Eğmeyen Ülkesi Küba
Bu yazımda sizlere 1 Mayıs’ı Kübalıların nasıl kutladıklarını ve sadece Başkent Havana’nın değil, Küba’nın nasıl bir ülke olduğunu ve onları nasıl bir gelecek
beklediğinden bahsedeceğim…
Küba denince ilk aklımıza neler gelir? Fidel ve Che, devrim… Bütün Dünya’ya sattıkları süper kalite purolar… Ya da beyaz kumlu güzel plajlar ve sıcak latin insanı. Aslında bu sorunun yanıtı giden ve gitmeyen için farklı olacaktır. Bir ülkeye gitmeden önce duyduklarımız, okuduklarımızın, televizyonda gördüklermizin etkisinde kalarak gideriz. Ama kesin olan yerinde görmek ve gözlemlemek her zaman daha iyidir.
Küba, 110.000 kilometre karelik yüz ölçümü ile hiç de azımsanmayacak kadar büyük bir adadır. Batıdan doğuya uzunlamasına uzanan bu adanın batısında bulunan Başkent Havana’dan doğuya gitmeniz günlerinizi alacaktır. Küba Karayip Denizi ile Meksika Körfezi ve Atlantik Okyanusu’nun kesiştiği bir yerdedir. Küba ABD’nin ve Bahamalar’ın güneyinde, Haiti’nin ve Türk-Caikos adalarının batısında, Meksika’nın doğusunda, Jamaika ve Cayman adalarının da kuzeyinde yer alır. En yakın komşusu Haiti’ye olan uzaklığı 77 km.dir. Jamaika’ya 146, Meksika’ya 210 km ve ABD’ye 180 km uzaklıktadır.
Yıllık ortalama sıcaklığın 26 °C olduğu ülkede iki iklim vardır. Tropikal havanın etkilediği ülkede yağışlı ve yağışsız diye ayrılır mevsimler. Kasım ile Nisan ayları arasında daha az yağış olur ve turizm için daha iyidir. Eylül ve Ekim aylarında sıklıkla kasırgalar bu adayıda etkiler.
Yaklaşık nüfüsü 11 milyon olan adada son nüfus sayımlarına göre halkın %65’i beyaz, %15’i siyah ve %17’si mulato denen melezlerden oluşmakta. %1 kadar da Asya kökenli insanlar var. Orta ve doğu eyaletlerine gittikçe zamanında Afrika’dan köle olarak getirilen ve sonra adada kalan, adalılarla karışan nüfüsü ve onların Afro-Küba kültürlerini daha çok hissedeceksiniz.
Küba ekonomisi 1990’a kadar Sovyetler Birliği etkisindeydi. Dış ticaretinin %80’ini bu ülke ile yapan Küba, SSCB dağılınca çok zor bir döneme girdi. Özellikle Domuzlar Körfezi çıkartması ve füze krizi ardından gelen ABD ticaret amborgosu nedeniyle dünyanın birçok ülkesi ile serbest ticaret yapamayan Küba karnelerle alışverişin yapıldığı, petrol olsun birçok ürünün çok az olduğu olağanüstü bir geçiş dönemi yaşadı. Ama yılmadı ve alternatifler üretti. Yabancı para birimi, özelikle de dolara olan ihtiyaçtan dolayı ülkeyi turizme kademeli olarak açtı. Doların ülkeye girişinde kolaylıklar sağladıysa da adaya gelen turistleri Convertible Peso denen bir para birimini kullanmaya mecbur etti. Dolar ile diğer para birimleri arasındaki pariteyi doların zararına olacak bir şekinde açtı. Halkın hala %20’sinden fazlası şeker, tütün, turunçgiller, kahve yetiştirmekte. Dış ticaretinde en önemli ülkeler Çin Halk Cumhuriyeti, Kanada; İspanya ve Hollanda’dır. Venezuella ve Bolivya gibi ülkelerle de iyi ilişkiler içinde olan Küba 30.000 doktor karşılığında Venezuella’dan günde 80.000 varil petrol almaktadır. Küba dünyanın Rusya’dan sonra ikici en büyük nikel rezervinin olduğu ülkedir. Dünya sıralamasında Küba’nın Kobalt rezervi de beşinci sıradadır. Ülkenin kuzey kıyılarında 4.6 ile 9.3 milyar varillik bir petrol rezervi olduğu düşünülüyor ve 2006 yılında petrol çıkartmak için test çalışmalarına başladı.
1 Mayıs 2009’da Devrim Meydanı’nda olmak nasıl bir duyguydu derseniz… Tek kelime ile müthiş demeliyim. Milyondan fazla insanın kol kola vermiş, şarkılar, türküler söyleyerek hep beraber bir festival havasında yürümesi inanın bu dünyada görmeniz gereken bir olay. Hani ölmeden görmeniz, yapmanız gereken şeyler diye kitaplar var ya, işte benim de size tavsiyem gidin görün bu şenliği! Ben bu kadar çok insanı neşeli ve mutlu bir arada çok az yerde gördüm ve 1 Mayıs’ta Küba’da olduktan sonra Castro ölse de Küba’da, bazı ülkelerde söylendiği gibi, çok hızlı bir değişim olmayacağına kanaat getirdim. Değişim illaki olacak, yanlış anlaşılmasın son cümlem ama bir SSCB dağılması ertesi yaşanan ya da Çin’de şu yıllar gördüğümüz gelir uçurumu gibi hızlı ve bence olumsuz değişim Küba’da olmacak… Arzum da Küba’nın kültürünü, güzelliklerini kaybetmemesi yönünde…
Çocuklara ve gençlere çok önem veriliyor Küba’da. Onların beslenmesi, okulları ve sağlıklı olmaları için herkes titizlikle uğraşıyor. Daha uzun boylu ve tertemiz uniformaları ile ülkenin her yerinde onları gordük. Gelecek onların elinde olacak. Tabi, özgür bir şekilde istedikleri ülkelere seyehat edememeleri ve internet dahil bazı şeyleri gelişmiş ülke çocukları gibi kullanamamaları onlar için bir eksiklik olarak görülebilir ama kitap okuduklarını ve sokakta santranç oynadıklarını da eklemeliyim bu satırlarıma.
Küba’da herkesin kalacak bir yeri var. Sokakta yatan, aç kimse yok. Sağlık herkese eşit bir şekilde devlet tarafından veriliyor. Kişi başına düşen doktor sayısında dünyada ilk sıralarda gelir. Ama meyve, sebze, et, süt bol mu derseniz yanıtım hayır bol değil. Karne ile alışveriş yapıyorlar 1990 SSCB dağıldığından beri ve limitli alabiliyorlar birçok besin ürününü.
Gelin biraz da tarihine bakalım Küba’nın. 1492 yılında buralara gelen Kristof Kolomb bu ada için “ Gözlerimin şimdiye kadar görmüş olduğu en güzel şey” demiş. Aslında adada M.Ö.3500 den beri yerel bir halk var. Ama İspanyolların adaya 16.yy.da getirdiği hastalıklar ve savaşlar sonrası sayıları 15.yy. başında 150.000 kadar olan yerli halktan 16.yy. sonu sadece 3000’i hayata kalabilmiş. 17.yy. define avcılarının uğrak yeri olan adayı İngilizler 1732 yılında ele geçirmişler ama kısa bir süre sonra Miami ve civarı karşılığında İspanyollara geri vermişler. 18.yy. ortalarında tütün ve şeker kamışı üretimini arttırmak için özellikle Afrika’dan binlerce köle gelir.
Ada doğumlu ve bazen melez de olan İspanyol kökenli halk (Kreollar) 19.yy. sonlarına kadar İspanyol kanunlarından, İspanya’daki İspanyollar gibi eşit yararlanamadılar. İşte böyle bir Kreol olan Cespedes 1868 yılında İspanyollardan bağımsızlık için ayaklanır. Kendi çiftliğindeki köleleri azat eder ilk önce. İç savaşta 50.000 Kübalı ve yaklaşık 200.000 İspanyol ölür. Cespedes’de bunların arasındadır. Ama sonuç olarak 1886’da kölelik kaldırılır. Jose Marti ismini, resimlerini, heykellerini Küba’nın neredeyse her yerinde görürsünüz. 1895 yılında İspanyollara karşı bağımsızlık savaşını başlatan bu şair ve yazar lider de aynı yıl yaşamını yitirir. Bu savaşta da 300.000 Kübalı yaşamını yitirir. ABD Havana açıklarında batan bir ABD gemisini neden gösterip Küba-İspanyol savaşına aktif olarak karışır. İspanyolar adayı ABD güçlerine bırakır ve bundan sonra dört yıl kadar ada ABD tarafından yönetilir. 1902 yılında Cumhuriyet kurulsa da ABD’nin etkisi her zaman hissedilecektir. 1933 yılında bir çavuş olan Fulgencio Batista güçsüz devlet adamları ardından ülkeyi yönetmeye başlar ve 1940 yılında devlet başkanı seçilir. 1944’te bırakır başkanlığı ama 1952 yılında bir askeri darbe ile geri gelir. O yıllarda Küba için “Deniz Aşırı Las Vegas” denir. Batista’nın zaman içinde zimmetine 300 milyon ABD doları geçirdiği söylenir. Halkta fakirlik aşırı düzeylere çıkarken az sayıda ama Güney Amerika kıtasında başka hiçbir ülkede olmayacak kadar milyoner bulunmaktadır Havana’da! İşte bu uçurumlar arasında Fidel Castro ve yandaşları Santiago de Cuba şehrinde Moncado Garnizonu’na silahlı bir baskın düzenlerler. Şehirdeki karnavalı da en uygun tarih belirlerler ama 26 Temmuz baskını başarılı olamayacak, 61 kişinin ölümü ve Fidel Castro dahil yaklaşık kırk kişinin de tutuklanması ve hapsi ile sonuçlanacaktır.1955 yılında siyasi tutuklulara af çıkartan Batista Hükümeti, Castro’nun Meksika’ya gitmesine ve tarihin bir cilvesi olarak Che ile tanışmasına ön ayak oldu. 1956 yılında Che ile Küba’ya “Grandma” gemisi ile dönen Castro ve yandaşları Oriente yani doğu eyaletinde özellikle köylülerin devrimcilerden toprak reformu sözü almaları ile destek ile organize oldular. Santa Clara yakınlarında Che ve adamlarının ele geçirdiği tren ve silahlar neticesinde Batista 1959’un son günü, 1960 yılının ilk saatlerinde ülkeyi terk etti. 1 Ocak günü Fidel Castro Santiago de Cuba’da ilk zafer konuşmasını yapacaktır. Che bir süre ülkenin yapılanmasında aktif görevlerde bulunursa da idealleri için Küba’dan ayrıldı. İlk önce Afrika’ya ve sonra Bolivya’ya gidecek, Bolivya’da köylülerden yeterli desteği alamayınca 1967 yılında öldürülecektir. Küba’da ise söz verilen toprak reformları ve devletleştirmeler yapılır. 390 hektardan daha büyük çiftlik bırakılmaz ülkede. Rejim karşıtı 200.000 Kübalı 59-62 yılları arasında bir o kadar da 65-71 yılları arasında ülkeyi terk eder.
Nisan 1961 yılında Domuzlar Körfezi çıkartması ile adada kontrolü ele geçirmeyi planlayan ABD başarısız olur. 1962 yılında Nikita Kruşçef döneminde adaya getirilen balistik füzelerse neredeyse bir 3. Dünya Savaşı’na neden oluyordu. Türkiye’deki ABD nükleer füzelerinin geri alınması karşılığında bu balistik füzeler de SSCB tarafından geri alındı ama sonrası Küba SSCB’ye her açıdan daha yaklaştı ve dünyada soğuk savaş tehdidi ile uzun bir süre huzursuz oldu. Amerika da Küba’ya ticaret ambargosunu başlattı. Bügün hala süren bu amborgo ABD ile ticaret yapan ülkelerin Küba ile ticaret yapmamaları şartı ile genişletildi. Ama bakınız görünüz ki bügün adada cep telefonları çalışıyor ve bu hizmeti bir İspanyol şirketi veriyor! İşte bizlere eşit olmayan bir dünyada yaşadığımızı bir kere daha kanıtlayan bir örnek… 1989 yılında SSCB’nin dağılması sonrasında zor yıllar geçirdi Küba. Ama pes etmedi, çözümler üretti. Fidel Casro bügün sağlık problemleri olan 80 yaşında bir lider ve görevi kardeşi Raul Castro’ya bıraktıysa da ülke içinde ona olan sevgi ve saygı hiç azalmamış.
Küba’ya bir tur ile gelirseniz sizlere batıdan doğuya en az bir hafta süren bir tur tavsiye ederim. Dileğim sadece Havana, turistik Varadero ve plajlarını görmeden dönmeyin!
Havana yakınlarındaki Pınar del Rio Vadisi’ne gitmenizi, tütün tarlalarını ve bir puro fabrikasnı görmenizi tavsiye ederim. O güzelim puroların çok güzel latin kızlarının bacaklarında sarılmadıklarını keşfedebilirsiniz ve bu size biraz hayal kırıklığı yaratabilir… Havana’dan gidebileceğiniz Cienfuegos ve Trinidat gibi Unesco Dünya Mirasi listesindeki şehirler size rengarenk, tek ya da çift katlı eveleri ile huzur verecek. Trinidat özellikle görmenizi istediğim bir yer. Akşam gidebileceğiniz Casa dela Musica Meydanı ve dinleyeceğiniz Küba müziği ile dans eden sıradan Kübalılar “Buralara geldiğime değdi!“dedirtecek. Tabi yakınlardaki güzel kumlu plajlarda denize de girebilirsiniz. Santa Clara’da meşhur tren müzesini ve Che’nin anıt mezarını ziyaret ettikten sonra doğuya yönelip şeker tarlaları arasından Camaguey’e gelirseniz geceleyin derim. Yoksa yol çok uzar. Ertesi gün yolunuz sizi Santiago de Cuba’ya getirecektir. Yani Orinte Eyaleti’nin en önemli kentine. Sierra Maestra dağları eteğinde kurulu bu şehir 1514 yılında Küba’da İspanyollar tarafından kurulan ilk şehirlerden. Haiti, Jamaika ve Afrika kültürlerinin etkisini hemen hissedeksiniz. Birçok dünyada meşhur olmuş müzik ve dansın doğmasına işte bu karışım neden olmuş. 19.yy. sonu ve Batista’ya karşı verilen devrimde etkisi nedeniyle şehire Kahraman Şehir de denir. Küba’nın en değerli lideri ise Cemeterio Santa Ifigenia’da bir anıt mezarda yatmakta, Jose Marti. Moncado Kışlası’nı, içindeki okul ve müzeyi muhakkak görmelisiniz. Tabi karnaval müzesini de. Heryıl temmuz ayında Santigo de Cuba’da karnaval var. Müzik ve eğlencenin hiç bitmediği bu adayı gelin siz bir de karnaval zamanını nasıldır bir düşünün!!!
Ernest Hemingway, devrim öncesi sıklıkla Küba’ya gelmiş. Devrim sonrası bir süre Küba’da yaşamış. Yaşlı Adam ve Deniz gibi birçok eserini bildiğimiz Nobel Edebiyat Ödüllü bu yazarın Havana ve Küba’da kaldığı yerler turislerin uğrak yerleri.
Guantanamo ABD deniz üssü Santiago de Küba’ya oldukça yakın. Birbilerine bu kadar zıt ve iletişimin bu kadar kötü olduğu ve ambargoların uygulandığı bu ülkede bir ABD deniz üssü 1903 yılından beri var. İspanyollardan sonra ABD etkisinde kalan Küba’nın 20.yy. başı imzaladığı ve deniz üssü için bir süreliğine devrettiği yerdir Guantanamo. 4000 USD dolar yıllık kira ücreti hala ödenir ve bu Küba Hükümeti tarafından bozdurulmaz, alınmaz… Sözleşme 2033 yılında sona erecek.
Havana’nın özellikle eski şehir ve meydanları, cafeleri, restoranları çok güzel. Zaten Unesco’nun da gene Dünya mirasına aldığı eski şehir bir süredir restore ediliyor. Paladar denen küçük ev restarantlarını, iyilerini araştırıp gitmenizi tavsiye ederim. Bu sayede hem yerel halk ile daha çok iletişim kuruyorsunuz, hem de makul fiyatlara güzel yemek yiyorsunuz. Otel olsun, restoran olsun Türkiye standartlarında servis ve kalite beklemeyin. Ama güler yüzlü insanlar ve sıcak Küba müziği eşliğinde rom ile yapılmış meşhur Mohito her yerde sizinle olacaktır!
Orta Amerika ve Latin ülkeleri arasında kıyasla çok güvenli olan bu ülkeye döviz kurunun kötü olması nedeniyle USD getirmenizi tavsiye etmem.
Ülkemizden direkt uçuş olmadığı için Avrupa aktarmalı gitmeniz gerekiyor. Air France ya da Iberya Hava Yolları ile örneğin gidebilirsiniz.
İnsan ve müzik seviyorsanız çok keyif alacağınızı garanti ederim.
Bu yıl 1 Mayıs’ta orada olursanız kelimelerle anlatmaya çalıştığımı sizler de bir fiil yaşayacaksınız…