Çok Çalışmak, Vazgeçmemek ve Sürekli Yürümek
Barbaros Tapan, şu an mesleki anlamda Hollywood’un kralı. Senelerdir tüm dünya starlarıyla röportajlar yaparak sadece filmlerde görebildiğimiz, ulaşılması çok zor yıldızları her gün evimize getiriyor. Los Angeles’ ta çeşitli film festivallerinin kurucusu ve Golden Globe’da jüri üyesi. Kendisiyle çok rüzgarlı bir günde Çırağan Sarayı’nda bir çekim gerçekleştirdik. Pandemi sürecinin film sektörüne etkilerini ve yakında gerçekleştirmeyi planladığı Türkiye’nin dünyaca tanınmasında büyük ses getirecek olan yeni projelerini konuştuk. Mütevazı, sakin kişiliği ve hiç bitmeyen enerjisiyle her başarısından sonra “sıradaki” diyerek durmaksızın yepyeni atılımlar yapıyor. Türkiyemizi dünyada çok üst düzeyde başarıyla temsil eden Barbaros Tapan’ın başarı öyküsü, bu mecrada yürümek isteyen gençlerimize de bir ışık tutacaktır.
Bize biraz çocukluğunuz, aileniz ve okul hayatınızdan bahseder misiniz?
İstanbul, Kuzguncuk doğumluyum. Tüm çocukluğum boğazda geçti. Babamı on altı yaşındayken kaybettim. Kendisi gemi kaptanıydı. O, ebedi hayata göç ederken deniz ve tekne sevdasını ben de bıraktı. Liseden sonra kurduğum hayaller, Amerika macerasını başlattı ve Los Angeles’a taşınarak orada sinema – televizyon yayıncılığı okudum.
Çocukluk hayaliniz neydi?
Çocukluk hayalim, futbolcu olmaktı. Sporu hala çok severim. Hayattaki iki vazgeçilmezim; sinema ve spor diyebilirim.
Ülkemizi başarıyla temsil ediyorsunuz. Bu günlere gelmek için hangi yollardan geçtiniz ve neleri göğüslediniz?
Los Angeles’a taşındığım günden beri mücadelenin içerisindeyim. Çok çalışmak ve vazgeçmemek, başarımın anahtarı oldu. Yüzüme çok kapı kapandı, çok reddedildim ama vazgeçmedim. Aksine her “hayır” cevabı aldığımda, eksiklerimi düşünüp farklı bir yol haritası çizdim.
Bu yolda, insanlar size destek mi oldu yoksa yolunuza taş mı koydu?
Destek olanlar da oldu taş koyanlar da. Rekabetin yoğun olduğu bir sektördeyiz. Kendini kabul ettirene kadar mutlaka engeller ile karşılaşıyorsun ama yolun sonunda yaptığın işe ve masaya ne koyduğuna bakıyorlar. Eğer işini layıkıyla yapıyorsan bugün olmasa bile yarın kapılar açılıyor.
Sayısız dünya yıldızıyla görüşüyorsunuz. Onlara ulaşmak ve röportajı kabul ettirmek zor mu? Hangi prosedürlerle uğraşmak zorunda kalıyorsunuz?
Aslında Hollywood, makine gibi sistemli bir mekanizmadır. Yılların verdiği deneyim ile ben de o prosedürleri takip ediyorum.
Golden Globe jüri üyesisiniz. Zor ulaşılabilen bir statü. Bunu nasıl başardınız?
Dediğim gibi her kapının anahtarı; çok çalışmak ve vazgeçmemek. Yirmi yıllık emeğim ve yaptığım işler referansım oldu. Kendinizi ispat etmeden kimse size bir statü vermiyor özellikle Amerika’da hiç vermiyor. Tek soruluk bir röportaj için dahi saatlerce bekledim, sabırla çalıştım. Çok reddedildim ama pes etmedim ve hayallerim için emek vermekten hiç vazgeçmedim.
Hollywood Türk Filmleri Festivali’ni yapmayı siz başlattınız. Bu sürecin nasıl gerçekleştiğinden, nasıl olduğudan ve daha iyi olması için nelerin gerekli olduğundan bahsedebilir misiniz?
Film festivalleri, sinema severler için en özel etkinliklerden biridir. Bana göre festivaller, filmleri farklı kitlelere ulaştırmanın en etkili yoludur. İlk festivalimizi, 2017 yılında Paramount Stüdyoları’nda yaptık. Yurt dışında gerçekleştirilen festivallerde sadece filmleri değil kültürümüzü de temsil ediyoruz. Hem sinemamız hem de kültürümüz için önemli bir oluşum yarattık ama hala yeniyiz. Türk organizasyonu çatısı altında, hikayelerimizi; Hollywood’da yabancı misafirlere izletmek, onların yorumlarını dinlemek ve karşılıklı fikir alışverişinde bulunmak, ülkemizin tanıtımı ve markalaşması için oldukça önemli. Buradaki anahtar kelime ise devamlılık. Daha iyi olması için devamlılık şart. Her geçen yıl bize yaptığımız hataları gösterecek, daha iyisini öğretecek ve biz de kendimizi geliştireceğiz.
Yabancılar ülkemizi tanıyorlar mu? Genel olarak Türkiye hakkında neler biliyorlar?
Hem tanıyan hem hiçbir fikri olmayan hem de ön yargılı olan bir kesim var. Ne bildikleri hakkında bir genelleme yapmadım. Çünkü bu durum ne konuştuğumuza göre değişir. Sinema dünyasına yakın olduğum için sinemadan örnek verebilirim. Maalesef filmlerimiz, hikâyelerimiz hakkında pek bilgi sahibi değiller ve zengin kültürümüzü de bilenlerin sayısı az.
Türkiye’nin daha iyi tanıtılması için neler yapılmalı?
Bu, çok derin bir konu. Çünkü tanıtım, sonsuz ve dipsiz bir kuyu. En etkili tanıtım yönteminin, kültürel faaliyetler olduğunu düşünüyorum. Yine de dediğim gibi tanıtım, derin ve geniş bir konu.
Pandemik bir dünyada sektör nereye doğru evriliyor?
Hepimizin merak ettiği bir konu. Ama bekleyip görmekten başka çaremiz yok. Sektörümüz için iyimser düşünmek istiyorum. Pandemi süresince ekran karşısında izlediğimiz karakterler en yakın arkadaşlarımız oldu. O yüzden umutluyum.
Yeni bir projeniz var mı?
Yeni bir projem var. Al Pacino ile Broadway oyunu Salome’yi, Türkiye’de oynaması için görüşmeler yaptık. Kendisi de memnuniyetle kabul etti ancak pandemi sebebiyle askıya aldık.
Next sözü sizinle bütünleşti. Bu bağlamda yaşama bakış açınız nasıl? Geçmiş değil hep geleceğe bakmak gibi mi mesela?
Aynen, hep geleceğe bakarım ama bugünün kıymetini de iyi bilirim.
Gazeteciliğin yanı sıra sanatçı bir görüntünüz ve tarzınız da var. Bu sanatın içinde olmak ister miydiniz, bu yönde de projeleriniz var mı?
Sanat derken görsel hikaye anlatımı yani sinema ve televizyon benim hayatımın en önemli parçası zaten. Belki ileride kamera önü değil de arkasında yer alabilirim.
Oscar Ödül Töreni’ni kırmızı halıdan canlı olarak ilk kez geçen sene sundunuz. Türkiye televizyon tarihinde bir ilki başardınız. Nasıl bir duyguydu?
Tek cümle ile anlatmam gerekirse eğer benim için çok gurur vericiydi. Hollywood’da gerçekleşen kırmızı halı törenleri bana her zaman heyecan verir. Çünkü peri masalı gibidir, başka bir dünyanın içine girmiş gibi hissedersiniz.
Bu sektörün en önemli özelliklerinden biri dakik organizasyonlar. Sizce Hollywood bunu nasıl başarıyor? Bizim eksiklerimiz neler?
Amerika’da sadece Hollywood’daki ödül törenleri değil NBA finalleri, All Star maçları ve Super Bowl gibi organizasyonlar da kusursuzdur. Beş dakika içerisinde sahneyi kurar ve kaldırırlar. Ancak hazırlık aşaması o kadar uzun sürer ki aklınıza dahi gelmeyecek detaylara aylar harcanır, binlerce kişi çalışır ve çok para harcanır. Sadece Türkiye değil dünya geneline baktığınızda bu işi Amerika’dan daha iyi yapan başka bir ülke yok.
Dünya starlarından herhangi biriyle ya da birileriyle anınız var mı? Varsa eğer dinlemek isterim?
Hollywood yıldızıyla değil de dünyanın gelmiş geçmiş en önemli sporcularından Kobe Bryant ile unutamadığım bir anım var. Kendisine, eşim ile beraber Kapalıçarşı’dan İstanbul’u simgeleyen özel bir hediye yaptırmıştım. Üzerine de el yazısıyla, “Black Mamba” işletmiştim. Açıkçası hediyeyi verebileceğimden emin değildim. Çünkü maç sonrası kendisine yaklaşmak imkansızdı. Etrafı basın ordusu ile çevrilirdi ve yayıncı kuruluş dışında kimseye birebir röportaj vermezdi. Yine bir maç sonrası tüm cesaretimi toplayıp yanına gittim ve hediyeyi vermek istediğimi söyledim, bir anda şaşırdı “tabi” dedi. Hediyemi verirken “birebir röportaj yapabilir miyiz” diye sordum ve “evet” dedi. İnanamadım çünkü kendisi bir sporcudan çok daha fazlasıydı. Onunla birebir konuşabilmek neredeyse imkansız bir şeydi. Onunla konuşmaya başladığımda bütün basın bize yöneldi ama Kobe, kimsenin yanımıza yaklaşmasına izin vermeden sadece bana özel röportaj verdi ve hediyesini çok beğendiğini söyledi. Gerçekten unutamadığım bir andı. Mutluluğumu ifade etmem mümkün değildi.
Yüzbinlerce yıllık tarihe, doğal harikalara, elverişli jeopolitik konuma, çeşitli kültürlere, insanlara, dillere, dinlere ve ırklara sahip Türkiye’nin filmlere konu ve mekan olabilmesini nasıl sağlarız?
Ülkemizde uluslararası projelerin çekilmesi ve kendi hikayelerimizin uluslararası platformlarda beğenilmesi en büyük hayalim. Ülkemiz eşsiz bir kültüre ve tarihe sahip ama bilinmiyor. Ancak doğru tanıtım ile bahsettiğimiz tüm güzellikler, uluslararası platformda yer alır ve markalaşır. Kore bu işi çok iyi başardı. Son yıllarda yaptıkları televizyon dizileri, filmleri ve hatta dünya çapında başarılı müzik grupları ile dünyanın gözdesi haline geldi. Üretiyorlar, yaptıkları işlerin arkasında duruyorlar ve tanıtıyorlar.
İşiniz gereği binlerce film izliyorsunuz. Siz hangi tür filmlerden hoşlanıyorsunuz? En sevdiğiniz filmler, yönetmenler ve oyuncular hangisi?
Her türlü filmi severim ama drama filmlerinin yeri ayrıdır. Godfather, The Raging Bull, On The Waterfront, Vertigo, Apocalypse Now, City Lights, Good Fellas ve daha nice film en sevdiğim filmler arasında. Francis Ford Coppola, Alfred Hitchcock, Quentin Tarantino, Stanley Kubrick ve Martin Scorsese en sevdiğim yönetmenlerden. Marlon Brando her zaman en sevdiğim aktörler listesinde en başta yer alacak isimlerden. Yaşayan aktörlerdense Al Pacino,Jack Nicholson, Scarlet Johansson…
Sizce yaşam, kendi filmimizde başrol oyuncusu olduğumuz bir çeşit film midir?
Aynı fikirdeyim. Hepimiz kendi hikâyemizin yönetmeni ve oyuncusuyuz. Sadece senaryo önceden elimize verilmiyor.
En büyük hayaliniz nedir?
En büyük hayalim yok. Yapmayı istediğim bir sürü farklı farklı hayallerim var. Gerçekleştirdiğim her hedef en büyük mutluluğum oluyor o yüzden hayallerimi büyük veya küçük olarak kategorilere ayırmıyorum.
Bu hiç bitmeyen enerjiyi nereden alıyorsunuz?
Enerjim düştüğünde beni çok iyi motive eden bir eşim var.
Mutlu musunuz?
Hangi açıdan baktığınıza bağlı. Özel hayatımda mutluyum. Dünyamız ve çevremiz için endişeliyim çünkü çok zor bir süreçten geçiyor. Pandemi herkes gibi beni de endişelendiriyor.