Arkadaşlık
Arkadaşlık, paha biçilmez bir hazine gibidir, ailemizden sonra gelen en temel sosyal destek sistemidir. Arkadaşlığı tüm dinler kutsallaştırmıştır.
Mitolojik efsaneler ve farklı coğrafyalardaki halkların kültürlerine ait masallar da arkadaşlığın tarih boyunca büyük değer taşıdığının birer kanıtı gibidir.
Daha çok küçükken bile arkadaşlığın önemini hissederiz. Hatta minik yaşlarımızda bazılarımız için sevimli oyuncak ayıcıklar veya evin köpeği, kedisi en yakın dostumuz olmuştur. Ayıcığımıza sarılarak uykuya dalarken ona anaokulundaki günümüzü, hayallerimizi anlatmışızdır. Belki annelerimiz de gülümseyerek mırıldanmalarımızı dinlemiştir.
Küçük yaşlarda hissettiğimiz bu arkadaş ihtiyacı, anne ve babalarımızın bize kardeş getirme kararı almalarında da çoğu zaman büyük rol oynar. Yeni doğan kardeşimiz, en yakın oyun arkadaşımız oluverir.
Biraz büyüyüp kimliğimiz oturmaya başladıkça, ergenlik çağında da arkadaşlarımız hayatımızın vazgeçilmez bir parçasıdır. Onlar, gelecekteki kişiliğimizin olmasa bile, o dönemlerdeki eğilimlerimizin şekillenmesi sürecinde belirleyici bir etkiye sahip olurlar. Görüşlerimiz, bakış açımız, müzik zevkimiz, hobilerimiz, giyim tarzımız, moda anlayışımız arkadaşlarımızınkiyle beraber gelişir, değişir. Anne ve babamızdan izin alıp hafta sonları arkadaşlarımızla buluşmayı, vakit geçirmeyi o yaşlarda adeta dört gözle bekleriz.
Arkadaşlığa duyduğumuz ihtiyaç, yetişkinlik çağımıza eriştikten sonra da bitmez, devam eder. Arkadaşlarımız yaşamımızda bizim için müthiş birer destek kaynağı oluşturur, hayatımıza renk ve anlam katarlar. Evlenince eşlerimiz en yakın hayat arkadaşımıza dönüşürler.
Hakiki arkadaşlıklarla, tanışıklıkları ve düşük yoğunluklu arkadaşlıkları birbirinden ayırdetmek gerekiyor tabii ki. Bir an için durup düşünecek olursanız göreceksiniz ki gerçek arkadaş olarak tanımlayabileceklerimizin sayısı aslında hepimizin hayatında azdır. Arkadaşlıkta nicelik değil, niteliktir esas olan. Okul, üniversite, iş hayatı, sosyal ortamlar, aile çevresi bize sayısız arkadaşlık kurma olanağı tanısa da, önemli olan arkadaşlıklarımıza derinlik kazandırıp onları sürdürülebilir bir şekilde besleyebilmek ve güçlendirebilmektir.
Duygusal destek, belki de arkadaşlarımızın bize en büyük hediyesidir. Bir sevdiğimizi kaybettiğimizde, sağlık sorunları yaşadığımızda, derslerimizde, işlerimizde veya özel yaşamımızda pürüzlerle karşılaştığımızda, hiçbir şey yolunda gitmiyormuş, hayatımız altüst olmuş hissine kapıldığımızda arkadaşlarımızdan aldığımız desteğin kıymeti tarif dahi edilemez.
Arkadaşlarımız, başımıza kötü birşey geldiğinde bizi teselli edip ne kadar sevildiğimizi bize hissettirir, geleceğimizle ilgili planlarımızda bizi sonuna kadar heyecanla teşvik ederek yüreklendirirler. İyi arkadaşlar zırh gibidir; hayatımızda önümüze çıkan sorunlar karşısında kendimizi güçlü ve yenilmez hissetmemizi sağlar, bizi korurlar. Sıkıntılarımızın geçici olduğunu bize inandırmak için saatlerce yorulmadan moral verir, dil dökerler. Bizi olduğumuz gibi kabullenerek özgüvenimizi güçlendirir, bu özgüvenle de büyük düşler kurabilmemizi, hayallerimizi gerçeğe dönüştürebilmemizi sağlarlar. Neşeli espriler ve en dürüst ve samimi yanıtlarla hayatımıza sonsuz tat katarlar.
Onlardan karşılıklı olarak sürekli yepyeni şeyler öğrenir, ufkumuzu genişletiriz. Deneyimlerinden faydalanır, bazı şeyleri yeniden keşfetmek için çabalamak yerine bizimle paylaştıkları yaşanmışlık bilgileriyle daha yaratıcı, doğru ve hızlı kararlar alma, seçimler yapma şansına sahip oluruz. Bu müthiş rahatlatıcı bir dayanışmadır.
Arkadaşlık, bizi çevremizle temas halinde tutan, yalnızlık duygumuzu bertaraf eden bir bağdır. Tek başımıza atmakta çekingen davrandığımız adımları, erteleyip durduğumuz yenilikleri, başlangıçları, onların “Hadi birlikte deneyelim o zaman!” diye bizi yüreklendirmeleriyle yan yana, omuz omuza yaparız. Beraber sağlıklı beslenme kararı alır ve uygularız, aynı spor merkezine üye olur, birlikte spora başlarız, tenis oynarız, yoga yaparız, sabah yürüyüşlerine çıkarız.
Belki de en güzeli de, gerçek arkadaşlık sözkonusu olduğunda, iletişim için her zaman kelimelere gereksinim duymamamızdır. Herkes ne dediğimizi duyar, arkadaşlarımız dediklerimizi dinler, gerçek arkadaşlarımız ise söylemediklerimizi hissederler. Arkadaşlığı bu kadar eşsiz kılan da taraflar arasında oluşan bu büyülü sezgi ve hassas algı gücüdür belki.
Şaşırabilirsiniz, ama arkadaşlığın bu sayısız manevi yararlarının yanısıra birçok fiziksel faydası da var. Güçlü bir arkadaş ağına sahip olanların, arkadaşsızlık sorunu çekenlere oranla çok daha mutlu ve sağlıklı oldukları, daha uzun yaşadıkları, hafıza kaybına karşı daha dirençli oldukları, kalp krizi risklerinin daha düşük olduğu kanıtlanmış bir gerçek. Araştırmalara göre arkadaşlık, sağladığı duygusal ve sosyal destek sayesinde bağışıklık sistemimiz üzerinde güçlendirici bir etkiye sahiptir. Arkadaş, sorunlarımızı konuşma ihtiyacı duyduğumuzda bir dinleyici olmanın ötesinde, bu sorunlardan dikkatimizi uzaklaştırarak da stres düzeyimizi azaltır. Bir konuya üzüldüğümüzde arkadaşlarımızla sinemaya, konsere, yemeğe veya spora gitmek bizi hep ne kadar da rahatlatmıştır, öyle değil mi? Geçici bir süre için bile olsa, odağımız problemlerimiz olmaktan çıkar, güzel vakit geçirip güleriz, gülümseriz. Bazı bilim adamlarınca kadın sağlığı için arkadaşsızlığın, obezite ve sigara içmek kadar zararlı olduğu öne sürülüyor.
Hepimizin kendi deneyimlerinden de bildiği gibi, arkadaşlığımızın başladığı bir kişiyle bu ilişkinin süreceğinden hiçbir zaman yüzde yüz emin olmak mümkün değildir. Bununla birlikte, arkadaş olarak kendimiz için doğru olan kişileri seçebilmemiz, başka bir deyişle kalıcı ve anlamlı arkadaşlıklar kurabilmemiz için dikkate alabileceğimiz bazı kıstaslar var.
Örneğin, arkadaşlık kurarken karşımızdakinin bizimle aynı temel değerleri paylaşıp paylaşmadığına bakmalıyız. Dürüst, prensip sahibi, saygılı, iyi niyetli, samimi, sevgi dolu, pozitif ve duyarlı olanlarla arkadaşlık kurmalıyız.
Sağlıklı iletişim yeteneğine ve ortak ilgi alanlarına sahip olmak da, arkadaşlığı güçlendiren unsurlar arasındadır. Sağlıklı iletişim kendini yerinde ve doğru ifade etmeyi, karşı tarafı da doğru anlamayı, aşırılıklardan kaçınmayı, söz ve hareketlerin dürüstlük, samimiyet ve içtenlik temelinde sarfedilmesini ve karşımızdakine kendimize davranılmasını istediğimiz şekilde davranmayı kapsar.
Arkadaşlığın her iki taraf için de eğlenceli, mutluluk verici ve öğretici olması da çok önemli. Arkadaşlarımızdan hayatın her ayrıntısına ilişkin sürekli yepyeni bilgiler ediniriz; onlar da bizden elbette. Bu sinerji kaybolmamalıdır.
Bu arada, arkadaşlık ilişkisinin sürmesi için tüm yükün taraflardan birince taşınmaması lazımdır. Bu zaten arkadaşlığın ruhuna da aykırıdır. Bir dengenin varlığı ve her iki tarafın da karşılıklı olarak arkadaşlığın gelişmesi ve sürmesi için çaba harcaması, o arkadaşlığa duygusal yatırım yapması şarttır.
Arkadaş seçerken, fikirlerimize saygı gösteren kişilerle bu bağı kurmamız daha uygun. Unutmayın ki herkesin zevkleri, tercihleri farklıdır ve bunlara saygı duyulmalıdır. Arkadaşlarımız kendimizi daha iyi tanımamıza, farkındalık duygumuzu geliştirmemize yardımcı olurlar. İyi bir arkadaş, bir yandan kendimiz gibi olmamıza izin vererek bizi olduğumuz gibi benimserken, bir yandan da kişiliğimizin en güzel yönlerini farketmemizi, yaşamamızı ve geliştirmemizi destekler. Bazen karşımızdaki kişinin yanlış bir seçimde bulunduğuna içtenlikle inanırız, onun iyiliğini istediğimiz için birşeyler yapmamız gerektiğini hissederiz, ama yine de düşüncemizi kendimize mi saklasak, söylesek mi, söylersek acaba karşımızdaki nasıl tepki verir, alınır mı, incinir mi diye tedirginlik yaşarız. Arkadaşlıkta dürüstlük ve iletişim vazgeçilmezdir. O halde, düşüncelerimizi karşımızdakine dayatmadan, onu yargılamadan paylaşmayı başarabilmek gerekir.
Güvenilebilirlik, hakiki arkadaşlığın en temel taşıdır. Zaten, iyi ve kötü günde yanımızda olan, gereksinim duyduğumuzda yardımımıza koşan kişi değil midir arkadaş? Thomas Fuller, hiçbir kişi arkadaşsız mutlu olamaz, ancak mutsuz oluncaya kadar da arkadaşından emin olamaz demiş. Güvenebileceğinizden emin olduğunuz kişiyle kuracağınız arkadaşlık, muhtemelen ömür boyu sürecektir. Güven o denli önemlidir. Güven yoksa da, aslında üzerinde inşa edilecek bir ilişki de yoktur.
Benim için sağlıklı bir arkadaşlık ilişkisi için olmazsa olmazlardır bunlar. Bu kıstaslara daha pek çoğunu eklemek de mümkün elbette.
Yaşam boyu sürecek arkadaşlıklara sahip olabilmek büyük bir şanstır. Ama bence insan biraz da kendi şansını kendisi yaratır, öyle değil mi? Bu denli değerli birşeyi kaybetmemek, canlı tutmak belli bir özen gerektirir. Bu çok da zor değildir. Yani aslında her şey bizim elimizdedir. Arkadaşlarımızın, onlara verdiğimiz önemi, kıymeti bilmelerini ve hissetmelerini sağlamak yeterlidir. İlgi ve sevgi, karşımızdakine verdiğimizde bize geri döner; tabii, doğru kıstaslar gözetilerek, doğru kişilerle arkadaşlık kurmuş olduğumuz noktasından hareketle bunu savunuyorum.
O halde, işlerimizden ve sorumluluklarımızdan dolayı kendimize vakit ayıramayacak kadar yoğun da olsak, unutmamalıyız ki aslında arkadaşlık kendi içimizde başlar; en önemlisi arkadaşlarımızı hatırlamak ve düşünmektir, gerisi kendiliğinden gelir. Arkadaşlarımızı olabildiğince aramak, programlarımızı örtüştürüp buluşmak, beraber yemek yemek, özel günlerini unutmamak, hassasiyetlerine ve önem verdikleri hususlara aynı duyarlılıkla yaklaşmaya özen göstermek, bizim için ne kadar değerli olduklarını onlara hissettirmek, çekinmeden sevgimizi ifade etmek, sarılmak yapabileceklerimizin en azı. Ancak, onlara kıymet verdiğimiz halde bu asgarileri bile gerçekleştiremiyorsak ve sevgi enerjimizi hissettiremiyorsak, gösteremiyorsak yazık olur. Değerli bir cevhere sahip çıkamamış, arkadaşlığımızı koruyamamış olur, sonuçta kaybeden biz oluruz.
Arkadaşlık bu kadar önemli olduğu halde, birçoğumuzun hayat stili ve gelişmiş egoları yakın dostluklarını olumsuz etkileyebiliyor. Özellikle Amerika gibi bireyselliğin fazlaca güçlü olduğu ülkelerde, istatistiklere göre her dört kişiden biri, kendileri için mühim konuları paylaşabilecekleri yakın bir arkadaştan yoksun. Bu üzücü ve ürkütücü düzeyde yüksek bir oran. Tüm mutlu insanların iyi arkadaşları vardır.
Doğru insanlarla sağlıklı arkadaşlıklar kurduğumuz sürece herşey harikadır. Ancak, arkadaşlarımızdan biri onaylamadığımız veya bizi rahatsız hissettiren şeyler yapmaya başlarsa, “Doğru kişiyle mi vakit geçiriyorum?” diye kendimize sormakta fayda var. Mesela, sürekli dedikodu yapan bir arkadaşınız varsa ve kendinizi de bir anda onunla dedikodu sohbeti içinde buluveriyorsanız veya arkadaşınız size istemediğiniz şeyleri yapmanız için devamlı baskı uyguluyorsa ya da size uygun gelmeyen, yapıcı olmayan bazı konuşma ve hareketleri sizin ve ortamınızın pozitif enerjisini sürekli aşağıya çekiyorsa, “Doğru bir ilişki mi yaşıyorum?” diye düşünmelisiniz. Her arkadaşlık ömür boyu sürecek diye bir kural yoktur. Güzel arkadaşlıkların yanısıra, sağlıksız arkadaşlık modelleri de hayatın bir parçasıdır. Önemli olan, hangilerinin sağlıklı olduğunu görebilme yeteneğiyle onları beslemek ve sağlıklı gelişmeyenleri ise tamir etmeye çalışmak ve bunu yapamıyorsak da bu tür arkadaşlıkları sınırlandırmak veya sonlandırmaktır. Sağlıklı arkadaşlıklar, güzel duygularla dolu olanlardır; kendinizi iyi hissedersiniz, kendiniz gibi olabilirsiniz ve karşınızdaki de kendiniz hakkında olumlu duygulara sahip olmanızı sağlar. Henry Ford’un tanımını çok beğeniyorum. Ona göre en iyi arkadaş, içimizdeki en iyiyi çıkaran arkadaşmış. Arkadaşlarınızın kim olduğunu, her birinin yaşamınız üzerindeki etkilerini gözden geçirin; kendinize karşı samimi olduğunuz sürece varacağınız noktanın güvenilirliğinden emin olabilirsiniz.
Sonuçta, hayatımızdan birçok kişi gelip geçer, ama sadece gerçek arkadaşlarımız kalbimizde iz bırakır. Hakiki arkadaşlar, hayatımızı mükemmel ve renkli kılar; onların bulunması güç, bırakılması zor, unutulması ise imkansızdır. Beraber gülebildiğiniz, ağlayabildiğiniz, eğlenebildiğiniz, öğrenebildiğiniz, yeni şeyler keşfedebildiğiniz, güvendiğiniz, sevdiğiniz, sizi yücelten ve yüreklendiren hakiki arkadaşlarınız hiçbir zaman yanınızdan eksik olmasın!