Yaser Sekizkardeş – Geleneksel Lezzete Modern Yorum: Bakırkazan
Büyüklerinin taş bir imalathanede başlattığı hikâyeyi modern üretimin inceliğiyle buluşturan, Bakırkazan’ın üçüncü kuşak temsilcisi Yaser Sekizkardeş, markanın ruhunu ve zamana direnen tatlarının ardındaki geleneği MAG Okurlarıyla paylaşıyor.
Doksan beş yıl öncesinin Mardin’inden İstanbul’un bugününe uzanan bir yolculuk… Ailenizde bu serüveni ilk kim başlattı, siz bu ruhu nasıl devraldınız? Aile büyüklerinizden neler dinlediniz?
1930’lu yılların sonlarına doğru dedemiz Mahmut Sekizkardeş’in Mardin’deki taş evimizin altında kurduğu küçük şekerleme imalathanesiyle başlayan bir hikâyemiz var. Babaannemiz Fatma Sekizkardeş ve ailesinin ustalığıyla başlayan bu zanaat, kısa sürede ailemizde kuşaktan kuşağa aktarılan bir geleneğe dönüştü. Ben de üniversite eğitimimi tamamladıktan sonra gıda sektörüne adım attım. Büyüklerimin yanında çalışarak yalnızca işin tekniğini değil, emeğin, sabrın ve geleneğin değerini de öğrendim. Badem şekerinden lokuma uzanan bu incelikler bugün hâlâ bize yol gösteriyor.
Taş bir evin altında kurulan o ilk imalathanenin, bugünkü modern üretime en büyük mirası neydi?
O küçük taş imalathanenin bize bıraktığı en büyük miras; el emeğinin kıymeti, geleneğin ruhu ve sabırla yoğrulan bir ustalık kültürü. Lokum yapımındaki o ince dokunuşlar, kıvamı hissetmek ve her aşamada işin başında durmak… Bir de dedemizden kalan ve hâlâ koruyup çalıştırdığımız badem şekeri makinemiz var. Modern koşullarda üretimimizi büyütürken, o eski ruhu kaybetmeden de geleneğimizi yaşatmaya devam ediyoruz.
Bugün Bakırkazan denince insanlar neyi akıllarına getiriyor? Sizce tüketici sizi hangi duygu ya da tatla eşleştiriyor?
Bakırkazan denince akla sadece bir lokum gelmiyor, özel hissettiren bir deneyim geliyor. Tüketici kendine ya da sevdiklerine bir armağan aldığında, o kutuyu eline aldığı andan itibaren değer gördüğünü hissetsin istiyoruz. Kutusu, sunumu ve nostaljik tadı bir araya geldiğinde “değerli hissetme” duygusu ortaya çıkıyor. Müşterilerimizin kendini özel hissettiği her anda, biz de aynı mutluluğu onlarla paylaşmış oluyoruz.
Kullandığınız hammaddeleri seçerken “olmazsa olmaz” dediğiniz kriterler neler?
Hammaddelerimizi seçerken önceliğimiz doğallık ve üstün kalite. Ürünlerimizi yöresine uygun olarak temin ediyor, yerli üretim olmasına ve en iyi özelliklere sahip olmasına dikkat ediyoruz. Buna örnek olarak, karadutlu lokumumuzda Uludağ eteklerinden özenle toplanan karadutları, damla sakızlı lokumumuzda ise sakız ağacının doğal reçinesinden elde edilen damla sakızını kullanıyoruz. Ürünün, özenle seçilen noktalarından gelen doğallığını ve tadını en iyi şekilde korumaya özen gösteriyoruz.
Hâlâ bakır kazan kullanıyor musunuz?
Evet, hâlâ bakır kazanlar kullanıyoruz. Lokumlarımızı en ideal şekilde, yakmadan pişirmek için bu kazanları tercih ediyoruz. Bakır kazan, ısıyı eşit dağıtarak hem kıvamın hem de tadın mükemmel olmasını sağlıyor. Böylece her lokumda
o özel lezzeti koruyabiliyoruz.
Bugün en çok talep gören ürününüz hangisi? Bunun özel bir hikâyesi var mı?
En çok talep gören ürünümüz Behlül Serisi. Lokum yapımında bir arayış içindeydik, geleneksel tadı koruyup ona farklı bir dokunuş katmak istedik. Bu nedenle lokumu yuvarlayarak yapmaya karar verdik. İsmi ise annemden geldi. Mardin’de kadınlar, yuvarlama stiline kendi aralarında “behlülleme” diyor. Annem ürünü görüp tadınca, ‘‘Behlül yapmışsınız.’’ dedi ve ürünün adı Behlül oldu.
Son olarak; kendinizden de biraz bahseder misiniz?
1983 İstanbul doğumluyum. Ege Üniversitesinde Deri Mühendisliği eğitimi aldım. Kısa bir süre bu alanda çalıştıktan sonra kendimi gıda sektöründe buldum. Büyüklerimizin yanında çalışarak hem işi hem geleneği öğrendim, bugün de Bakırkazan’la yola devam ediyorum. Eşim ve çocuklarımla bu yolculuğu paylaşmak ve üçüncü kuşak olarak geleneği sürdürmek benim için çok değerli.