Yaşam Sevinci İle Dolu Mavi At Kafe
Mavi At Kafe… İsmi ile merak uyandıran bu kafe aynı zamanda şizofreni hastalarına yaşam sevinci veriyor. Sizi kapıda karşılayan büyük mavi at heykeli, içeri girince neden “mavi at” olduğunu anlatan duvardaki kocaman yazı, içerisindeki sıcacık insanlar ve sizi çağıran kütüphanesi ile çok farlı bir mekan burası. Aynı zamanda bir hasta yakını olan Türkiye Şizofreni Dernekleri Federasyonu Genel Sekreteri Meral Taşkent sorularımızı yanıtlarken burada çalışan şizofreni hastaları ile de konuşma fırsatı bulduk. Hepsinin ayrı bir hikayesi, farklı bir özelliği var. Şizofreni hastalarının sosyal hayata katılmasını amaçlayan bu kafeye bir çay içmek için de olsa uğramanızı tavsiye ediyoruz.
Mavi At Kafe nasıl bir araya geldi? Bize oluşum sürecinden bahsedebilir misiniz?
Yurt dışında bu kafenin örneklerini görebiliriz ama Türkiye’de burası bir ilktir. Federasyonumuzun, birkaç hasta ailesinin ve bir ilaç şirketinin belli miktardaki katkısıyla 5 Haziran 2009 yılında burayı açtık. Burada 18 şizofreni hastası arkadaşımız dörder saat vardiyalarla çalışmaya başladılar. Mavi At Kafe, kağıt üzerinde bir ticari kafe olarak görünse de aslında bir rehabilitasyon merkezidir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir ruh sağlığı yasası olmadığı için herhangi bir kuruluşa bağlı gözükemiyoruz. Yani, ne deve ne kuş, bir devekuşudur Mavi At. Ekonomik zorluklarla boğuşuyoruz ancak yaptıklarımıza bakarak gurur duyuyoruz. Burada çalışan 18 arkadaşımızın, ikisi özel sektör, ikisi devlette olmak üzere iş sahibi yaptık.
Neden “Mavi At”? Mavi At ismi nereden geliyor?
Aslında hikaye şöyle 1970’li yılların başında İtalya Trieste’de bir akıl hastanesi var ve buraya giren hastalar sosyal rehabilitasyon düşüncesinin bu kadar gelişmiş olmamasından dolayı bir daha çıkamıyorlar. Herkesin hastalara karşı bir önyargısı var. İnsanlar hastaların kendilerine zarar verebileceğini düşünüyorlar. Bu yüzden de oradan kimse çıkamıyor, yalnızca kirli çamaşırlarla dolu bir arabayı çeken bir at girip çıkıyor. Daha sonrasında hastaların dışarıya çıkmasına izin veriliyor, ardından hastalar özgürlüklerini kazanmalarını sembolize eden bir at heykeli yapıyorlar. Burası da federasyonun, toplumla bütünleşme projesi kapsamında açılan bir işletme. Ayrıca mavi özgürlüğü de ifade etmektedir, bu yüzden biz de bu ismi uygun gördük.
Peki bu proje kapsamında açılmış olan başka bir işletme var mı?
Türkiye’de, Şizofreni Dernekleri Federasyonuna bağlı sekiz adet dernek var. Mavi At Kafe’de Şizofreni Dernekleri Federasyonu’nun iktisadi işletmesi, iki yıl önce bir şubemiz de İzmir’de açılmıştı ancak ekonomik sıkıntılar nedeniyle sadece iki ay dayanabildiler. Bu sebeple şu an Türkiye’de başka bir şubemiz yok, ne yazık ki ilk ve tek olma özelliğimizi hala sürdürüyoruz.
Bu proje ile amaçladığınız nokta sadece hastaların sosyalleşmesi mi?
Bu projenin iki tane önemli amacı var, birincisi şizofreni hastalığı hakkında bilgi sahibi olmayan işverenler, bu arkadaşlarımıza iş vermek istemiyor. İnsanlar bilmedikleri için korkuyorlar, esasen şizofreni hastalarının zeka düzeyleri çok ileridir, hatta aralarında mühendisler, iki üç üniversite bitiren arkadaşlarımız da vardır. Ama dediğim gibi bilmedikleri için korkabiliyorlar. Onlara bir iş verildiğinde bir şeye bağlanmış oluyorlar, bir görevi sahiplenmiş oluyorlar. Bu da onlar için çok önemli aslında. İkinci önemli amacımız ise hastalığı tanıtmaktır. Buraya pek çok psikoloji öğrencisi başta olmak üzere bir çok vatandaşımız gelip hastalık hakkında bilgi sahibi olmaktadır bu durum yeterli bilince ulaşıldığında her işletmenin Mavi At Kafe kadar şizofrenlere anlayışlı bakmasını sağlayacaktır.
Peki, burada gerçekleştirdiğiniz etkinlikler nelerdir?
Burada, ayda en az üç kere film gösterimi yapılıyor, şizofreniyle alakalı eğitimler veriliyor. Ayrıca imza günlerimiz ve müzik günlerimiz de sık sık oluyor. Şizofreniyle alakalı üç şey çok önemlidir; bir doğru doktor, iki doğru ilaç tedavisi, üç doğru sosyal rehabilitasyon süreci… Biz hastalarımıza her konuda en iyi şekilde yardımcı olmaya çalışıyoruz.
İlaç tedavisi, şizofreni hastalığında kesin çözüm mü?
Ben doktor değilim ancak bilgim olduğu kadar açıklayabilirim. Şizofreni; tedavisi olan, beyindeki bir takım sıvıların meydana getirdiği biyolojik bir hastalık. Herkes kalıtsal diye biliyor ama genlerden gelme riski % 8 ve bu çok küçük bir olasılıktır. Trafik kazaları, anne karnındaki bir ateşli hastalıklar, doğum esnasındaki komplikasyonlar, hatta 55 yaşından sonra baba olmak bile bu hastalığa sebep olabiliyor. İnsanlar normal yaşantılarına devam ederken, bir böbrek hastalığına, bir şeker hastalığına yakalanabilecekleri gibi şizofreni hastalığına da yakalanabilirler.
Siz de bir hasta yakınısınız, oğlunuzun hastalığını nasıl fark ettiniz?
Benim oğlum, koleje giderken altıncı sınıfta bir polis arabası kendine çarptı, ardından hastanede kafa tomografisi çekildi. Tomografi sonucu bir şey çıkmadı ama bir sene sonra devamlı ellerini yıkama ve çizgilere basmama gibi bir takım takıntıları ve davranış bozuklukları ortaya çıktı. Tedavisi devam ederken ergenlik süreci başladı, lise bittiğinde ise işsizlikten dolayı ruhsal bozuklukları tekrar etti. Doktor şizoit belirtiler gösterdiğini ve tedavi edilmesi gerektiğini söyledi. Bu duruma alışmamız on seneden fazla sürdü şu an kendisi 40 yaşında ve hala burada çalışıyor. Ne yazık ki şizofreniyi bilmedikleri için medya kuruluşları da bize pek yardımcı olmuyor. Bu yüzden sorunlarımızı da çok dile getiremiyoruz, bizim şu an için en büyük sorunumuz maddi sıkıntılarımız. Açıkçası, buranın getirisi, ilaç parasını ve buranın kirasını zar zor karşılıyor, buranın yardımlarla desteklenmesi gerekiyor.
Bu hastalığı tetikleyen en önemli etkenler nelerdir?
Bu hastalığı tetikleyen en büyük unsur; esrar ve eroin gibi uyuşturucu madde bağımlılığıdır. Eğer ailenizden gelen küçük de olsa bir risk varsa, (ki insanların bir çoğu bu riskle alakalı bir bilgiye sahip değil) bu tür maddelerin hastalığı tetikleme oranı çok yüksektir ve genellikle ergenlikle çıkıyor.