Üretkenlik ve Keşiflerle Dolu Bir Yaşam Evrim Doğan
“Her düşüş bana yeni şeyler öğretti. Ne istediğimi ve asla vazgeçmemem gerekenleri her defasında yeniden fark ettim.” diyen başarılı oyuncu Evrim Doğan; kariyerine başlayışını, karşılaştığı zorlukları ve bunlar karşısındaki duruşunu MAG Okurlarıyla paylaşıyor.
Üniversitenin tiyatro topluluğundan sinemalara, ekranlara ve sahnelere kadar ilerleyen yolculuğunuz nasıldı? Düşüş ve yükselişleriniz oldu mu?
Konservatuvarı kazanmam, tam olarak ne yapacağını bilmeyen biri için büyük bir adımdı. Okul hem yeteneğimi kullanmamı, hem de kendimi ve çevremi algılama şeklimi geliştirmemi sağladı. Kendimi tanıma fırsatı buldum. İstanbul’da oynadığım ilk dizi olan “Bir İstanbul Masalı”, küçük bir rolüm olmasına rağmen benim için çok özeldi. Bu benim ilk set tecrübemdi, bu mesleğin ne kadar büyük bir emek ve disiplin gerektirdiğini burada anladım. Örneğin; bir sahneyi çekerken gün boyu süren tekrarlarda sabır ve dikkatin ne kadar önemli olduğunu fark ettim. İşin görünen kısmı kadar görünmeyen kısmının da ne denli emek istediğini o süreçte deneyimledim. Bu ilk deneyim bana bu dünyayı tanıma fırsatı sundu ve işimizin gerektirdiği özveriyi daha iyi anlamamı sağladı. Devlet tiyatrolarında çalıştığım dönemde, ustalarım olan hocalarımla aynı sahneyi paylaşma şansı yakaladım. Bu deneyim, mesleki tutkumun ve disiplinimin derinleşmesini sağladı. Özel tiyatrolarda çalışmaya başladığım dönem ise bambaşkaydı. Tiyatronun sadece sahneyle sınırlı olmadığını öğrendim. Sahne ışığından dekor kurulumuna, oyunun tanıtımına kadar birçok alanda öğrenmeye açık olmak gerektiğini fark ettim. Bu süreç bana projenin bütününe hâkim olmayı öğretti. Aynı zamanda bu topluluğun bir parçası olmak, ekiple birlikte yaratmanın değerini gösterdi. Özgürlük ve sınırların zorlanması, özel tiyatroların bana kattığı unutulmaz dersler arasındaydı. Tabii ki düşüşlerim ve hayal kırıklıklarım da oldu. Örneğin; bir projeden son anda vazgeçilmesi ya da rol alamamak gibi durumlarla karşılaştım; ancak, o anlarda kendime inanmaktan asla vazgeçmedim. Bu meslek inatçı olmayı, sabırlı olmayı ve neyi sevdiğini her zaman hatırlamayı gerektiriyor. Her düşüş bana yeni şeyler öğretti. Ne istediğimi ve asla vazgeçmemem gerekenleri her defasında yeniden fark ettim.
Şu anda hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz? Neler yapıyorsunuz?
Şu anda hayatımın oldukça üretken ve yoğun bir dönemindeyim. Var olmanın bana göre en anlamlı yolu yaratmak. Bu yüzden hikâyeler üretmeye ve anlatmanın farklı yollarını aramaya devam ediyorum. Hayata geçirmeyi heyecanla beklediğimiz markamız üzerine çalışıyoruz. Aynı zamanda yeni dizimiz için sete girdim. Önümüzde heyecan verici ve yoğun bir dönem var. Dizide canlandırdığım yeni karakter “Fahriye” benim için bir keşif süreci. Onu tanımaya ve anlamaya çalışıyorum. Bir yandan da devam eden oyunumuzla tiyatro sahnesindeyim. Tüm bu süreçler, üretmenin ve öğrenmenin keyfini aynı anda yaşadığım bir deneyim sağlıyor.
“Finito. Yallah. Kış Kış. L*ve You.” bu yıl da sahnelenmeye devam ediyor. Oyunun konusunu sizden dinleyebilir miyiz? Oyun hakkındaki duygularınız neler?
“Finito. Yallah. Kış Kış. L*ve You.” ülkesini terk ederek Londra’ya giden, ancak orada tutunamayıp tekrar geri dönen Ekin’in var olma mücadelesini konu alıyor. Oyun, Ekin’in kişisel yolculuğunda gerçek ile hayal arasındaki ince sınırı keşfederken, seyirciye zamanın neresinde olduklarını ve yaşanan olayların kurgusal mı, yoksa gerçek mi olduğunu sorgulama fırsatı sunuyor. Bu incelikle işlenmiş kurgu, seyirciyi düşündürmekle birlikte Ekin’in hikâyesiyle derin bir bağ kurmamızı sağlıyor. Sami ile Deren’in bu projesinde yer almak, beni hem bir kadın hikâyesinin gücüyle besliyor hem de böyle farklı bir hikâyeyi paylaşma fırsatını sunduğu için heyecanlandırıyor.
Kendi başına ayakta durabilme çabası içerisinde olan kadınlar hakkında neler söylemek istersiniz?
Kendi ayakları üzerinde duran kadınlar sadece kendileri için değil, çevrelerindeki herkese ilham kaynağıdır. Bu dünyada güçlü bir duruş sergileyen kadınlar, özgürlüklerini ve bireyselliklerini koruyarak birçok engeli aşmayı başarabiliyorlar. Benim için bu sadece ekonomik ya da fiziksel bir bağımsızlık değil; aynı zamanda düşünce ve duygularında da özgür olabilmek anlamına geliyor. Kadınlar güçlü olduklarında toplum da güçlenir. Her kadının potansiyelini gerçekleştirebileceği bir dünyaya katkı sunabilmek benim için çok değerli. Hem işimde hem de hayatımda bu duruşu desteklemek ve bunun bir parçası olmak için çabalıyorum.
Oyuncu olarak, kendi beklentileriniz ve toplumsal beklentiler arasında nasıl bir denge kuruyorsunuz?
Oyunculuk, kişisel hayaller ve toplumun sanata dair beklentileri arasında bir denge tabii ki gerektiriyor. Kendi beklentilerim arasında ün, şan, şöhretten daha ziyade kendimi ifade etme, sınırlarımı zorlama ve hem mesleki hem de kişisel olarak büyümek öncelikli… Öte yandan, toplumun, sanatı bir eğlence unsuru olarak görmesi ya da belirli kalıplar içerisinde değerlendirmesi gibi farklı yargıları olabilir. Kendim ve toplum arasındaki bu dengeyi kurarken, yolum dürüst ve samimi olmaktan geçiyor. Kendi inandığım değerleri hiçe saymadan işimi yapmaya devam… İzleyicinin de ihtiyaçlarını anlamaya çalışıyorum. Bir sanatçı hem toplumu yansıtmalı hem de ona yeni bakış açısı sunabilmelidir.
Oyunculuk kariyeriniz boyunca sizi en çok zorlayan rol hangisiydi? Bu zorluğu nasıl aştınız?
Bugüne kadar üstlendiğim roller arasında, gerçek hayatta bana çok uzak bir karakteri canlandırmak beni hep zorladı; ama her zaman, karakter bana ne kadar yakın olursa olsun yine de karakterin motivasyonunu anlamak, dünyasını içselleştirmek ve tüm bunları izleyiciye doğru şekilde yansıtmak, yoğun bir çalışma ve zaman gerektirirdi. Bu, tek başına bir yolculuk değil; yönetmenimin ve ekip arkadaşlarımın rehberliği bana her zaman yardım etmiştir. Ayrıca karaktere dair empati oluşturabilmek ve farklı bakış açıları geliştirebilmek için çokça gözlem yapmaya çalışırım. Her zorluk aslında bir oyuncu için kendini de yeniden keşfetmek için bir fırsat; bu yüzden en zorlu roller aynı zamanda en öğretici olanlar. Yirmi yıl boyunca, tiyatroda sayamayacağım kadar çok rolü canlandırdım ama bu soruyu televizyon projeleri açısından cevaplarsam “Bizim Hikaye”de “Şeyma” diyebilirim. Evden çıkamayan, obsesif kompulsif, takıntılı, temizlik hastası, yaralı bir anneydi o…