Sıra Dışı Kariyeri ile Mehmet Auf
Birçok insanın kendisini televizyondaki yapımlardan tanıdığı Mehmet Auf, aslında davranış bilimleri konusunda kariyer yapmış bir eğitimci. Yönetim becerileri ve kişisel gelişim gibi konularda şirketlere özel eğitimler veren Auf, MAG Okurları’na bilinmeyen yönlerini anlattı.
Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?
Mehmet Auf: Davranış bilimleri araştırmacısı ve eğitimciyim. Şu anda vaktimin büyük bir bölümünü eğitim ve danışmanlık işleri ile geçiyor olsam da, ilgi alanlarım çok çeşitli. Senaryo yazımı, yapımcılık, yönetmenlik, radyoculuk, oyunculuk ilgi alanlarımdan bazılarını oluşturuyor. Sanıyorum, eğitim geçmişimin de bu çeşitlilikte payı var. Ankara Atatürk Anadolu Lisesi mezunuyum. O zamanlar mezun olduktan sonra yönelebileceğim iki alan vardı, tıp ve mühendislik. Bu nedenle mezun olduktan sonra ben de bu alanlardan birini seçmeye yönlendirildim. ODTÜ’de Makine Mühendisliği okudum. Mühendislik düşünce yapıma, sistematik yaklaşımıma, problem çözüm tekniklerime çok büyük fayda sağladı fakat mezun olduğumda istediğimin bu olmadığına karar verdim. İnsanla ilgili bir şey yapmak istiyordum. Daha sonra yine ODTÜ’de İşletme Yüksek Lisans eğitimine başladım. Bu programda en çok ilgimi çeken ve beni heyecanlandıran ders “sosyal psikolojiydi”. İnsanın ve insan davranışlarının enteresanlığı, beni bu konuda daha fazla araştırma yapmaya yöneltti. Yurt dışında suni zekâ üzerine bir mastır programına burs buldum. Bu eğitim sırasında beynin yapısı, işleyiş şekli insan davranışları ile ilişkisi benim için daha da aydınlandı. Daha sonra Türkiye’ye dönüp bu bilgilerimi paylaşmaya karar verdim. Eğitim alanına girmem de burada başladı.
Kariyeriniz boyunca elli binden fazla katılımcıya davranış bilimleri konusunda eğitim vermişsiniz ve hala da eğitim vermeye devam ediyorsunuz. Bize bu eğitimlerden bahseder misiniz?
M.A: Son on beş yıldır, yüzden fazla kuruma, elli binden fazla katılımcıya eğitimler veriyoruz. Ortağı olduğum ADS Partners şirketinde bilindik sınıf eğitimleri, konferans ve seminerlerden başka “yaşayarak öğrenme” prensibinden yola çıkarak, profesyonel oyuncuların da katkısıyla çok sayıda, kurumlara özel tasarlanmış, eğitimlerimiz de mevcut. Ağırlıklı olarak satış, müşteri ilişkileri, yönetim becerileri ve kişisel gelişim konularında özel eğitimler veriyoruz. Yaptığımız bir başka farklı iş de, kurumlar için özel hazırlanmış eğitim filmleridir. Eğitimlerin başarısındaki kritik faktörlerin ilki kurumların özel ihtiyaç ve problemlerine direk olarak hitap etmesi gerekliliğidir. Yani, üst başlık ne olursa olsun, eğitim içerikleri her kurum için ayrıca hazırlanmalıdır. İkinci önemli nokta da, katılımcıların olabildiğince etkin olabileceği, interaktif ortamlar yaratma şartıdır. Bu nedenle, eğitimlerimizde yaşayarak öğrenme prensibini sonuna kadar zorluyoruz.
Türkiye’de şahıslar veya şirketler bu tür eğitimlere gereken önemi veriyor mu?
M.A: Eğitime verilen önem gün geçtikçe artmaktadır. Gelişmeden, ilerlemeden ve farkındalık artmadan rekabette geri kalınacağının hemen herkes farkında. Başarının olmazsa olmaz şartlarından biri sürekli gelişim. Çok sıkışınca, başka bir alternatif kalmayınca bir de eğitim alalım deyip, mucize beklemek tabii ki doğru bir yaklaşım değil. Eğitim sürekli olduğu ve yönetimler tarafından samimiyetle desteklendiği sürece daha çok başarılı olabiliyor. Eğitim kararını etkilemesi gereken en önemli faktörlerden biri de, doğru eğitimcilerle çalışılması. Sırf “eğitim yaptık” demek için eğitim düzenlenmemeli. Yine de, hala kriz döneminde en hızlı kesilen bütçe, eğitim bütçesi. Hâlbuki bu dönemlerde çalışanlar eğitimlere, hayatta kalmak içgüdüsüyle daha hevesli ve inançlı katılıyorlar.
Murat Toktamışoğlu ile birlikte “Kötü Yöneticinin El Kitabı” adında bir kitap yazmışsınız. Ve kitabınızda “Seviliyorsa, iyi yönetici değildir” demişsiniz. Oysa bizler tam tersini düşünürüz…
M.A: O kitabımız olabildiğince şeytanın avukatlığını yaptığımız, uygulamaları ironik bir biçimde ele aldığımız bir çalışma. O mesajımız iyi yönetici olmanın yolunun “popülerlik yarışması” kazanmak olmadığını, yöneticinin zor kararlar ve uygulamalar da yapması gerektiğini anlatıyor. Yurdum yöneticilerinde ne yazık ki sıklıkla görülen plansızlık, problemleri erteleme, adam kayırmacılık, idare etme, görmeme ve günü kurtarma teknikleri zaman zaman onları çalışanlar tarafından daha çok sevilen bir kişi haline getirebiliyor. Uzun dönemde ise, bu tip yaklaşımlar nedeniyle ne yazık ki herkes bedel ödemek zorunda kalıyor.
Çocuklar Duymasın dizisinde “Genel Müdür Selçuk” olarak tanıdık sizi. Aynı zamanda “En Son Babalar Duyar” dizisinde senarist, senaryo danışmanı ve oyuncu olarak yer aldınız. İsterseniz biraz da televizyon maceranızdan söz edelim…
M.A: Televizyon en sevdiğim hobilerimden, yan işlerimden biri. TRT2’de “Şeytanın Avukatları” eğitim kültür programı ile başlayan hikâyem, “Çocuklar Duymasın” ve “En Son Babalar Duyar” dizilerinde oyunculuk, senaryo danışmanlığı ve senaristlikle devam etti. Ayrıca “İnsan Sarrafı” adlı bir yarışma programı ve “İncir Çekirdeği” adında kuşak programı da yaptım. Yoğun iş programım nedeniyle zaman zaman ilgim azalsa da, içimdeki televizyon sevgisi nedeniyle uzun dönemde televizyon ile bağımın bir şekilde devam edeceğine inanıyorum. Ayrıca son dönemde “Dersimiz Atatürk” ve “Kanal-i-zasyon” adlı sinema filmlerinde de oynadım.
Aynı zamanda birçok radyo programı yapmışsınız ve hala devam eden kişisel gelişim ve müzik üzerine bir program hazırlayıp sunuyorsunuz. Bu yoğun tempoda kendiniz için nasıl vakit yaratıyorsunuz?
M.A: Aslında her insanın en dikkatle kullanması gereken kaynağı “zaman”. Zaman yönetimini iyi yaptığınız takdirde her şeye vakit bulabiliyorsunuz. Ne istediğini ve neden istediğini iyi bilirseniz önünüzde hiçbir engel kalmaz. Ayrıca sevdiğiniz bir işte çalışmanın insanın mutluluk hormonlarını devreye soktuğu da bilimsel bir gerçek. Hayatta vazgeçmek istemediğiniz ve sürekli yapmak istediğiniz ne varsa, zaman planlaması yaparken onları öncelikle programlamanızı tavsiye ederim. Diğer konuları ise kalan zamana yaymaya çalışın. Yeterince zamanınız yok gibi görünüyorsa, erken kalkma, geç yatma veya yollarda geçen zamanı verimli kullanma gibi basit uygulamalarla fazladan zaman yaratabilirsiniz. Bir de, ne yaparsanız yapın konsantre olduğunuzda veriminin çok daha fazla artacaktır.
Gelecek projeleriniz nedir?
M.A: Öncelikle eğitim konusunda sürekli yenilik ve farklılık yaratmak için uğraşıyoruz. Önümüzdeki yıl “Türkleri İkna Etmenin İncelikleri” adlı kitabımın devamı olarak, yeni bir kitabım çıkacak. Ayrıca televizyon için bir eğitim programı da yakında ekranlarda olacak. Sonuç olarak, projelerimiz de kişisel gelişimimiz gibi hiç bitmeyecek.