Sinan Aydın Aygün ile Babalar Günü
Siyasetçi, Yatırımcı ve İş İnsanı Sinan Aydın Aygün yaşadığı yoğun tempolu iş yaşamında kızı Burcu ile geçirdiği zamanların, hayatında hep ayrı bir değeri ve paha biçilemez zaman dilimleri olduğunu ifade etti.
Baba olduğunuzda hissettiğiniz ilk şey neydi?
Baba olacağımı ilk öğrendiğimde, dünyayla ya da hayatla aramda daha güçlü bir bağın oluşmaya başladığını hissettiğimi hatırlıyorum. Sorumluluklarım artıyordu ve bu sorumlulukları yerine getirip getiremeyeceğim konusunda da zaman zaman kaygılandığımı, endişelendiğimi söylemeliyim. Ama hepsinden önemlisi, kızımı ilk kucağıma aldığımda, gözlerini ilk gördüğümde, kokusunu aldığımda, sesini işittiğimde; yüreğime attığı sevgi tohumlarının anında nasıl kökleşip büyüdüğüne tanık olmuştum.
Baba kavramını tek bir cümleyle tanımlayabilir misiniz?
Baba kavramı benim için insanı sevgiyle kavrayan bir büyük gücü, sırtınızı güvenle dayayacağınız yıkılmaz bir kaleyi ifade eder.
Genelde birçok erkek, baba olmadan önce baba olmaktan korkar. Sizin çekinceleriniz var mıydı?
Baba olmaktan korkmak ya da çekinmek değil, ama baba olmanın gerektirdiği bazı sorumlulukları tam olarak yerine getirip getiremeyeceği konusunda insanda zaman zaman kuşkular ve endişeler oluşabiliyor. Bu da çok doğal, çünkü daha önce hiç yaşamadığımız, hiçbir tecrübemiz olmayan bir şey babalık. Babalık, annelik gibi içgüdüsel bir duygu değil; sonradan öğrenilen bir duygu. Bu nedenle de baba olmak üzereyken insanın zaman zaman kaygıya kapılması kaçınılmaz.
Kendi babanızın size davranışlarıyla sizin kızınıza karşı davranışlarınızı kıyasladığınızda gördüğünüz en büyük fark nedir?
İnsanların, insan yetiştirme tarzının, eğitim sisteminin, teknolojinin, iletişimin; kısacası her şeyin çok hızlı değiştiği bir çağda yaşadığımız için, babamla benim aramdaki ilişkiyle, kızımla benim aramdaki ilişki de doğal olarak farklı oldu. Eskiden babalar ve çocuklar arasındaki ilişki daha kısıtlayıcı, daha fazla kontrole dayalı bir ilişkiydi. Ben baba olduğum dönemde ise kızımı özgüveni gelişsin diye nispeten daha özgür, daha bağımsız ve daha çok sorumluluk alacak şekilde yetiştirmeye gayret ettim.
Baba olduktan sonra hayatınızda neler değişti? Beklentileriniz doğrultusunda bir değişim miydi?
Baba olmanın insanı daha çok çalışma, daha başarılı olma, daha çok sorumluluk alma yönlerinde değiştirdiğini gözlemlemiştim. Hem beklentilerim, hem de ihtiyaçlarım yönünde bir değişim yaşadım. Zira baba olmak aynı zamanda insanı, hayatı daha iyi yaşamaya motive eden bir duygu. Dolayısıyla motivasyonu yüksek bir insan olmamda baba olmamın, yani kızımın varlığının ve onun geleceğini kazanma zorunluluğumun çok büyük katkısı olmuştur.
Kızınızla yapmaktan en çok keyif aldığınız aktivite nedir?
Ben iş hayatım, Ankara Ticaret Odası Başkanlığım ve siyasi faaliyetlerim nedeniyle kızımla çok fazla zaman geçiremedim. Bu nedenle olsa gerek ona ayırabildiğim bütün zamanlar, birlikte ne yapıyorsak yapalım benim için çok keyifli olmuştur.
Kızınızla arkadaş gibi mi, yoksa baba-çocuk çizgisinin keskin olduğu bir iletişimi mi tercih ediyorsunuz? İlişkinizi nasıl tanımlarsınız?
Bir babanın ya da annenin çocuğuyla arkadaş olması gerektiğini hiç düşünmedim, bunun doğru da olmadığını düşünüyorum. Çünkü çocuğun arkadaşları zaten var. O arkadaş ihtiyacını onlarla gideriyor. Bu nedenle baba-çocuk ilişkisini korumaya çalıştım. Çünkü çocuğun anne-baba sevgisine, anne baba ilgisine de ihtiyacı var. Onunla arkadaş olursanız, bu anne baba ihtiyacını kimden karşılayacak. Bizim ilişkimiz sevgiye ve saygıya dayanan baba-kız ilişkisi olarak tanımlanabilir.
Kızınızın kariyerini oluşturma sürecinde nasıl bir etkiniz var? Tercihlerini tamamen kendisine mi bırakıyorsunuz?
Ben kızımın kariyeri konusunda onu yönlendirici değil, destekleyici olmaya çalıştım. Müdahale etmemeye dikkat ettim, ama bazen kendimi tutamayıp “şu doğru, şu yanlış olur” demiş olabilirim. Ama genellikle kendi tercihini kendisi yaptı. Ben sadece ona olanaklarım ölçüsünde destek olmaya gayret ettim.
Bugüne kadar aldığınız en güzel Babalar Günü hediyesi nedir?
Birinin sizi düşünerek aldığı hediyelerin bence hepsi güzeldir. Ama zor bir dönemimde basına da yansıyan fotoğraflarımda giydiğim kırmızı bir tişört Burcu’nun hediyesiydi. Bende ayrı bir yeri vardır.
Ofisinizde ve evinizde beslediğiniz hayvanlarınızla da aranızda derin bir bağ var. Onlara da babalık ettiğinizi söyleyebilir miyiz?
Hayvan dostlarımızla aynı dünyayı paylaşıyoruz. Ben de bulunduğum ortamların hayvan dostlarımızla paylaşılan küçük dünyalar olmasını seviyorum. Bu nedenle hem evde, hem ofisimde hayvanlara her zaman yer olmuştur. Sokaktaki, evdeki, ofisimdeki hayvanlarla aramdaki ilişkiyi babalık olarak değil de dostluk olarak tanımlamak daha doğru olur.
İnsanoğlu bu büyük büyük şehirleri yaparak kendi yaşam alanını genişletirken hayvanların yaşam alanını daralttı. Bugün sokaklarda aç-sefil gördüğümüz hayvanların hiçbiri kendi doğal ortamında böyle olmaz; kendi yiyeceğini bulur, kendi barınağını oluşturur. Bu ortamı insanoğlu yok etti. Biz yok ettik. Hayvanlara, özellikle de sokaktaki hayvanlara, dostça yaklaşmak; onların yiyecek, içecek, barınma gibi ihtiyaçlarını karşılamak; bizim hem vicdani, hem de insani sorumluluğumuzdur. Hatta borcumuzdur.