Sahne Sanatında Farklı Bir Tat “Tiyatro Cafe”
Yurtdışında birçok yerde uygulanan ve herkes tarafından beğenilen Tiyatro Cafe artık Ankara’da. Farklı konsepti ve tarzıyla dikkat çeken “cafe” aynı zamanda oyunların sergilendiği bir”sahne”. Gün geçtikçe kaybolmakta olan tiyatro seyircisinin dikkatini çekmeyi amaçlayan ve bu güzel düşünceyle Ankaralılar’ı buluşturmak isteyen başarılı oyuncu Cantuğ Turay ile sizler için keyifli bir röportaj gerçekleştirdik…
Öncelikle bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1980 yılında Ankara’da doğdum. Ortaokula kadar Ankara’da yaşadım daha sonra ailemin işi dolayısıyla Antalya’ya gittim. 4 yıl Antalya’da yaşadıktan sonra yine ailemin işi dolayısıyla İstanbul’a taşındık. Lise hayatım İstanbul’da geçti ama daha sonra tiyatro istediğim için ve bana göre Türkiye’deki iyi konservatuarların Ankara’da olduğunu düşündüğüm için Ankara’ya geldim. 2001 yılında Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuarı’nı kazandım. 4 yıllık eğitimin ardından 2005 yılında mezun oldum. Mezun olduktan sonra birçok projede görev aldım. Televizyonda, radyoda, tiyatroda birçok faaliyette bulundum. İlk olarak TRT’de üniversiteleri tanıtan bir programın sunuculuğunu yaptım daha sonra Türkiye’deki turizm merkezlerinin özelliklerini, yemek kültürünü anlatan bir program sundum. 2006 yılında “Bizim Evin Halleri” adlı bir dizide görev yapmaya başladım yaklaşık 550 bölüm çektik. 2008 yılında diziyi bitirdikten sonra 6 ay kadar tiyatroya ağırlık verdim sonra tekrar 2009 yılında şuan halen yayınlanan “Deniz Yıldızı” dizisine geçtim ve hala o projede görev alıyorum. Bu işin televizyon kısmının yanında biraz eğitim kısmından bahsedecek olursam Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde yüksek lisans yapıyorum. İdari kurumda yani askeri, bakanlıklar gibi bu tip kurumlarda eğitim veriyorum, üniversiteler gibi ritüel sanat merkezinde oyunculuk eğitimi ve tiyatro dersleri veriyorum ve 2007 yılından beri Tiyatro Cafe projesini icra ediyoruz.
Tiyatro Cafe fikri nasıl ortaya çıktı ve ne zamandır hizmet veriyorsunuz?
Ben hep bu tarzda, alışılagelmişin dışında bir tiyatro yapmak istiyordum. Çünkü Türkiye’de bir şey beğenildiği zaman hep aynı şey yapılıyor alternatif üretmeye çoğu insan cesaret edemiyor. Ben de dedim ki; tiyatro acaba bir sahne mantığından ziyade bir cafe’de, belki bir sokakta yapılabilir mi? 2005 yılında mezun olduktan sonra bunu deneyerek başladım ve çok beğenildi. 4 yıldır oyunlarımız kapalı gişe oynuyor çok yoğun bir talep var, bu da bizi çok mutlu ediyor. Tiyatro Cafe projesi Begüm Topçu ile birlikte oluşturduğumuz bir projedir. Ben bu düşüncemi ona aktardıktan sonra hayata geçirmeye karar verdik ve ilk olarak “Peynirli Yumurta” adlı oyunla sahnemizi açtık.
Ekipteki diğer kişilerden de bahsedelim isterseniz, kimler var ekibinizde?
Begüm Topçu, Alper Baytekin, Emre İğdemir, Başak Akbay bunlar bizim ana kadromuz. Bir de alt kadromuz var burada çocuk oyunlarında görev alan arkadaşlarımız var.
Türkiye’deki diğer tiyatro cafe’lerle bir bağlantınız var mı yoksa tamamen bağımsız mı?
Aslına bakarsanız geçtiğimiz yıla kadar İstanbul Tiyatro Cafe vardı. Onlara sonra ne oldu bilmiyorum. Hiç bir bağlantım yok. İstanbul’da yapılan cafe tiyatroları biraz inceleme fırsatı buldum fakat bizim konseptle hiç alakaları yok. Onlarınki de çok güzel, onlarınki de alternatif tiyatro ama biraz daha farklı biraz daha avangard, biz tam adımızla özleşen bir tiyatro yapmaya çalışıyoruz.
Konseptinizden bahsettik zaten
ama farklarınız nelerdir yani
normal bir tiyatrodan,
normal bir sahneden farklarınız nelerdir,
insanları buraya getiren farklarınız ne?
Sanırım insanları buraya getiren en önemli unsur tiyatro ortamlarının alışılagelmiş olan o soğuk atmosferini birazcık kırmak. Soğuktan kastettiğim; koltuğunuza oturup sadece oyunu seyretmek ses çıkaramamak, bu durum çoğu kişi için cazibesini yitiren bir nokta oldu. İnsanlar bunu yapacaklarına sinemaya gitmeyi tercih ediyorlar. Bizim tiyatronun en büyük özelliği masanızda oturup bir şeyler yiyip içerken arkadaşlarınızla sohbet edebileceğiniz gibi oyuna da katılabileceğiniz bir projedir.
Çoğu zaman interaktif bir şekilde de devam ettiriyoruz oyunu mesela seyirciye sataşıyoruz, seyirciden bir şeyler alıyoruz ya da seyirci laf atıyor, biz ona cevap veriyoruz böyle olunca insanlar kendilerini ev ortamında gibi daha sıcak hissediyorlar ve oyuncuyla dip dibe olarak oyunu izleyince daha farklı bir durum oluşuyor. Böylece beklentiler artıyor bu noktada da beğenisinin herhalde en büyük özelliğinin bu olduğunu düşünüyorum yani alışılagelmiş tiyatrodan tamamen farklı yenilikçi ve yeniliğe açık bir tiyatro bizim yaptığımız.
Bugüne kadar kaç oyun sergilediniz?
Peynirli Yumurta, Matruşka, Espritüel, Lakırdı Salatası, Baş Belası, Senden Benden Bizden yani 6 oyun.
Sahnelemeye de devam ediyorsunuz.
Evet ediyorum.
Tiyatro, opera, bale gibi sahne sanatları günümüzde artık neredeyse lüks haline geldi, insanlar bunlara bütçe ayırmak yerine televizyon izlemeyi tercih ediyorlar. Sizin bu durum hakkında düşünceleriniz neler?
Şöyle söyleyeyim opera, bale, tiyatro lüks olarak görünüyor çünkü günümüzde insanlar o kadar çok bireyselleştirdiler ki internete bağımlı, dizilere bağımlı, iletişim yoksunu oldu. İnsanların hadi gideyim tiyatroya da tiyatrodan bir şeyler öğreneyim diyebileceği bir ortam olmuyor çünkü oradan öğrendiğini şuan dışarı çıktığında paylaşabileceği insanlar bulamıyor. Önceden 70’li 80’li yıllarda tiyatroların bir duruşu vardı, tiyatroların bir derdi vardı ya da insanların bir derdi vardı. İnsanlar için operaya gitmek saygınlık demekti. Günümüzde özentiliğe dönüştü bu, kimin komşusu gidiyorsa ben de gideyim denmeye başlandı. Bunu da insanların sanattan kopma noktasındaki yalnızlığa bağlıyorum çünkü insanlar dışarı çıkmak istese mesela 3-4 kişilik aile bir operaya gitmek istese 15 liralık biletten 60 lira sadece bilet parası ediyor, hadi bir şeyler de yiyelim dese 30-40 lira da yemeğe gidiyor. Yani bir kişinin 120-130 lira opera maliyeti oluyor. Bunun yerine televizyonu açıp yemekten sonra bir diziyi izlediği zaman sıfır maliyetle tamamen ilüzyona kapılıp 2 saatini bomboş harcayabiliyor, insanlar bundan mutlu oluyor. Opera ve balenin şuan lüks sayılmasındaki en büyük neden hem ekonomik zorluklar hem de kişilerin yalnızlığı olarak düşünüyorum.
Tiyatro ve diğer sahne sanatlarıyla ilgilenmek isteyen okuyucularınız için neler yapmalarını, nasıl bir yol izlemelerini önerirsiniz?
Tiyatronun oyunculara olduğu kadar neticelere de çok fazla ihtiyacı var. Dikkat edecek olursanız binlerce yıldır yok edilemeyen ya da tüketilemeyen bir sanattır tiyatro ya da sahne sanatları, demek ki bunda bir şey var, insanların buna ihtiyacı var. Eğer şuan siz televizyon açıp televizyonla kendinizi mutlu ediyorsanız bilin ki bu sadece kendinizi kandırmak. Tiyatro, bale sanatı ayrıcalıklı sanatlardır ve sokaktaki 10 kişiden 9’unun yapamayacağı sanatlardır. Eğer buna ilgileri varsa mutlaka peşinden gitsinler, hobi olarak bu mesleği yapsınlar, deşarj olmak için yapsınlar ama mutlaka yapsınlar ve ayda en az bir tane bile olsa tiyatro seyretsinler. Hatta diyorum ki, “beni diziden takip eden ya da seven herkese teşekkür ederim ama gelin bakın bir de beni sahnede izleyin, emin olun daha çok beğeneceksiniz.” çünkü ekranda gördükleri oyuncuların çoğu tiyatro kökenli, mutlaka görev aldıkları tiyatrolar var o yüzden gidip mutlaka tiyatro izlesinler.
Son olarak söylemek istedikleriniz neler?
Ankara’da alternatif bir şey yapıyoruz. Ankara’da artık sosyal hayatın ne kadar kısırlaştığını biliyoruz. Bunu eğlence mekanlarından tutun da restoranlara, tiyatro sahnelerine, sinema salonlarına kadar birçok perspektifte görebilirsiniz. Çok değil 10 yıl önce sinema kültürü Kızılay’da mahalle aralarındayken şuan sadece AVM’lerde toplanmış durumda. Artık Ankara’daki özel tiyatrolar bir bir kapanırken sadece devlet tiyatrosu bünyesinde yapılan oyunlara mahkum olarak yaşamak zorundasınız. Biz şuan alternatif bir şey yaptık ve Ankara’da her şey çok kritik diyen okuyucularımıza “Madem kritik, gelin bir de farklı bir şey izleyin. Bakalım, beğenecek misiniz?” diyorum ve herkesi tiyatromuza davet ediyorum.