Modanın Mimarı Atıl Kutoğlu
Türkiye’de moda denince akla gelen ilk isimlerden biri Atıl Kutoğlu… Birbirinden güzel tasarımları ve yurt dışındaki başarıları ile kendinde söz ettiren Atıl Kutoğlu’nun bugüne kadar olan hikayesini merak ediyorsanız MAG okurları için gerçekleştirdiğimiz bu özel röportajı kaçırmayın!
-Türkiye’nin önde gelen tasarımcılarından birisiniz… Peki Atıl Kutoğlu bu günlere nasıl geldi? Bu başarıları nasıl elde etti?
Aslında oldukça uzun bir yol bu. Henüz Alman Lisesi’nde öğrenciyken moda dünyasının büyüsüne kapıldım diyebilirim. Annemle gittiğim Vakko defileleri beni çok etkilerdi, ardından defterler dolusu çizim yapmaya başladım. Sonrasında Vitali Hakko’dan randevu alıp ona çizimlerimi gösterdim, o da Vakko’nun kapılarının bana her zaman açık olduğunu söyledi. O günden sonra bulduğum her boş vaktimde, okul çıkışlarında, yaz tatillerinde Vakko’da rahmetli Necla Seyhun’un yanında çalışmaya başladım. Necla Seyhun, o dönem Vakko’nun kreatörlerinin başıydı. Deniz Adanalı, Gila Seferoğlu, Lüset Bardavit gibi profesyonellerin arasında ben de bir stajyer gibi bu iş mutfağını kokladım. Vakko defilelerinin hazırlık aşamalarında çalıştım, daha sonra da Can Boyner’in daveti üzerine bir yaz da Beymen’de staj yaptım. Bu arada okuldaki öğrenciler benim çizimlerimi diktiriyorlardı. Ardından Alman Lisesi’nin son üç senesinde okulun güzel kızlarını toplayıp kültürel temalı defileler düzenledim, bu okulumuz için pek alışılmadık bir şeydi. Okul bitince Viyana’da işletme okumayı tercih ettim çünkü maksadım kendi firmamı kurup, kendi markamı oluşturmaktı. Viyana’daki öğrencilik yıllarımda ise tesadüfen, üniversiteye giderken Viyana Belediye Başkanıyla tramvayda tanıştım. Yeni bir hattın açılışı için bir grup basın mensubuyla bir durak için binip indiler. Ben de peşlerinden koştum ve başkandan destek istedim, korumaları önce beni durdurdu sonra “Yardım istiyorum, kendimi tanıtmak istiyorum.” dedim. Belediye Başkanı beni takdir etti ve yanındaki yardımcılarına dönerek “Bu gence yardım etmeliyiz.” diyerek ismimi not ettirdi. Bu enteresan hikayeyi de Amerika’da bile birçok gazete yazmıştı. Hakikaten 8–10 gün sonra Viyana Belediyesi’nden aradılar ve beni davet ettiler. Ben de başkana çizimlerimi gösterip projelerimi anlattım. Ve ilk koleksiyonum için Viyana Belediyesi bana destek oldu. Viyana Ekonomi Üniversitesi’nin bahçesinde defile gerçekleşti. Ardından buradaki müzikal ve film yıldızları benim kıyafetlerimi giymeye başladı. Sonra Türk Büyükelçiliği’nde rahmetli Büyükelçi Erdem Erner’in himayesinde bir defile yaptım. Oraya da Cumhurbaşkanı Kurt Waldheim’ın eşi Elisabeth Waldheim başta olmak üzere Viyana sosyetesinden çok önemli isimler geldi. Böyle böyle Viyana’da tanınmaya başladım. Sonra Avusturya Ticaret Odası’nın seçtiği beş modacıdan biri olarak Almanya’da Düesseldorf ve Münih’te koleksiyonlarımı sergiledim. Münih’te en iyi genç modacı ödülünü aldım sonra Viyana’da Avusturya’nın en iyi genç modacısı ödülünü defalarca aldım. Milano ve Paris’in ardından 90’lı yıllarda da New York’a ilk adımımı attım. The New York Times’ın efsanevi editörü Bernadine Morris, beni moda fuarında keşfetti ve benim hakkımda çok güzel bir makale yazdı. Ardından ben de koleksiyonumu New York’ta tanıtmaya karar verdim. 1999’dan itibaren Türk Dış Ticaret Müsteşarlığının desteği ile New York Fashion Week’te sekiz sene boyunca defile yapan tek Türk modacı oldum. CNN İnternational, Vogue, Daily Telegraph, The New York Times gibi birçok medya unsuru koleksiyonlarıma haberlerle yer vermeye başladılar. Böylelikle dünya medyasında yer aldı koleksiyonum, özellikle Türk Bayraklı koleksiyonum olay yarattı. Böylece Atıl Kutoğlu markası tanındı.
-Son zamanlar da çok tartışılan İstanbul Fashion Week hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizin defileleriniz nasıl geçiyor? Nasıl tepkilerle karşılaşıyorsunuz?
Öncelikle New York Fashion Week’ten bahsetmek isterim. Zannediyorum benim New York için taze bir kan olacağımı düşündüler ve beni davet ettiler. Gerçekten de New York’ta benim koleksiyonlarım üst üste basında önemli etkiler yaptı. Bunların doğrultusunda New York Fashion Week’te oldukça etkilendi bence. Kültürel izler taşıyan bir koleksiyon olduğu için Amerikan Pazarı’na çok ilginç geldi. Tabi bununla gurur duydum çünkü çok ünlü izleyiciler defilemi izlemeye geldi. İngiliz Prenses Michael of Kent Londra’dan kalkıp geldi, Salman Rüşdi ve eşi ile Olivia Palermo benim defileme dört, beş kere geldi. Olivia Palermo aynı zamanda koleksiyonumdan giyindi ki kendisi benim yakın arkadaşım oluyor.
2008 yılında Avusturya Başbakanı’nın özel davetlisi olarak Ankara’daki Avusturya Büyükelçiliği’nde mini bir defile yaptım. O zaman da İstanbul’daki mağazamın temellerini attım. 2009’da İstanbul’da Flexion Store açıldı. İtalyan bir mimarın tasarımıyla gerçekleştirdiğimiz çok havalı, minimalist ve modern çizgilere sahip bir mağaza oluşturduk ve burada yerli yabancı pek çok ünlü ismi ağırladık. Oradaki dördüncü senemize gireceğiz. Tam bu dönemlerde de İstanbul Moda Haftası doğdu. Ben de Türkiye’de önemli bir mağaza açtığım için İstanbul Fashion Week’e de katılma kararı aldım. Burayı bir moda merkezi yapmak için ben de canla başla çalışmaya başladım. Benim yurt dışındaki arkadaşlarım ve çevremin hepsi gerçekten önemli moda otoriteleri. Onları İstanbul’a çağırdığımda İstanbul Fashion Week dünya basınında gerçekten önemli bir yere sahip oluyor. Benim defilem İstanbul Fashion Week için gerçekten önemli bir reklam aslında. Ayrıca İstanbul yabancıların çok ilgisini çeken hatta başını döndüren bir şehir, bunun kıymetini bilmeliyiz,İstanbul’a Fashion Week çok yakışıyor. Moda Tasarımcıları Derneği’ni ve Birleşik Markalar Derneği’ni bu organizasyonu inanılmaz bir azimle bu kadar kısa sürede geliştirdikleri ve çok güzel bir hale getirdikleri için tebrik ediyorum.
-Tasarımlarınızda nelerden ilham alıyor ve hangi malzemeleri kullanıyorsunuz?
Genellikle Osmanlı Kültürü’nü, modern kadının zevkine yaklaştırarak dünyanın her yerinde kullanılabilecek kıyafetler hazırlıyorum. Minimalist çizgilerde sade bir lüksü tercih ediyorum ve çok bağırmayan bir lüksü yansıttığıma inanıyorum. Bazı koleksiyonlarımda Ege’den etkileniyorum, bazısında esin kaynağım modern sanat ya da Balkanlar olabiliyor. Bazen izlediğim eski bir filmden etkileniyorum; mesela iki sene önceki bahar koleksiyonumda Alfred Hitchcock’un “Kuşlar” filminden ve sarışınlara olan merakından ilham almıştım. Bir de koleksiyonun baştan sona bir imza taşıması çok önemli, biri koleksiyondaki bir parçaya baktığının bu Atıl Kutoğlu’nun şu koleksiyonundan diyebilmesini istiyorum. Örneğin iki senedir kullandığım Selçuklu motifleri Atıl Kutoğlu markasının neredeyse simgesi oldu.
-Ankara’da bir satış noktası açmayı düşünüyor musunuz?
Ankara’yı çok gelişmiş olarak görüyorum, son on yıl içinde senede en az bir iki kere geldim ve her seferinde yeni bir gelişme gördüm. Hakikaten çok dinamik bir şehir ve Ankaralı kadınların da gösterdiği bu hızlı değişime inanılmaz hayranlık duyuyorum. Belki de artık Ankara’ya Atıl Kutoğlu Butik’in açılma vakti geldi!
-Genel olarak 2013 İlkbahar/Yaz trendlerini sorsak size neler söylersiniz?
Hafif uçuşan kumaşlar, çizgi ve geometrik natürel desenler çok moda, tek parça elbiselerden ziyade birçok parça olan tasarımlar çok moda, pantolon ceket, pantolon bluz, etek bluz gibi kombinler yine çok revaçta olacak…