Londra Moda Haftası’nın Yükselen Yıldızı
Satoshi Date, 2010 ilkbahar – yaz defilesini “Frame of Words” (Kelimelerin Çerçeveleri) teması ile ’nda sergileyecek… Ben de son iki gününde Satoshi Date’nin yeni koleksiyonunu ve sergisini görmek için Londra Moda Haftası’na geliyorum… Date’nin, hafif esintide bile bir uçurtma edası ile uçuşacak gibi görünen gri ve yeşil tonlarındaki kıyafetleri İngiliz moda severlerin ve benim büyük beğenimi bir kez daha topluyor… Aklıma MAG için tasarımcı ile bir röportaj yapmak geliyor… Ertesi sabah, editörü Beril’in e-mailını posta kutumda buluyorum… Tesadüfe bakın ki uzunca bir süredir hiç görüşmediğimiz ve birbirimizden hiç haber almadığımız arkadaşım Beril (bir şeyler sezmişçesine) tamamen farklı bir konu için bir sene sonra mesaj atmış… Haberleşiyoruz ve röportaj fikrim onu da heyecanlandırıyor…
Son iki yıldır özel davetle Londra Moda Haftası’na katılan Satoshi Date; günümüz moda dünyasını sallayan Hüseyin Çağlayan, Stella McCartney, John Galliano, Alexander McQueen gibi isimlerle aynı okuldan mezun olan, bağımsız bir modacı. Japon minimalizmine kattığı renkli detaylar, kullandığı geleneksel boyama teknikleri ve çevreye olan duyarlılığı ile son derece naif, duygusal ve aynı zamanda çok yönlü bir tasarımcı…
Satoshi ile üç yıldır tanışıyoruz, kendisinin hem Türkiye menejeri hem de yakın dostuyum. Geçen kış Ankara Projektör’de farklı disiplinlerin bir aradaki uyumundan oluşan “KoRo” adlı sergisine ev sahipliği yapmıştım. “KoRo”ya da kişisel filtre diye adlandırdığı işlerini; her bireyin içinde bulunduğu doğayı, görünmez bir ağ içinde deneyimleriyle renklendirerek algılama sürecini anlatıyordu. İzleyiciler sergiyi oldukça etkileyici bulmuş, Ankara’da bu tarz işlere ne kadar hasret kaldıklarını dile getirmişlerdi. Enstalasyonun bir parçası olan kağıtlardan inşa ettiğimiz mağaraya bile alıcılar çıkmıştı…
Neyse… Japon sanatçı ile defile sonrası röportaj için buluştuk… Kendisi on parmağında on marifet olan, tam teşekküllü bir sanatçı. Moda tasarımları, desenleri, tabloları, aksesuarları, kendine ait kısa filmleri ve bir de müzik albümü bulunuyor; bunlar yetmez derseniz fotoğraf çekiyor, hikaye kitabı tasarlıyor, saç kesiyor. Yaptığı her şeye ruhunun bir parçasını katabilen Satoshi, bana göre geleceğin İssey Miyake’si. Green Designed Fashion’a göre ise doğaya duyarlı 50 tasarımcıdan biri. Bilmiyorsanız söyleyeyim “yeni siyah, artık yeşil”. Avrupa’nın birçok yerinde bu sloganla karşılaşmak mümkün…
Röportajın ardından, sanatçının Ankara’daki sergisinin gizli sponsoru Umut Akgün’ü kaybettiğimiz öğreniyorum. Bu röportajı dostum Umut Akgün’e ithaf ediyorum…
2010 İlkbahar – Yaz defileni henüz bitirdin. Bize yeni koleksiyonundan ve temasından bahsedebilir misin?
Satoshi Date: Dünyanın çeşitli ülkelerinden çeşitli dilleri konuşan bireyler, burada toplanmış bulunuyoruz. Bununla beraber dil sadece bir şekil, bir form, bir hat, bir yapı ve bizler kendi gerçeğimizi içimizde taşıyoruz. Günümüzde ise gerçek, çerçeve değil insanlar ve medya tarafından değiştirilen içerik… Gerçeğin dil ve sembollerle ifadesine işaret ediyorum. İnsanlar kavramların içeriğindeki soyut imajları devamlı değiştirmekteyse de, içine değil dışına odaklanma eğilimindedir. İnsanların dünyasını, içi aydınlatılmış ve kutularla dolu, siyaha boyalı evler olarak düşünüyorum. Bu ışıltıların modellerle birlikte dışarıya çıkartılışını bir bakıma toplumsal baskıdan kurtuluşuna benzetiyorum.
Bize yeni kıyafetlerini anlatır mısın?
S.D: Çizgili ve kübik, basit görünen ama içinde küçük detaylar saklı olan giysiler. Bu her zaman yaptığım bir şey. Bu sefer bütün koleksiyon daha çok gri tonlarında çünkü dilin herhangi bir rengi yok.
Üçüncü boyutta yakalanmış bir çizgisellik…
S.D: Evet, benim için boyutlar önemli. Gördüğüm, dokunduğum, duyduğum, tattığım, hissettiğim her şey ile tasarımlarımı oluşturuyorum.
Bütün bunları son dönem dünyada çok hızla yükselen bir trend olan “ethical fashion” anlayışınla birlikte gerçekleştiriyorsun. “Ethical fashion”ın ne olduğunu bilmeyen moda tutkunları için bize açıklar mısın?
S.D: Bence “ethical fashion”, çevreci yaklaşım demektir. Ancak bu kendimizi düşünerek yaptığımız organik maddeleri almak, demek değildir. Biz insanlar, var olduğumuz sürece zaten çevreyi kirletiyoruz. Mesela çöpleri atmak veya araba kullanmak gibi… İnsanların bu konuda dikkatlerini çekmek isterim. Sadece etik kurallara uygun maddeleri kullanarak dünyamızı koruyamayız, daha fazlasını yapmalıyız.
Ne kadar zamandır Londra Moda Haftası’na katılıyorsun, sırada ne var?
S.D: İki senedir geliyorum, belki birkaç sezon daha katılırım. Daha sonra Paris…
Sana sadece moda tasarımcısı diyemeyiz, çok yönlü bir sanatçısın. Defilene paralel giden bir de sergin var, bütün bunlara nasıl yetişebiliyorsun?
S.D: Kendimi hala geliştiriyorum. Ekibimden büyük destek görüyorum. Bu destek olmaz ise tutkuyu kaybederim. Buna devam etmeliyim. Bunu da ancak kendim yapabilirim.
Aynı zamanda defilelerinin müziğini de sen yapıyorsun, bu moda dünyasına pek rastlanan bir şey değil. Üstelik kendine ait bir albümün bile var. Bu fikir nereden aklına geldi?
S.D: Şovlarımın, bir bütün olarak bana ait olduğunu ifade edebilmek ve duygularımı orijinaline uygun yansıtabilmek için müziğimi kendim yapıyorum.
Şovlarının bizi içine çeken bir yapısı var. Bir anda kendimizi senin dünyanın içine girerken bulabiliyoruz…
S.D: Evet, benim istediğim de o ortamı yaratmak. Teşekkür ederim.
Günümüzde bütün meşhur modacılar Harajuku’dan ilham alıyorlar. Oysa sen Tokyo yerine Londra’dasın. Neden Londra?
S.D: Tokyo’da oldukça uzun bir zaman bulundum. Her zaman Avrupa’ya gelip yeni atılımlar yapmak isterdim. CSM’ye kabul edildikten sonra kendimi burada buldum. Renkli ve kozmopolit fikirler hoşuma gider. Değişik diller konuşan insanlarla konuşmaktan ilham alırım. Ben bu ilhamı burada bulabiliyorum.
Japon modası hakkında neler düşünüyorsun?
S.D: Kendine özgüydü ama artık değil. Yeni kıyafetlerini beğenmiyorum, hiç esnekliği yok. Çok katı, tıpkı taş gibi.
Gelecek planların neler?
S.D: Tutkulu bir ekip yaratmak… Daha önce diğer tasarımcılar tarafından kopya edilmemiş bir medyada sanatımı göstermek isterim mesela teatral moda şovu gibi. Bunun yanında film yapmak istiyorum. Diğer yandan moda şovlarıma devam edeceğim.
Daha önce çekmiş olduğun kısa filmlerin de var. Bu sefer aklından neler geçiyor?
S.D: Kısa ya da uzun, bakalım…
En büyük hayalin nedir?
S.D: İnsanları yasalarla ya da politik bir güçle değil sanatın gücü ile organik bir yoldan etkileyerek dünyayı değiştirebilmeyi hayal ediyorum.
Türk moda tasarımcıları hakkında neler düşünüyorsunuz?
S.D: Bora ile Hüseyin’i mi kastediyorsun? Hüseyin’in nereli olduğunu hatırlamıyorum ama çok ilham almıştım. Hala bu devam etmiyor. Bora’nın renklerini beğeniyorum; gri tonlarını ve doğal renklerini…
Satoshi Date imzalı tasarımları nereden bulabiliriz?
S.D: Londra’da Marylebone High Street, Selfridges, Luna&Curious, Berlin’de Frost veya online olarak Etsy ve Kabiri’de bulabilirsiniz.
Peki ya Türkiye’de?
S.D: Pek yakında sanıyorum… İlkbahar sezonu için görüşüyoruz.
Daha önce Türkiye’de bulundun mu?
S.D: Bulunmadım ama İstanbul’u çok merak ediyorum. Orada da bir şov yapmayı çok istiyorum fakat bunun için henüz bir sponsor bulamadık.
Haklısın, sponsor şart. Geçen kış KoRo sergini Londra’dan sonra Ankara’da sergiledin, bir dahaki sergini ne zaman izleyebileceğiz?
S.D: Şubat ayında…
En sevdiğin renk hangisidir?
S.D: Renklerin adı olmaz… (gülüşmeler)
Son olarak, “kadınlar” deyince…
S.D: Kadınlar esastır. Erkekler kadınlardan apayrı canlılar. Bu yüzden kadınlara hayranım. Biz erkekler sadece kadınların ne kadar güzel olduklarını ifade etmeye çalışmak için yaşıyoruz.