Küçük Sahnelerin Büyük Oyuncuları
Bazen bir pirinç tanesinde Atatürk portresi bazen bir deniz kabuğunda İstanbul manzarası bazen de bir soda kapağında Kız Kulesi… Usta sanatçı Hasan Kale’nin eşsiz çalışmalarına akla gelemeyecek kadar küçük materyaller sahne olurken; şehirler, insanlar, uygarlıklar ve daha birçok konu ilham kaynağı olabiliyor…
Hasan Kale’nin renklerle yolculuğunu kısaca dinleyebilir miyiz?
5 yaşında renklerle, fırça ve resimle tanışıp; tüm hayallerini ve hedeflerini yanına alarak bugünlere gelen sıradan bir birey ama yaptıkları ile sıra dışı… Zaman içinde hiçbir eğitim almadan kendimi geliştirmek için verdiğim mücadele aslında bir aşk… Bir tutku…
Mikro sanat yeteneği gerçekten çok özel bir yetenek… Bu yeteneğinizi ne zaman, nasıl keşfettiniz?
Tanrı bana iyi bir göz, iyi bir el ve bunları çalıştıracak kocaman bir yürek vermiş… Ben de bunun hakkını en iyi şekilde vermem gerektiğine inanıyorum. Bundan tam 20 yıl önce bir gece vakti, çalışmalar yaparken 1 mm ve birbirine değmeyen çizgiler çizebildiğimi gördüğüm an kafama takılan ne kadar küçük yapabilirim sorusuydu… İki yolum vardı; bir tanesi hiç bulaşmamak ve ömrümün sonuna kadar keşkelerle yaşamak, diğeri ise sonuna kadar gitmek… Sonuna kadar giderken galiba biraz abarttım ve karşınızdayım…
Mesleğinize sizi yönlendiren bir olay veya bir kişi oldu mu?
Çocukluğumdan bu yana sadece resimle ilgilendim… Daha doğrusu işin içinde renk, fırça ve resim olan her şeyle ilgilendim… Kendimi ifade edebildiğim yegane konuydu… Tepkilerim, duygularım, kaçışlarım her şey onun içindeydi… Gerçek bir işim olmadığı için tepkiler bile aldım… Sanki bu yaptıklarım gerçek iş değilmiş gibi… Beni son derece mutlu eden bana keyif veren sevdiğim bir işi yapmak önemliydi. Yüreğimin sesini dinledim ve sonuna kadar gideceğim…
Mikro çalışmalar yapmak size kendinizi nasıl hissettiriyor?
Mikro çalışmalar yapmak keyif veriyor… Çoğu insanın boş işler dedikleri, ne işe yarar dedikleri, kimsenin bilmediği bir konu… “Micro art” ile tanıştığım son 20 yıl onu anlatmaya çalıştım.. Mikro objeleri sanat kapsüllerine çevirirken ortaya çıkan farklılık ve farkındalık algı yaratıyor… İçinde kayboluyorum… Zor mu? -zor… Kolay mı? -Benim için artık kolay….
Eserlerinizin ilham kaynakları neler oluyor?
Öncelikle İstanbul… Anadolu’da yaşamış kültürler… Bu Bizans, Roma, Selçuklu, Osmanlı, Frig, Hitit ve diğerleri… Aslında her şey… Ya da çalışırken yüreğimden geçen ilginç olan tüm konular… Bazen incir çekirdeğinde bir gün batımı… Bazen minik bir balık kılçığında Boğaziçi’nde balık tutan balıkçılar… Bir çay tanesinde demli bir bardak çay… Bazen bir azı dişinde dişe dokunur bir şeyler yapmak… Ya da küçücük bir deniz kabuğunun içinde balıkların yer aldığı sığınak… Kısaca akla zarar… Çılgınlık dolu bir serüven… Şaşırtıcı…
Şimdiye kadar kaç sergi açtınız?
Doğrusunu söylemek gerekirse saymıyorum… Ama 100 civarındadır herhalde… Tek başıma yorucu olduğu için son dönemlerde ara verdim… Doğru zaman dilimlerinde tekrar buluşuruz Micro Art sevenleriyle… Önemli olan doğru projelerle doğru bir şekilde ifade edebilmek…
Ne tür objeler üzerinde çalışmalar yapıyorsunuz?
Objeler yeri geldiğinde her şey olabiliyor. Ama ben gelecek yüzyıllara kalması için biraz seçici davranıyorum… Aslında göremediğimiz, es geçtiğimiz, hatta bazen çöp dediklerimiz oluyor… Kahve granülünden, toplu iğne başına, saç telinden, kaktüs dikenine, kum tanesinden, bir çubuk krakerin üzerindeki tuz tanesine kadar değişebiliyor… Bugüne kadar 300 farklı objeye ulaşmış bu alandaki tek sanatçı olmanın haklı gururunu yaşıyorum. Ülkemi tanıtmak İstanbul’u tanıtmak bu kadar minicik bir ifade biçimiyle olmamıştı. Son iki yıldır dünyada trend haline gelmesi ise beni son derce mutlu ediyor….
Kullanacağınız malzemeler ve renkler neye göre şekilleniyor?
Masamın üzeri objelerle dolu… Her gün onları seyrediyorum. Dokularına bakıyorum ve zamanı geldiğinde önüme alıyorum. Paletimden düşen renklerle içimden yüreğimden ne geliyorsa o andaki objeye şekil vermeye başlıyor. Sabırla… Büyük bir meşakkatle… Nefes almadan… Tam konsantre olmuş bir biçimde… Her şeyi unutup o minicik objenin içine giriyorum, kocaman bir tuvalmiş gibi… Saatler, hatta bazen günler geçiyor… En güzeli ya da en küçüğünü yapmak gibi bir derdim olmadan… Kimse ile yarışım olmadan…
Meslektaşlarınızdan sizi ayıran ve başarınızın altında yatan yönleriniz neler sizce?
Ben hayatımın her evresinde resimle uğraştım. Seksenli yıllarda Minyatür sanatı ile tanıştım. Ders almak istedim ama kimse vermek istemedi… Ben de hocalarımı çok eski evrelerden seçtim. Mehmed Siyah Kalem’den fırçanın kıvraklığını, Levni’den renk ve ahengi, Nakkaş Osman’dan da sultan portrelerin inceliğini öğrendim. Bu üç farklı ustanın üslupları yıllar içinde Hasan Kale çizgisini oluşturdu. Micro Art ise ifade biçimim oldu. Bütün bu çalışmaları yaparken farklı meslek dalları ile tanıştım ve bunlar beni çok farklı konuma taşıdı. Mücevher tasarımcısı kimliğim başka bir şekil de sağladı. Ve halen devam ediyorum… Tarhan Telli’nin sahip olduğu TT Custom Chopper firmasında sanat ve tasarım direktörlüğüm devam ediyor… Son üç yıldır da Taşfed (Türkiye Aşçılar Federasyonu) Milli takımına farklı bir bakış açısı getirmek için bir Şefim. Son yıllarımda kendi televizyon programımı yapıyorum… Yakın zamanda TRT Haber kanalında yayınlanacak olan “Mikro art ile Türkiye” ekranlarda olacak. “Micro Art”a başlarken amacım; farklı pencereler açıp, değişik bakış açıları getirerek dünyada yepyeni bir konuşturma dili oluşturmaktı. Geriye dönüp baktığımda ne kadar doğru bir adım attığımı görüyorum. Ve insanlar bana başarınızı neye borçlusun dediklerinde “sizler uyurken ben hala çalışmaya devam ediyorum” diyorum.
Türkiye’de sanata ve sanatçıya hak ettiği değerin verildiğini düşünüyor musunuz?
Eskiye oranla daha iyi ama yine de yeterince değer gördüğünü sanmıyorum. Türkiye’nin tanınması önemli ama dünyanın Türk Sanatçısı Hasan Kale’yi tanıması benim için daha önemli gibi geliyor. Bir ekol yaratmanın, yeni kapılar açmanın sorumluluğunu yaşıyorum.
Sizce hangi renkler ne tür duyguları ifade ediyor?
Benim için bütün renkler önemli. O renklerle hangi anlamları katacağınız önemli. Bazen siyahla da mutluluğu ifade edebilirsiniz. O duyguyu aksettirebilirsiniz ya da tam tersi de olabilir. Doğru sunduğunuz, yorumladığınız ve anlatabildiğiniz sürece dünyanın neresi olursa olsun aynı etkiyi gösterecektir. O yüzden de renklerin dili yoktur.
Türkiye’de ve dünyada beğendiğiniz ressamlar…
Aslında hiç ayrım yapmıyorum. Beni heyecanlandıran o kadar çok eser ve sanatçı var ki… Minicik bir yer beni benden alıp götürüyor. Heyecanlandırıyor. İsim vermem gerekirse Ingres, Jean-Leon Gerome, Osman Hamdi, Ayvazovski, Ludwing Deutsch beni etkileyenler arasında… Micro art ile ilgili kimse olmadığı için sadece yüreğim, sevgi ve barış mikro objeler kadar kısa mesafede olsun hep….