Kişisel Farkındalığa Yolculuk
Farklı alanlara olan merakını işi haline getiren, çeşitli jenerasyonlara hitap eden Akademisyen ve Yazar Elif Özmenek Çarmıklı ile kişisel farkındalıktan yola çıkarak kaleme aldığı çocuk kitabından, akademisyenlik hayatından ve daha birçok konudan bahsettiğimiz keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.
Akademisyen ve aynı zamanda yazar Elif Özmenek Çarmıklı’yı kendi ağzından birkaç kelimeyle dinleyebilir miyiz?
Ben kitabımı yazarken çocuklara kendimi nasıl anlatırım diye uzun uzadıya düşündüm. Çünkü çocuklara kendini anlatabilmek, aslında kendine kendini anlatmak demek. En yalın ve temiz haliyle. “Kimim ben?” diye sorduğumda hayatımın en önemli öğesinin merak olduğunu fark ettim. O yüzden de sosyoloji, siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler okudum. Hocalarım hep “Bu kadar multidisipliner olma, bir yerde odaklan, bir yere dikkatini ver.” derdi; fakat gördüm ki hayatımdaki o merak, beni başka yolculuklara götürüyor. Önce gazetecilik, sonra akademisyenlik ve en sonda çocuk kitabı yazarlığı… Bundan sonra nereye giderim bilmiyorum. O yüzden Elif Özmenek Çarmıklı kimdir? diye sorarsanız, çok meraklı biri olarak tanımlayabilirim. En basit haliyle çocuklara böyle özetledim ben kendimi.
Çocuklar için kitap yazmaya nasıl karar verdiniz? Lemur Lemi Mirket Ari ve Diğerleri isminin bir hikayesi var mı?
Aslında iki ayrı hikayesi ve başlığı var. Bir tanesi, kitabın üst başlığı olan “Farkındalığı Kendiyle Büyüyen Çocuklara Öyküler”. Lemur Lemi Mirket Ari ve Diğerleri ise alt başlığı. Ben çocuklarım doğduktan sonra onlara her anne gibi değişik hikayeler anlatıyordum. Sonra araya bir zaman girdi ve çocuklar büyüdü. Ardından kuzenimin ufacık bir bebeği oldu. Kuzenim bana: “Anlattığın şeyleri bir daha anlatamayacaksın, unutuyorsun çünkü.” dedi. Ben de “Bunları yazmaya başlamalıyım.” diye düşündüm. Fakat bunun arkasında başka bir hikaye daha var. O da “Farkındalığı Kendiyle Büyüyen Çocuklar.” Yani evime gelen üniversite, master seviyesinde çocuklardı. Onlarda fark ettiğim şey ise bilgi eksikliği değil, farkındalık eksikliğiydi. En önemlisi de kendilerini fark etme konusunda zayıflardı. Bilgiyi tartışabilirdik evet ama öğrenciler, farkındalığı çok düşük gelmeye başladı artık üniversitelere. Onunla başladı bu süreç. Sonrasında koçluk eğitimleri falan derken önemli olan şeyin, bu farkındalığın geliştirilmesi olduğunu gözlemledim. “Mutluluk ve başarı nedir?” diye sorduğunuz zaman uzun dönemde hayatın en son aşamasına gelen insanlarla yapılan araştırmalar gösteriyor ki bir bütünün parçası olanlar, bir şeye hizmet ettiğini düşünen insanlar, daha mutlu oluyorlar. O zaman ciddi bir şekilde kafa yormamız gereken bir mesele bu farkındalık. Bu şekilde başladı yolculuğum.
Ebeveynler çocuklarına kitap alırken nelere dikkat etmeli sizce?
Tabi bunun bir reçetesi yok ama benim gördüğüm kadarıyla bireysel farkındalığı kendi içinde geliştirmek, çocuğa mutlaka yansıyor. Zaten ebeveyn bazı şeyleri fark etmeye başladığı zaman, nitelikli çocuk edebiyatına doğru yönelmeye başlıyor. Her anne babanın kendisine sorması gereken asıl soru; “Nitelikli çocuk edebiyatı ne?” olmalı. Bu soru, inanılmaz bir farkındalık yaratıyor ve sonunda kişisel değişim muhakkak oluyor. Ben şu an “Çocuk Öyküleriyle Kendine Yolculuk” diye yeni bir atölye açıyorum. Dolayısıyla, çocuk kitabının nitelikli bir şekilde okunması hem anneyi ve babayı hem de çocuğu dönüştürüyor. Çocuk edebiyatı ve kişisel farkındalık paralel olarak gidiyor diyebilirim.
Peki çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırabilmek için nasıl bir yol izlemeliyiz? Bir eğitimci olarak bu konuda neler söylemek istersiniz?
Ben üniversite seviyesinden çocukların seviyesine indiğim için şunu söyleyebilirim ki kitap alışkanlığı kazandırmak diye bir şey yok. Soru sorma alışkanlığını kazandırmak diye bir şey var. Çünkü gelen öğrenciler, soru soramıyorlar. Soru soramayan birey, kritik düşünmenin hiçbir aşamasına erişemez. O yüzden en önemli şey, soru sormaktır. İşte ben “Nasıl soru sorulmalı?” sorusuna kafa yoruyorum. Atölyelerde de buna odaklanacağız. Anne babanın görevi sadece soru sorma yolunda çocuğuna rehberlik ederek merak uyandırmak. Bununla birlikte kitap okuma alışkanlığı zaten kendiliğinden geliyor.
Bildiğimiz kadarıyla 2 çocuğunuz var. Çocuklarınızla kaliteli zaman geçirmek için ne gibi aktiviteler yapıyorsunuz?
İlk başlarda ne kadar yoğun bir hayatımız var diye düşünüyordum. Hayatımız hangi ritimde akarsa aksın, bunu yoğunluk olarak nitelendirmemek üzerine kurulu şu anki düşüncem. O anda canımız ne yapmak istiyorsa onu yapıyoruz. Yaptığımız aktivitenin keyif vermesi en önemli amaç aslında.
Farklı jenerasyonlara temas ediyorsunuz. Hem üniversite öğrencilerine hem de çocuklara. İki farklı jenerasyonu kıyasladığınızda neler gözlemliyorsunuz?
Bunu tabii ki bir araştırma konusu olarak görmedim fakat gözlemlerimden bahsedecek olursam, şükretmesini ve teşekkür etmesini bilmeyen bir neslin geldiğini söyleyebilirim. Şükretmek de sosyal farkındalığın gelişmiş olmasıyla alakalı. Küresel sorunlara baktığınızda ilk 3 sırada eşitsizlik, yoksulluk ve küresel ısınma var. Bunların sebebi de kendimizi dünyanın merkezinde görüp bizden olmayanı tehdit olarak algılamamızdan kaynaklanıyor. Baktığınız zaman bütün her şey burada özetleniyor zaten. Küresel sorunların farkında olan fakat farkındalık geliştirmeyen bir kuşak geldi bizim elimize. Ancak onlardan da üst seviyede kendine odaklanmış yeni bir nesil görüyorum etrafımda.
Bundan sonra yeni projeleriniz olacak mı? İleride imzanızı başka çocuk kitaplarının altında görecek miyiz?
Amaç aslında o. Nisan ayında “Farkındalığı Kendiyle Büyüyen Çocuklar”ın ikincisi çıkıyor. Aynı zamanda başka bir yayınevinden çevre farkındalığıyla alakalı bir kitap gelecek. Bu sene 3 kitapla son bulacak gibi duruyor. Sonraki seneleri göreceğiz hep birlikte…
Atölye açacağınızdan bahsettiniz. Gazetecilik tecrübeniz de var. Bunu televizyonda bir programa dönüştürmeyi düşündünüz mü?
Keşke olabilse fakat artık televizyon gibi araçlar tüm dünyada hem güvenilirliğini kaybetti hem de farkındalık yaratmamaya başladı. Dolayısıyla, bunun insanlarda bir farkındalık yaratacağını düşünmüyorum. Fakat başka bir format olursa neden olmasın? Artık topyekun bir ilerlemeye odaklanmak yerine kaç kişiye dokunabilirsek kar olarak bakmalıyız. Bir kişide yapılan değişiklik, 200 kişide değişikliğe neden oluyor sosyal çalışmaların gösterdiğine göre. Yani bir kişiye dokunmak, yüzlerce kişinin hayatını değiştirmek demek aslında.