Keskin Kalem Mehmet Yakup Yılmaz
Türkiye’nin en çok okunan köşe yazarlarından biri Mehmet Yılmaz… 18 Şubat 1956 yılında doğan Mehmet Yakup Yılmaz gazetecilik kariyerine 1975 yılında Ankara’da başlamış. Bugüne dek otuza yakın yayının kurucu genel yayın yayın müdürlüğünü yapmış ve birçok başarılı kitap yazmış. Kendisine yakın dönemdeki projeleri ve kariyeri hakkında sorular sorduk; şaşırtıcı yanıtlar aldık…
-Yakında yeni kitap var mı?
Hayır, şu anda yeni bir kitap yok. Belki 2014 Yaz’ına.
-Emre Kongar sizin için “Türkiye’de sıcak olaylarla soğuk gündemin yani temel süreçlerin ilişkisini hiçbir zaman gözden kaçırmayan, sürekli olarak aradaki sebep sonuç ilişkisine dikkati çeken ama bu arada da güncelliğini yitirmeyen bir yazar” demişti, bunu nasıl başarıyorsunuz?
Gazete köşe yazısı diye tanımladığımız düşünsel ürün zaten böyle bir şey olmalı. Yayınlandığı ortam günceldir ve yazılış amacı okuyucuların güncel olayları bir çerçeve içinde yorumlamalarına yardım etmektir. Emre Hocam böyle söylediğine göre bunu başarmışım. Bunun temel nedeni de uzun süre gazete ve dergi yöneticiliği yapmış olmamdır sanıyorum.
-Meşhur “Pazartesi Soruları” ile yeni bir akım yarattınız, unutmamak ve unutturmamak için farklı bir yöntem… Bu durumu ne zamana kadar sürdüreceksiniz?
Mümkün olduğunca sürdürmeye kararlıyım. Mümkün olmasının sınırı da elbette yazabilecek bir köşem olması ile ilgili. Gazetecilik fikri takip mesleğidir ve ben yazma olanağım olan bir köşede bunu sürdürmeye çalışıyorum. Öte yandan şunu da biliyoruz ki Türkiye’de kamu yöneticilerinin temel refleksi kötü giden işlerle ilgili eleştirileri ve soruları görmezden gelmektir. Görmezden gelirlerse, unutturabileceklerini bilirler ve öyle davranırlar. Bu sorular ile onlara da bir mesaj vermek istiyorum: Hayır, unutturmayız!
-Kadınların en çok sevdiği gazetecilerden birisiniz. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Kadın sorunlarına önem verdiğim için olabilir. Bu toplumda kadınların uğradıkları eşitsiz davranışlara karşı tavrım etkili olmuş olabilir. Kesin bir şey söylemem zor.
-Yazılarınızda zaman zaman aşktan söz ediyorsunuz… Aşka dair bunca yazı; duygu yüklü, duygusal hayatın derinliklerine inebilen kişilerden çıkabilir. Siz de görünüşünüzün aksine öyle biri misiniz?
Yüz ifademden pek anlaşılmaz ama sanırım duygusal bir insanım. Aşka inanırım. Bir kere aşık olanın bundan vazgeçemeyeceğine, onu arayarak hayatını yaşayacağını düşünürüm. Öte yandan hayatın üzerine ne kadar düşünürsen, o hayat o kadar senin olabilir. Üzerinde düşünmediğin bir hayat senin değildir. Böyleyim işte.
-Kitabınızda Hesse’nin “Başka nedenler bahane edilse de hayatta yapılan şeylerden pek çoğu kadınlar için yapılır.” Sözleri için, hayatımın özeti diyerek “Hem başımdan geçen her şeyi açıklıyor, hem de hayatımın bazı dönemlerinde bazı kadınlar için yapamadığım bazı şeylerin benden neler alıp götürdüğünü hatırlatıyor.” açıklamasını yapmışsınız. Nedir yapamadıklarınız ve sizden alıp götürdükleri?
Evet, sadece benim değil bütün erkeklerin hayatının özeti budur. Bir erkek ne yapıyorsa, onu bir kadının gözüne girmek için yapar. Önce annelerimizin, sonra eğer kadın ise öğretmenimizin, sonra sınıfta en beğendiğimiz kızın, sonra sevgilimizin, sonra eşimizin ve en nihayetinde olursa kızımızın. Yaptıklarımız gibi, yapmaktan imtina ettiklerimiz de yine aynı nedenledir. Yine özel bir kadının gözüne girmek, onun kalbini kazanmak için bazı şeyleri yapmayabiliriz, hatta bunun için hayatımızda önemli olabilecek şeylerden vazgeçebiliriz. Benden neler götürdü diye soruyorsunuz, götürdüklerinden çok getirdikleri önemli ki o da bu sayede şahane bir hayat yaşadığımdır.
-Hep tartışılır, sizce aşka ömür biçilebilir mi? Aşk, size göre de yarım kalmışsa mı aşk olur?
Bu tartışmada ben aşka ömür biçilmezcilerden yanayım. Aşk sürdürülebilir, kendini yenileyebilir bir duygudur bence. Yeter ki bunun için istek ve özen olsun. Bizim şarkılarımızda, şiirlerimizde genellikle yarım kalmış aşklardan söz ediliyor. Bedri Rahmi’nin de böyle bir öyküsü var. Bir köylüye “sence aşk nedir” diye sormuş, köylü “seversin, kavuşamazsan aşk olur” yanıtını vermiş. Böyle bir durum gibi algılanıyor aşk.
-Biraz da kızınızdan bahseder misiniz? Nasıl bir ilişkiniz var?
Kızım artık büyüdü, arkadaşım oldu sayılır. New York’ta yaşıyor, okuyor, günde en az bir kere telefonla konuşmazsam uyuyamam. Onunla her şeyi paylaşabilirim, benden de akıllı ve daha çok okuyor zaten, bu nedenle danışmanım da sayılır.
-Şehir insanı mısınız? Yoksa küçük bir kasabada yaşayabilir misiniz?
Eskiden kendimi şehir insanı olarak tanımlardım. Ama şimdi bu yaşımda şunu biliyorum ki sevdiğim bir kadının yanındaysam küçücük bir köyde bile hiç canım sıkılmadan yaşayabilirim.
-2012 sizin için nasıl bir yıl oldu?
İyi bir yıldı, kişisel olarak tabii. Yoksa memleket ve değerli insanlar çok sıkıntılar çektiler.
-Yeni bir yıla gireceğimiz şu günlerde, sizin de “yeni bir sayfa açacağım, bu yıl bunları yapmayacağım” dediğiniz şeyler ve yeni yıl kararlarınız var mı?
Ne yazık ki böyle bir planım yok. Hayatımdan memnunum, yaşadığım şeylerden memnunum, bunları koruyayım bana yeter.
-Son olarak, yaşamın anlamını birkaç kelime ile özetler misiniz?
Benim için yaşamın anlamı üzerine saatlerce konuşabilirim, çünkü yaşam çok yönlü bir durum. Birkaç kelime derseniz “kızım, aşkım, hayallerim ve yazılarım” diyebilirim.