Hem Genç Hem Yetenekli Joyce Kohen
Londra’da Central Saint Martins College of Art and Design’da İç Mimarlık ve Alan Tasarımı okuyan Joyce Kohen, dört yılda eğitimini tamamlayıp Habif Mimarlık’ta ilk iş deneyimini gerçekleştirmiş. Dokuz yaşından beri mesleği için adımlar atan Kohen güzelliğini tasarımlarına da yansıtıyor. Gerçekleştirdiğimiz çekimle ortaya çıkan harika kareler ve röportajında verdiği samimi cevaplar MAG özel sayfalarında sizlerle… Gelin, başarısının sırrını ve JK Mimarlığın kapısını birlikte aralayalım!
Joyce Kohen kimdir? Bize kendinizden bahseder misiniz?
1984 yılında İstanbul’da doğdum. Ortaokul ve lise eğitimimi Özel Yüzyıl Işıl Lisesi’nde tamamladım. Pozitif enerji dolu, yaşamayı fazlasıyla seven, yarattıkça nefes aldığına inanan, yaşam heyecanı olan, hayattaki motivasyonunu tasarlamak ve yaratmaktan alan bir iç mimarım. Sanata olan düşkünlüğümü mimarlıktan yana kullanmasaydım ne yapardım bilmem. İşimi aşkla yapıyorum, bunu hobi diye adlandırıyorum ve bu yüzden kendimi çok şanslı hissediyorum.
Sanata olan ilginizi çocuk yaşta fark etmişsiniz. Çocukken de mimar mı olmak istiyordunuz?
Her zaman resim yapmaya ve sanata ilgim vardı. İlkokul 3’üncü sınıfındayken İstanbul ilkokulları arasında 2’ncilik derecesi almış olmam sanata olan tutkumu arttırmış ve bu konu üzerine gitmemi sağlamıştır. Dokuz yaşımda resim ile başlayan bu sanat tutkum daha sonraki yıllarda hayalimdeki mekanları yaratmaya ve sonucunda hep idealim olan mimarlık branşı yolunda adımları atmaya itti beni. 2002-2006 yılları arasında Londra’da bulunan Central Saint Martins College of Art and Design’da İç Mimarlık ve Alan Tasarımı lisans eğitimi alarak hayalimi gerçekleştirmeye başladım. Ne istediğimi bilememek gibi bir kararsızlığı hiçbir zaman yaşamadım. Ben her zaman bir mimar olacaktım. Hayallerimin peşinden koşmaya hep devam ettim.
Başarılı bir eğitim hayatından sonra iş hayatına nasıl adım attınız?
Londra’da dört yılda başarıyla tamamladığı mimarlık eğitimi ve tez projesinden hemen sonra Aralık 2006’da Habif Mimarlık’ta mimari proje tasarımı ve uygulamaları alanlarında çalışmalarıma devam ettim. Beş yıl boyunca çalıştığım Habif Mimarlık ekibi ile başarılı birçok iç mimari projesinde yer aldım. Kasım 2011 itibari ile kendi iç mimarlık ve dekorasyon firmam olan JK Mimarlığı kurdum. Çeşitli mağaza, ofis, yaşam gelişimmerkezi, restoran alanlarından evlere, köşke, hatta yalılara uzanan çeşitli sayıda ve alanda yürüttüğüm projeleri portföyüne eklemeyi başardım. Bugün itibari ile JK Mimarlık’ta mimari proje tasarımı ve uygulamaları çalışmalarıma devam ediyorum.
Her zaman bakımlı ve güzel görünüyorsunuz… Bakım sırlarınız var mı?
Genel yapım itibari ile görsellik hayatımda çok önem teşkil ettiğinden, kendimi ihmal etmeyi asla sevmem ve düşünemem. En başta kendime bakımlı ve güzel görünmem gerekir ki bu enerjiyi bulup çevreme ve mesleğime yansıtabileyim…
Sizin mekanlarınız nasıl olmalı?
Benim için “yaşanılabilirlik” hissiyatını mekan içerisinde yakalayabilmek işlerin en başında geliyor; mümkün olabildiğince doğal malzeme kullanımını tercih ediyorum. Modernizmin içinde muhakkak yaşanmışlığa yer verilmesini ve gerektiğinde aksesuarlar ile bunun desteklenebileceğini düşünüyorum. İçinde yaşandığı sürece mekanın geliştiğini görüyorum. Doğal ahşap ve taş uygulamalarını kullanmaktan zevk alıyorum. Ahşap atölyelerini ziyaret etmek, oradaki iş gücünün yaratıcılığına tanık olmak hobilerim arasında yer alıyor. Renk seçimlerimde genelde sıcak toprak tonlarını kullanıyorum, özellikle vizon, gri ve beyaz renklerini çok seviyorum. Renkler tabii ki mekana ve kişinin zevklerine göre değişebilir.
Mekan tasarlarken nelerden ilham alıyorsunuz?
Mekan tasarlarken öncelikle mekanın kendisinden, konumlandığı semtten hatta içinde bulunduğu şehrinden, mekan sahibinin kendisinden, kurduğu hayalden ve mekan içi olan tüm gereksinimlerinden, ayrıca mekana verilmek istenilen fonksiyon ve ambiyansı bir bütün olarak kurgulayıp, bundan etkilenip ilham alıyorum.
Mimarlık dünyada kalıcı iz bırakan mesleklerden biri… Mimar olmak nasıl bir duygu? Nasıl bir özveri gerektiriyor?
Mimar olmanın ayrıcalıklı olduğunu düşünmemden öte mimar gibi düşünme yeteneğine sahip olan kişilerin gerçekten şanslı olduklarını inanıyorum. Mimarlık her meslek gibi çok sevilmeden yapılmayacak mesleklerin başında yer alıyor. Tasarım yaparken kişinin kendisini tamamıyla projeye adayıp kendini mekanla bir tutması, şantiyede uygulama esnasından sürprizler ile karşılaşabileceğini ve projeyi yürüten mimar olarak her anlamda hazırlıklı olması gerektiğini, çalışma saatleri açısından karmaşık ve hava koşulları açısından ise tüm hava şartlarına hazırlıklı olması gerekir.
Bugüne dek bir çok başarılı projeye imza attınız bize bunlardan bahseder misiniz?
Genellikle mağaza, ofis ve konuta yönelik projelerim bugüne kadar olsa da son iki senedir daha büyük ölçekli olan köşk ve yalı ve hatta son olarak bir üniversite projesinin iç mimarlık çözümlemeleri ile dekorasyonunu sonlandırdım. Galata’da Atelier 55, Osmanbey’de Rahmi İpek Kumaş Mağazası, Bodrum’da Göltürkbükü evi, Akmerkez Residence ofisi, Kandilli Köşkü, ODTÜ Elektrik Araştırma Merkezi tamamladığım çeşitli projeler arasında bulunuyor.
Yakın zamandaki projeleriniz neler olacak?
Şu anda üzerinde çalıştığım “İstanbul Metal” isimli maden sektöründe 50 yılı aşmış olan firmanın yeni taşınacağı ofis ve alanlarının iç mimari tasarım ve uygulama projesini yürütmekteyim. Aynı zamanda Miami’de üzerinde çalışacağım çeşitli konut projeleri bulunmaktadır.
Bir projeyi yaparken izlediğiniz yollar nelerdir?
Yaptığım işlerde mekanı öncelikle tanıyarak ve içerisinde bulunduğu çevreyle olan ilişkisini kavrayıp, o mekan ile ilgili kendimi kısıtlamadan kafamda canlandırdığım şekildeki hayali kurmakla başlıyor. Tabii ki mekan sahibini net bir şekilde tüm ihtiyaçlarını gözlemleyip anladıktan sonra bu soyut olan hayalim tasarlama ve ilişkileri kurgulama sürecine giriyor. Proje çizimleri yapılıyor, kendi sürekli çalıştığım ekibim bulunuyor. Şantiyede bizzat kendim başında duruyorum. Teslim edilmeden önceki son dokunuşlardan, aksesuarlar seçimlerine uzanan son şantiye temizliğine kadar projeyi bütünüyle ele alıp kullanıcıya teslim ediyorum. İnşaat, iç-dış, cephe, A-Z’ye her konuda yardımcı oluyorum. Benim için işin asıl keyifli kısmı tüm bu aşamaları birebir tecrübe edip yaşamaktır. Bunu tıpkı hayalimde kurduğum bir illüzyonun adım adım yolculuğuna benzetiyorum.
Mekan sahiplerini tanıyıp, onlarla konuşup, yaşam tarzlarını ve ihtiyaçlarını tümüyle anladıktan ve zevklerini keşfettikten sonra projeye başlıyorum. Onları en iyi şekilde algıladığıma inandığım vakit kendi yaratıcılığımı işin içine katıp onlara ulaşabiliyorum.
3D çizim de yapıyor musunuz?
3D sistemi ile bundan sekiz yıl önce tanışmamı sağlayan ve bugün çalışma ortağım olan M. Pirhan Avşaroğlu sayesinde iki boyutlu olan teknik çizimleri üç boyut olarak düşünebilmeyi ve aktarma sistemini öğrendim. Bu sistemin mimarlık da bir devrim olduğunu düşünüyorum. İki boyutlu teknik çözümlemelerin mimari yönden ifade gücü her ne kadar yeterli oluyor olsa da 3 boyutu hayata geçirmişçesine tasarlayıp yaratabilmeye hayran kalmaya devam ediyorum. Aslında boş bir mekanın nasıl olacağını adeta bir fotoğraf gibi gösterebiliyoruz, böylelikle yaptığımız projeleri çok daha iyi öngörüp, planlayıp, tamamlıyoruz.
JK Mimarlık ile bir çok önemli projeye imzanızı attınız… Çalışırken olmazsa olmazlarınız neler?
Güvenilir ve çalışkan bir ekip bir mimarın her şeyidir. Mimarlıkta tasarım süreci ne kadar kişiselse uygulama süreci bir o kadar ekip işine bağlıdır. Proje çözümlenmesi ne kadar başarılı olursa olsun hiç fark etmeden uygulayan ekibin becerisine bağımlıdır.
En son hangi kitabı okudunuz?
Aykut Oğut’un ayna kapaklı kişisel gelişim kitabını okudum.
Çok şık görünüyorsunuz… Gardırobunuzun vazgeçilmez parçaları nelerdir?
Daha çok giyim olarak klasik bir çizgim olduğundan bej, siyah, beyaz ve kahve tonlarını severek giyerim. Vazgeçilmez parça olarak üste oturan günlük elbiselerim, dar paça farklı tonlardaki pantolonlarım ve kısa ceketlerim gelmektedir. Topuklu ayakkabılarım ile benim için vazgeçilmez olan takılarım her daim kullanmaktan zevk aldığım aksesuarlardır.
Seyahat etmeyi seviyor musunuz?
Seyahat edebilmeyi hayattaki en büyük lükslerden biri olarak görüyorum ve bunu sık tekrarlayabiliyor olmaktan ötürü kendimi son derece şanslı buluyorum.