Çağdaş Sanat Eserlerinin Arkeolojik Mirasla Dansı
Ankara’nın, insanlık tarihini günümüzle buluşturan Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde Dağhan Özil’in koleksiyonundan yapılan seçkinin arkeolojik eserlerle bir araya getirilmesiyle ülkemizde bir ilk gerçekleşti. Her bir parçanın birbirini tamamlayacak şekilde seçilerek yerleştirildiği koleksiyon, müze ve eserler hakkında
Dağhan Özil ile harika bir söyleşi gerçekleştirdik.
Öncelikle sizi biraz tanıyalım. Kendinizden bahsedebilir misiniz?
1983 yılında ülkenin ilk haftalık sanat dergisi Ankara Sanat Rehberi’ni yayınladım. Devam eden yıllarda sırasıyla Sanat Rehberi, Kara Kare, Empatus dergilerini yayınladım. 1986 yılında Artist Dergisi’ni yayınlamaya başlamakla beraber aynı yıl Galeri Artist’i kurdum. Ankara, Berlin ve İstanbul’da şubeleri olan Galeri Artist dünyanın önde gelen çağdaş sanatçılarının ülkemizde sergilerine ev sahipliği yapmak, Türk sanatçılarını da yurtdışında tanıtmak misyonunu üstlenmiştir. 1986 yılından günümüze kadar gittikçe gelişen Artist Dergisi, Artist Modern ve Artist Actual olmak üzere iki ayrı dergi olarak yayınlarını sürdürmektedir. Ünlü sanatçıların eserlerini çoğaltan Galeri Artist Edition da 2006 yılından beri faaliyettedir. Ayrıca 2007 yılında kurduğumuz butik müze dünya sanatına katkıda bulunmuş yerli ve yabancı çağdaş sanatçıların eserleriyle Selçuklu Dönemi İslam Sanatı örneklerini içermektedir.
Ankara Anadolu Medeniyetler Müzesi’nde gerçekleştirilen “Savaş, Güç ve İnanç” adlı serginin içeriğinden bahsedelim biraz da…
Bu sergi, sanatın bağımsız bir kategori olmadığı zamanlarda üretilmiş, eser niyeti taşımayan “tarihi eserlerle”, sanat kategorisinde yirminci yüzyılda üretilmiş çağdaş sanat eserlerini bir araya getirmesi ile bir ilk oldu. Örneğin Gaziantep’ten çıkarılan M.Ö. 8. yüzyılın ikinci yarısı tarihli bazalt savaş arabası kabartmasının bulunduğu mekanda Fred Bervoets’in 2007 tarihli “Bush’un Askerleri” resmi ya da 2005 tarihli Ömer Uluç’un “Bayrak”ı, duvarda yer alarak aynı mekanı paylaşıyor.
Sergide birçok ünlü ressamın eserleri var. Bu birlikteliği nasıl sağladınız?
Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ni ziyaretimde müze müdürü Melih Bey’le görüşmemiz oldu. Batıda az da olsa böyle sergiler yapıldığını kendisine söylediğimde biz niye yapmayalım diye düşündük. Sergimiz savaş ve sağlık üzerine olabilir diye konuştuk. Biz, İstanbul merkezimizde İslam seramikleriyle çağdaş sanat eserlerimizi “İnanç Odası Koleksiyonu” olarak sergiliyoruz. Anadolu Medeniyetleri Müzesi eşsiz bir koleksiyona sahip ancak çağdaş sanat eserlerine ihtiyacı olabilirdi. Biz de öncelikle Anadolu Medeniyetler Müzesi’nin iç avlusunda bu sergiyi düşündük ancak değişen süre içerisinde bunu diğer salonlara da taşıdık ve bugüne böyle bir sergiyi bitirmiş olduk. Biz aslında başlarken bunun böyle biteceğini bilmiyorduk. Hep el yordamıyla bazı şeyler oldu. En başta arkeolojik eserlerin konusunda bilgili değildik. Müdürümüz, Belma Hanım’ı görevlendirdi. Belma Hanım koleksiyonu anlattıkça biz de elimizdeki çağdaş eserlerle eşleştirmeyi düşündük. Bu süreç içerisinde batıdan olsun, Türkiye’den olsun önemli eserler aramaya başladık. Bazılarını bu sergi başladıktan sonra satın alma yoluna gittik. Ramazan Bayrakoğlu, Ekrem Yalçındağ gibi birçok ünlü sanatçı bu müze için eserler yaptılar. 35 sanat eseri, 28 sanatçı bulunmaktadır. Bu birliktelikte müze kent koleksiyonundan sorumluydu, biz çağdaş eserlerden sorumluyduk. Biz elimizdeki eserin ne anlattığını arkeolojik eserlerden sorumlu Belma Hanım’a yolluyorduk. O da kendi elindekiyle bu daha iyi konuşur ya da daha iyi diyaloğa girebilir diyordu. Başlarken böyle bir serginin biteceğini bilmiyorduk ama böyle tartışarak oluşturduk.
Bu sergi Türkiye’de ilk kez gerçekleştiriliyor. Peki, bunun gibi
sergiler yapmaya devam edecek misiniz?
Bizim elimizde var olan çok fazla çağdaş sanat eserimiz yok, sayıca 250 civarında var. Bunların birçoğu uluslararası isimler, çok az sayıda Türk Sanatçısı var. Zaten seçimlerimizi de çoğunlukla inanç kavramıyla ilgili kafa yoran sanatçılardan alıyoruz. Bunlar da genellikle uluslararası bilinirliği çok olan sanatçılar oluyor. Bizim sergimiz bildiğiniz gibi bir ilk oluyor. Tabii ki bu yalnızca bizim karar verebileceğimiz bir konu değil. Burada çağdaş sanatı arkeolojik eserlerle konuşturduk. Bir etnografya müzesinde etnografik eserlerle de konuşturulabilinir ya da bir eski Uzakdoğu eserleriyle konuşturabilecek çağdaş sanat eserleri de bulabiliriz. Sonuçta bu sadece bize değil diğer partnerimize de bağlı oluyor. Başka bir mekanda İslam sanatı eserlerinizi ve aynı zamanda çağdaş sanat eserlerinizi taşımak ister misiniz diye sorarsanız tabi ki de olabilir. Bir boş mekanda, bir müzede olabilir ama genellikle bu konsept çok çarpıcı oluyor, alışılagelmişi kırıyor. Arkeolojik eserleri izlemek üzere gelmiş olan ziyaretçi birden son yapılmış eserleri görerek bir sürprizle karşılaşmış oluyor. Ben mesela açılış öncesi gezerken bazı arkadaşları inceledim. Çağdaş eserlerin etrafında dönüyorlar ve olayı çözmeye çalışıyorlar. Bu sergiyi, düşünmeyi ve estetiği zorlayan bir felsefeyle yaptık, okumaya değil kafa yormaya iten bir sergi oldu.
Bize bu sergi içerisinden en önemli parçanın hangisi olduğunu ve
bunun nedenini söyleyebilir misiniz?
Bana göre bu serginin en önemli parçası diye bir şey söyleyemem ama çok iyi örtüşen sanat eserleri oldu. Örneğin; Hitit Savaş Tanrısı ile Graupner’in denizci yüzülmüşü elimde çok iyi konuştu. Bana göre; renk uyumu olsun ölçü uyumu olsun birbirleriyle aynı duvarda sergilenmesi mükemmel oldu. Bazı eserler hiç oradan kalkmamalı diye düşünüyorum. Ducopil’in yapmış olduğu eserle anne sütü veren tanrıça heykelinin konuşması, Erdal İnal’ın Kümbeti ile Frig Kümebeti’nin konuşması, Jan Fabre aptallık ölüm taşır tabutuyla yine Jan Fabre’ın kafası kesilmiş ölüm haberi taşıyıcıları şehrin kapısında konuşması gibi böyle 5-6 eser çok iyi uydu.
Yüklediğiniz misyon,
dünyada da Türkiye’de de biraz zor.
Bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Müzecilik tarihi son 20 yıldır değişiyor bunu da onun uzantısı olarak görüyorum. Bence bu yönde çok sergi yapılabilir. Baktığımız zaman; çağdaş resim moda oluyor herkes gidiyor çağdaş resim alıyor. İslam sanatı moda oluyor herkes gidiyor İslam sanatından eser alıyor moda bittiği zaman İslam sanatı kapakları bir yere kaldırılıyor onun yerine Japon sanatı modaysa Japon sanatı; Çin Sanatı modaysa Çin sanatı toplanmaya başlanıyor. Moda da her 10 yılda bir değişip yenileniyor. Oysa seçtiğiniz gerçek bir sanat eseriyse yapı hiçbir zaman ölmeyecek demektir. Siz buradaki değişik kanallarla zevkinizi ve bilginizi zenginleştirebilirsiniz. Arkeolojik eserleri Türkiye’de toplamak zor ama Çin sanatının eserlerini toplayıp çağdaş sanatla buluşturabilirsiniz ya da bir hat sanatıyla çağdaş sanatını buluşturarak hat koleksiyonu yapabilirsiniz. Önümüzdeki yıllarda bir sürü açılacağını düşünüyorum.
Türkiye’nin bu alandaki yerinden bahsedebilir misiniz?
İnsanların ilgisi nasıl?
Çağdaş sanata şu an yoğun bir ilgi var ve çok muazzam taleple karşı karşıyayız. Bundan sonra da uluslararası çağdaş sanat eserlerinin Türkiye’ye gelmesini düşlüyoruz ve bunun yolunun açılacağına inanıyorum.
Bu koleksiyon fikri nasıl ortaya çıktı, başka illere veya ülkelere taşıyacak mısınız? Koleksiyonu bundan sonra nasıl bir gelecek bekliyor?
Ben İslam sanat eserlerini 25 yıldır topluyordum. İran bölündükten sonra; o güne kadar ülkemizde olmayan eserler birden yoğun bir şekilde ülkemize akmaya başladı. İran burjuvasına mensup aileler önce İstanbul’a geliyordu oradan Avrupa’ya kaçıyordu. Onlar gelirken de bu tabakları getirdiler. O zamanlar iyi para ediyordu sonra büyük bir yığın olunca fiyatlar olduğu gibi aşağıya indi. Biz bu arada bir kanal bulmuştuk. Her gelen İslam seramiklerinin içinden kendimce en iyi birkaçını ayırıyordum ve diğerlerini de satıyorduk. Her gelen parçadan bazen 2-3 tane bazen hepsini tutarak 600 taneye yakın koleksiyon oluştu. Daha sonra South Ames’den, Christes’den, Mona Hatoum’dan da çok eser aldım. Paris’ten, Dubai’den de eser taşıdım. Yani 25 yıldır böyle çok hissedilmeden kendiliğimden toplamış olduğum bir İslam sanatı eserleri vardı. 25 yıllık galericilik hayatımda her zaman yapmış olduğum sergilerden kendime eser ayırıyordum ama bilinçli olarak 1997 yılından sonra uluslararası eserler almaya başladım. Bilinçli olarak da artık satmayacağım, koleksiyona tutacağım ve vakıf kurup oraya bağışlayacağım dediğim eserler oldu. 2005 yılından sonra da ya sanatçılara sipariş verdim ya da sanatçılar benim için yaptılar. Bu koleksiyonu müzayedelerden ya da sanatçıların daha önce yapmış olduğu eserlerden toplayarak oluşturdum. İkisini bir arada sergileme fikrine ise Dusseldorf’ta Insel Hombroich Müzesi’ni gördükten sonra karar verdim.
Tabii ki de başka illere ve ülkelere taşıyacağız, bunun görüşmelerini yapıyoruz. Koleksiyonu bekleyen gelecekte bir vakıf kuruluyor. Ben İslam sanat eserlerini bu vakfa bağışlıyorum.
Son olarak MAG okuyucularına neler söylemek istersiniz?
Özellikle böyle bir dergiyi okudukları için teşekkür ediyorum. İkincisi sanata ilgileri varsa bunun için gerçekten para gerekmiyor insan kafasına koyduğu şeyi mutlaka yapıyor. Sanat insanı stresten, günlük kavgalardan uzaklaştırıp; rahatlık ve enerji veriyor. Yalnız plastik sanatla da oluyor demiyorum. Müzik ve sinema gibi sanatlarda insanlara keyif ve yaşam sevinci veriyor ama plastik S
sanatlar biraz daha kafa yormayı ve rafine olmayı gerektiriyor. İnsanların sık sık sergi gezmesi gerekiyor. Diğer yandan artık o kadar kolayladı ki gidip sergiyi gezmeden internet ortamında da bakabiliyorsunuz. Canlı olarak gidip özellikle en çok beğendiğinizin eserini görebilirsiniz. Bizim sergimiz de internet ortamında var ama sadece haber olarak var, sanal tur olarak yok fakat bazı eşleşme fotoğraflar yer alıyor. İnternet ortamında bunlara ulaşabilirsiniz.