Arda Sayıner’in #evdekal Günlüğü
Seyahat ve Gastronomi Yazarı Arda Sayıner #evdekal günlerini yorumladı. 50’den fazla ülkeyi ziyaret eden Sayıner’den butik öneriler…
Bir gününüz nasıl geçiyor?
Güne kesinlikle spor yaparak başlıyorum. Herkese Tibet’in Gençlik Sırları kitabındaki egzersiz hareketlerini tavsiye ederim. Ardından yeni kullanmaya başladığım çim suyunu içiyor ve 11:00’a kadar kahvaltı yapmıyorum. Çim suyu bağırsak sağlığı ve antioksidan değeri açısından eşsiz bir ürün. Bağışıklığı korumak için erken kalkıp, sindirim sistemini çok yormadan günde iki öğün yemek yenilmesi gerektiğini düşünüyorum. Günlük e-mail ve telefon trafiğinden sonra şu an hazırlamakta olduğum yeni projeler üzerinde çalışıyorum. Bir kitap ve konuşma serisi projem bulunmakta. Keza seyahat programım “Keşfetmeye Değer”in yeni bölümleri üzerinde çalışıyoruz. Yaz ayları için hazırlık yapıyoruz. Umudumuz yüksek. Kafa dağıtmak için ise kitaplığımı karıştırarak o an canım ne isterse onu okuyorum. Eski kitaplarla geri gitmekte her zaman fayda var. Yenileri de ihmal etmiyorum tabii. Dizilerden çok belgeselleri ve kült olup izleyemediğim filmleri seyrediyorum. Keza yeni tarifler demek de bir o kadar rahatlatıyor. Herkese uyarım mutfağın büyüsüne kapılmamaları. Sokağa çıkmaya başladığımızda en çok ihtiyacımız olan şey bağışıklığımız ve zinde vücudumuz olacak.
Kitap, müzik, film öneriniz nedir?
İlk kitap önerim “Şimdinin Gücü”. Bilinç, biliçaltı ve ego hususunda çok farklı yaklaşım ve açılımlar sunuyor. Keza zaman kavramını da oldukça enteresan ve çarpıcı bir şekilde işlemiş. Film olarak ise Netflix’teki “The Platform” izlenilmeli. Gelir grupları arasındaki uçurum çok iddialı bir dilde yansıtılmış. Yemek düşkünleri için ise “Julie & Julia” eğlenceli ve yaşanmış bir hikayeyi seyirciye sunmuş. Konu seyahat ve macera ise izlemeyenler için “Tibet’te 7 Yıl” tavsiyem. Müzik alanında ise pikap ve plaklara merak saldım. Evde olduğumuz şu günlerde sıcak ve nostaljik bir ortam yaratmaları için herkese pikap sahibi olmasını öneriyorum. Dean Martin ve Julio Iglesias’ın plaklarını temin ettim. Özellikle mutfakta yemek yaparken veya kitap okurken keyifle dinliyorum.
Sevdiğiniz bir yemek tarifini bizimle paylaşabilir misiniz?
Açıkçası seyahat ve gastronomi alanında yazılar yazdığım ve birçok şefle tanıştığım için ciddi bir yemek tarifi birikimim var. Lakin yemek kültürüne sahip olmakla yemek yapmak ayrı mevzular. Çok fazla seyahatte olduğum için genellikle az misafir ağırlıyor ve kendime pratik yemekler yapıyorum. Misafirlerime sunmaktan en keyif aldığım, nispeten kolay bulduğum ama halen gösterişli diyebileceğimiz tarif Teriyaki Soslu Somon. Tatlı ve ekşi lezzetleri sevenler için ideal. Taze somon dilimlerini bir gece önceden hazır temin edebileceğiniz teriyaki sosunda, cam bir kapta marine edip bekletmelisiniz. Ertesi gün fırına verdiğiniz somon dilimleri pişerken esmer şeker ile karamelize ettiğiniz soğan dilimlerine marineden geriye kalan teriyaki sosunu ekleyin ve karıştırın. Fırından çıkardığınız somon dilimlerinin üzerine soğan ve teriyaki soslu bu karışımı ilave edip servis yapın. Afiyet olsun!
Bu süreçten sonra ilk yapmak istediğiniz şey nedir?
Açıkçası herkes gibi seyahat etmek en büyük arzum. Uçak yemeklerini dahi özledim diyebilirim. Lakin bu seyahatimi iş olarak planlamayacağım. Doğaya hasret kaldık. O yüzden hedefim Avusturya’nın Altaussee şehrinde yer alan “Vivamayr Detox Kliniği”ne gitmek. Kuşların kanat çırpışını bile duyduğunuz muhteşem bir yer. Hem doğayla tekrar buluşma, hem de Korona dönemindeki toksinlerden arınmak için bu yönde bir seyahat planlıyorum. Samimi bir arkadaş grubunu çağırıp hasret kaldığımız sohbetlere doğada devam etmek ve Altaussee’nin o muhteşem gölünde yüzmek şu anki en büyük hayalim diyebilirim. Ama öncesinde İstanbul’da sıkça yemek daveti vereceğim ve dostlarla hasret gidereceğim kesin.
Kendinizle başbaşa kaldığınız bu süreç size nasıl bir katkı sağladı?
Açıkçası bu sürecin bana en büyük katkısı kendimi tekrar tanımak oldu. İnsanın en büyük zenginliklerinden birisi de ‘’kendine yetebilecek bir ben’’ yaratmak ve buna yatırım yapmakmış. Bunu tekrar anladım. Sosyal medyada insanların sıkıldığını gördükçe çok şaşırıyor ve zaman geçirme yöntemini dışarıda aramanın kendinden bir kaçış olduğunu düşünüyorum. Bu süreç herkes gibi benim de kendimle olan sorunlarımı masaya tekrar yatırdığım, kendimle yüzleştiğim ve sonunda kendimi geliştirdiğim, tükettiklerim kadar üretmeye de odaklandığım bir dönem oldu. Durmak bazen iyidir. İnsanlar kendi kendilerine durmadıkları için dünya bizi durdurdu ve düşündürdü. Umarım herkes sadece zaman geçirmek yerine kendi içine dönüp bazı değişimleri bu dönemde başlatabilmiştir.